Sonbaharı 'Aşk'la bekleyenlerin ülkesi Japonya
Kış hariç tüm mevsimler için, Japonya'da bir kutlama geleneği vardır; ilkbaharın kiraz çiçekleri, yaz aylarının lotus çiçekleri ve sonbaharın renkli yaprakları... Bunların sonuncusu “koyo” veya “momijigari” yani "kırmızı yaprak avı" adıyla anılır; bu da Sonbahar’ın en güzel hâlidir Japonya’da…
Bulmaca çözmeye meraklıysanız, muhtemelen karşınıza “Japon çiçek düzenleme sanatına ne denir?” ya da “Japonya’nın geleneksel minyatür ağaç yetiştirme sanatının adı nedir?” gibi, Japonya’nın doğasını ve sanatını birleştiren kelimeleri soran sorular çıkmıştır. Hatta son zamanlarda muhtemelen “sakura” kelimesi de karşınıza çıkar olmuştur. 2005 yılında, Japonya Sakura Vakfı, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’ne, Ertuğrul Firkateyni’nde yaşamını yitiren her bir askeri temsilen 587 adet kiraz ağacı fidesi gönderince bizler için de daha bilinir hale geldi minik pembe renkli çiçekler. Bu fidelerin çiçeklerini görmek isterseniz, Nisan ayının ilk 10 günü ziyaret etmenizi öneririm. Dünyanın diğer ucundaki bu ülkenin bizlere ulaşan bu kültürel kırıntılarının, çiçekler, ağaçlar hakkında olması tesadüf değil; doğanın Japon kültüründe önemi büyük.
Japon doğa gelenekleri
Kiraz çiçeklerinin sonbahar yaprak dökümü için Japonya’da kamuoyu bilgilendirmeleri yapılır. “Koyo zensen” adı verilen bu raporlarla (hava durumu gibi) hangi bölgenin ne zaman kırmızı yaprak avı için en uygun hale geleceği bildirilir. Haftalık hava durumuna ve yüksekliğe göre değişmekle beraber, Japonya’da yapraklar renk değiştirmeye, Eylül ayı ortasında, Hokkaido bölgesinden başlar ve kuzeyden güneye tüm ülkeye yayılır; elbette yüksek rakımlara daha önce uğrayarak… Eylül ortasında kızarmaya başlayan ülke Kasım sonuna kadar dağlardan, yamaçlara, vadilere, nehir kenarlarına, köy yollarına kadar kırmızıya, turuncuya, sarıya ve kahverengiye bürünür. Bu renkler şehirlerde parkları, bahçeleri, tapınakları kaplar.
Koyo (sonbahar renkleri) geleneğinin tarihçesi
Japonlar sonbahar yapraklarını kutlamaya, kırmızı yaprak avına çıkmaya birkaç yıl önce ya da ne bileyim yüz yıl önce başlamamışlar. Taa 794-1185 yılları arasında yaşanan Heian döneminde asil aileler tarafından kutlanmaya başlanmış. (Sakura’dan yani kiraz çiçekleri kutlamalarından çok daha eski bir gelenektir Koyo -sonbahar renkleri-, ancak Heian döneminde de erik ağacı çiçekleri için kutlama yapılırmış. Bence bu tarihsel popülariteye ağaçların çiçek açma süresinin yaprak dökme süresinden çok daha kısa olmasının da etkisi vardır) Asilzadeler, güzel manzaraları izleyebilecekleri yerlere giderler, enfes manzaralı göllerde sandal sürerler, müzik yapar, şiirler yazarlarmış. O döneme ait çokça resimde bunlar görülebilmekte, şiirler bulunabilmektedir.
Geleneğin asilzadelerden halka inmesi ancak Edo döneminde, 1603- 1868 yılları arasında mümkün olmuş. Normal insanlar da asil ailelerin yaptığı tarzda eğlencelerle sonbaharı kutlar olmuşlar. Geleneğin asıl yaygınlaşması ise 1868-1912 yılları arasında kalan Meiji döneminde, ulaşım imkânlarının artmasıyla olmuş. İnsanlar güzel manzaralı yerleri görmek için seyahat etmeye başlamışlar, beğendiklerinin daha güzelini de kendi yakınlarında yapmaya çalışmışlar. Günümüzde “Koyo” dönemi dünyanın her yerinden turistleri de çekiyor. Görünen o ki “Doğan Güneş Ülkesi” var oldukça bu gelenek sürecek.
Sonbahar ağaçları
Ben her ne kadar kırmızıyı, sarıyı, kahverengi, turuncuyu ayırmasam da gezip gözlerken en çok renklerin birlikteliğinden keyif alsam da, Japonlar için kırmızı akçaağaç yapraklarının özellikle sonbahar aylarında kıymeti, değeri ayrı. Geleneksel Japon kıyafetlerinden (Kimono ve Yukata gibi) sanat eserlerine, dekorasyona hatta o çok farklı mutfaklarına kadar her yerde kullanıyorlar; hem yaprağın kendisini hem de desenini.
Akçaağaç’ın yaprakları sonbaharın başlarında sararmaya başlar, sonrasında gün be gün portakal rengine döner ve sonunda kırmızı rengine ulaşır. Akçaağaç, ülkenin her yerinde mutlaka karşınıza çıkacaktır. Eğer yaprakları yeşilden sarıya dönmüş ve kırmızıya dönmeden, sarıyken dökülmeye başlamış bir ağaç görürseniz, bilin ki o mabet ağacı olarak da bilinen “gingko” ağacıdır. Sonbaharda kızıl renge dönen çalılar ise “Japon Üvez Ağacı” adıyla anılmaktadırlar. Karaağaç, karaçam, meşe, kestane, kiraz ağaçları Japon sonbaharında muhakkak karşınıza çıkacaklar.
Kyoto’da sonbahar
Kansai bölgesinde yer alan Kyoto ve Nara şehirleri uzun süreler Japon İmparatorluğu’na başkentlik yaptıkları için sonbahar yapraklarını en tipik Japon manzarasına dönüştüren yerlerdir. Kyoto’da, yüzlerce yıllık imparatorluğun, Unesco Dünya Mirası Listesi’ne girmiş tapınaklarını, “sonbahar renkleri” ya da “kırmızı yaprak avı” mevsiminde görme şansım olmuştu.
Tokyo’dan Kyoto’ya hızlı tren ile giderken bu kadar fazla kırsal alan ve olağanüstü sonbahar manzaraları göreceğimi tahmin etmiyordum. Japonya’da viyadüklerin bile, yer yokluğundan, binaların içerisinden geçirilmek zorunda kalındığını duymuş, okumuştum. Kaldığım otele vardığımda, Japonya’daki yer yetersizliği konusu, aşırı küçük oda olarak karşıma çıkmıştı. Her şeyin elektronik sistemle birbirlerine bağlandığı odada yatak kenarına oturunca kolum her yere yetiyordu, elektronik sistemlere hiç gerek yoktu. Şehri gezmeye başladığımda anladım, Japonlar doğaya daha fazla yer ayırabilmek için kendilerini dar alanlara sıkıştırmışlardı. Kyoto, Edo dönemi sonuna yani 1868’e kadar Japon İmparatorluğu’nun başkenti olmuş, İmparatorluk Sarayı da şehrin ortasında yer alıyor. Yaklaşık olarak Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii’nin kapladığı toplam alan kadar bir arazi içerisindeki saray, Topkapı Sarayı’nın ancak müzesi boyutunda. Çevresi sonbaharın tüm renklerinin bulunabileceği dev bir bahçe ve herkesin ziyaretine açık, sarayın içerisini gezmek içinse önceden randevu alınması gerekiyor.
Koyo için şehir dışına, Arashiyama’ya yönelin
Elbette en güzel sonbahar manzaralarını görmek için biraz kent dışına yönelmek gerekiyor. Arashiyama Bölgesi, Kyoto şehrinin hemen dışında yer alıyor. İstasyonda trenden indikten sonra, Kyoto’yu birkaç koluyla bölen Yodo Nehri’nin, Katsura kolu üzerindeki Togetsukyo Köprüsü’nden geçerken yavaşlanıyor. Sonbaharın rengârenk kıldığı manzaraya doymaya çalışıyor insan. Az ötede ulaşılan, Unesco Dünya Mirası Listesi’ne seçilmiş Tenryuji Tapınağı’nın yanında ufak bir göl var ve göl çevresinin bitki düzenlemesi büyük özenle yapılmış. Tapınak duvarı kenarındaki banklara oturup göl ve çevresinde oluşturulan büyüleyici manzarayı izledim bir süre. Sonra bambu ormanına yöneldim, güneş geçirmeyecek uzunluğa ulaşmış bambuların arasında açılmış olan yürüyüş yolundan Kogenji Tapınağı’na ulaştım. Kogenji Tapınağı’nın sadece ilk ve sonbahar aylarında ziyarete açık olduğunu belirtmeliyim.
Tapınaklar şehri Kyoto
Kyoto’da 1600’den fazla Budist, 400’den fazla Şinto tapınağı var. Aralarındaki farkları tapınaklara ilk bakışta fark etmek mümkün değil. Bunların hepsini görmek orada yaşayan biri için bile fazlasıyla iddialı bir hedef. Unesco dünya mirası listesine girenlere öncelik verilmeli. Gümüş tapınak Ginkakuji, altın kaplı Kinkakuji Tapınağı, baş tapınak olarak bilinen Nishi Honganji, taş bahçeli Ryoanji Tapınağı gibi… Ryoanji Tapınağı benim özellikle ilgimi çekmişti. Çakıl taşlarıyla kaplı bir bahçesi vardı. Çakıllara iri tırmıkla desenler yapılmış, dalgalar çizilmişti. Üzerlerindeyse kaya adaları yer alıyordu. Ufacık bahçeye bakarak, denize bakar gibi dalıp gitmiştim.
Kişisel favorim ise dağ yamacında, ahşap iskeletin üzerinde yer alan Kiyomizu- dera Tapınağı olmuştu. Sadece sonbahar renklerine, kültürel miras tapınaklarına bakmayın Kyoto’nun. Sokaklarında dolaşan geyşaların Yukata’larında (gelenksel kıyafet) kırmızı akçaağaç yaprağı desenlerini de avlayın (momijigari), ayakkabıyla girilmesine izin verilmeyen tapınak içlerinde ayaklarınız üşürken, geyşaların sokaklarda parmak arası terlikleri ile gezdiklerini hatırlayın ve mutlaka dünyanın en farklı yemek kültürlerinden biri olan Japon mutfağı ile kucaklaşın.