Yaptığı dinamik heykel çalışmalarıyla Japon cam sanatının önde gelen isimlerinden olan Niyoko Ikuta, spirak geometrik heykeller üretirken cam tabaka katmanlarını kullanıyor. Işığın kırık cam levha kesitlerinden yansıması, kırılması ve geçmesiyle oluşan karmaşıklığa hayran olduğunu söyleyen sanatçının eserleri dünya çapında birçok sanat müzesi tarafından alınıp sergileniyor. Kyoto'da yaşayan sanatçı, büyüleyici cam heykelleriyle adından söz ettiriyor. Özellikle genç sanatçılara ilham veren eserler, birbiri ardına perspektif oluşturan görünümüyle izleyiciyi adeta sonsuz bir derinliğe sürükleyen cam eserler ışık ve doğru konumlanmış nesnenin birleşimini muazzam bir biçimde sergiliyor...devamı

Awodiya Toluwani, sanatını Afrika'nın derin tarihine, kültürlerine ve mirasına dayandırarak hayvanlar, insanlar ve doğa arasındaki hassas ilişkiyi ortaya koyuyor. @awodiya_toluwani'nın resimleri, hem estetik açıdan göz alıcı hem de kavramsal olarak zengin bir içeriğe sahip. Toluwani'nin eserlerinde, Afrika'nın tarihi ve kültürel zenginliğini simgeleyen semboller, derin anlamlar taşıyan dokularla birleşiyor. Özellikle yüksek kabartma tekniklerini kullanarak, Afrika'daki kabile işaretlerine ve yara izlerine dair güçlü bir anlatı ortaya koyuyor. Bu dokular, kölelik ve sömürgecilik tarihinin izlerini taşırken, aynı zamanda halkların direnişini, kimliklerini ve kültürel değerlerini simgeliyor. Toluwani'nin sanatında, geçmişin karanlık izleriyle yüzleşirken, insanın doğaya olan ilişkisinin incelikleri de vurgulanıyor. Toluwani, hayvanlar ve insanlar arasındaki karmaşık etkileşimi anlamaya çalışırken, bu ilişkiyi hem yaşamın hem de ölümün derinliklerine yerleştiriyor. O, doğanın içinde var olan tüm bu karmaşıklığı ve güzelliği estetik bir biçimde aktarıyor, böylece her bir çalışması, izleyiciye hem görsel hem de duygusal bir deneyim sunuyor...devamı

Katie Stout, kasıtlı olarak naif, kitschy-pop tarzıyla adeta bir coşku patlaması yaşatıyor. Rhode Island Tasarım Okulu'nda mobilya tasarımı eğitimi aldıktan sonra, Brooklyn merkezli genç sanatçı, tasarım dünyasında kendine sağlam bir yer edinmiş durumda. @ummmsmile 'ın eserleri, hem sanat hem de tasarım dünyasında koleksiyoncular arasında büyük bir heyecan uyandırıyor ve alışılmadık estetiğiyle dikkat çekiyor. Stout'un geniş çalışma yelpazesi, beklenmedik zanaat teknikleriyle şekillenen özgün parçalarla dolu. Resimsel duvar kağıtları, dikenli renkli duvar aynaları, dev disket şapkaları andıran kilimler ve bozuk kitap rafları gibi sıradışı tasarımlar, işlevsellikten çok eğlenceyi ve estetiği ön plana çıkarıyor. Stout, her zaman tasarımın eğlenceli ve keşif dolu bir süreç olduğunu belirtiyor. Katie Stout'un çalışmaları, işlevsel nesneler ile soyut heykel arasında eğlenceli bir geçiş yaparak, alışılmadık tasarımlarla dolu. Mobilya ve sanat arasındaki sınırları bulanıklaştırarak, tasarımlarını maksimalist bir şekilde sunuyor. Her biri renkli, neşeli ve canlı bir şekilde iddialı olan bu eserler, kadınlık ve kültürel temalarla iç içe geçmiş. Ayrıca, geleneksel zanaat tekniklerine meydan okurken, tasarımın ve sanatın cinsiyetçi önyargılarını da sorguluyor. Katie Stout, tasarımlarında sıradanı aşan, kendine özgü, eğlenceli ve düşündürücü bir dil kullanıyor. Onun naif pop tarzı, sadece estetik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir eleştiriyi de barındırıyor. Bu nedenle, hem sanat hem de tasarım dünyasında iz bırakan bir sanatçı olmayı sürdürüyor...devamı

Şilili mimar Alejandro Aravena tarafından tasarlanan bu mimari harika, 'Levitated Mass' yani 'havaya uçan kütle' olarak anılıyor. Eserin sahibi @alej.androaravena, aynı zamanda 2016 yılında en prestijli mimari ödülü olan Prizker Ödülü'nü de kazanan başarılı bir mimar. Portekiz'in başkenti Lizbon'da bulunan bu eser, genellikle üst üste istiflenmiş bloklara benzer beton yapıların göze çarptığı brütalist mimarinin Lizbon'daki etkileyici örneklerinden. Fransızca'da “ham beton" anlamına gelen Brütalizm 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan bir mimari tarz olarak biliniyor. Pratik ama iyi tasarlanan konut projelerinde imzası olan mimar Aravena, yapıları çimento, tuğla, çelik ve ahşaptan ibaret olmaktan öte, bir yapının inşa aşamasında öncelikle çok boyutlu düşünmemiz gerektiğine dikkat çekiyor. Genellikle büyük, heybetli formda inşa edilen bu tarz yapılar, barındırdığı anlamdan çok kapladığı yer ve konumlandırılmasıyla adından söz ettiriyor. Lizbon'a giderseniz Alejandro Aravena'nın bu görkemli tasarımını görebilirsiniz...devamı

Bruno Catalano, 1960 yılında Fas'ta Akdenizli bir ailede dünyaya geldi. 1975 yılında sürgüne zorlanarak Marsilya'ya göç etti ve burada yeni bir hayata başlamak umuduyla geçmişin acı dolu anılarını ardında bırakmaya çalıştı. Rodin, Giacometti ve César gibi ünlü sanatçılardan ilham alarak hayatını tamamen heykellere adamaya karar veren @brunocesarcatalano'nun 2005 yılında Paris'teki bir çağdaş sanat fuarında ilk kez tanınan eserleri, zamanla büyük ve etkileyici boyutlara ulaşıyor. Kilden bronza geçişiyle birlikte sanatçı, teknik becerilerini ve estetik anlayışını sergileyen heykeller yapmaya başlıyor. Bugün, Catalano'nun “Gezginler" serisi, dünyanın dört bir yanındaki kamusal ve özel koleksiyonlarda yer alıyor. Catalano'nun "Gezginler" serisi; süresi, kökeni ve varış noktası bilinmeyen uzun bir yolculuğun ortasında heykelleşen figürleri ölümsüzleştiriyor. Gündelik hayattan alınan kadın ve erkek figürleri, cesur bir boyut kazanarak insanlık tarihinin sürekliliğini ve dönüşümünü anlatan sembollere dönüşüyor. Anıtsal duruşlarıyla, kimlik, göç ve yolculuk temasını evrensel bir şekilde keşfediyorlar. Her figür, valizlerinde hem yaşam hem de tarihin parçalarını taşıyor; geçmişle geleceğin arasında ince bir dengeyi tutuyor. Bruno Catalano'nun eserlerinde, insanların varoluşu, ışık, rüzgar ve bakışlarla kesişen figürler aracılığıyla sembolize ediliyor. Eksik parçalar, tamamlanmamış bedenlerde birer pencereye dönüşüyor, bu da hayat yolculuğunun ve hareketin bir metaforu olarak insanın kimliğini ve varoluşunu sorguluyor...devamı

Willem de Haan'ın @ijsselbiennale için yaptığı 11 metrelik Highrise Campsite: Nature City enstalasyonu 12 çadıra kadar ev sahipliği yapabilen bir doğa şehri. Hollanda'da bulunan ve kentsel yaşam alanlarının kıtlığına dair özgün bir yorum olarak yapılan bu yüksek katlı çadır kamp yaşam alanı için; toplumdaki yaşam standartlarını sorgulatan bir proje diyebiliriz. Sanatçının minimal bir yaşamı özetleyen bu çalışması şehirdeki kısıtlı yaşam alanını vurguluyor. Eserde, doğal yaşamın bir simgesi olarak belirlenen çadırlar üst üste tasarlanarak doğa ile betonlaşmış şehirler arasındaki o gergin farkı gözler önüne seriyor. Hem şehirlerde yer alan beton yapıların sahip olduğu imkanları hem de doğanın ortasında sürdürülen bir yaşamın imkanlarını aynı kare içinde birleştiren @thankswillem, belki de zamanla doğal yaşamdan şehir yaşamına geçiş yapanların uzak kaldığı doğa yaşamının önemine dikkat çekiyor. Kentsel yaşamın kıt alanları üzerine düşündüren bu çalışma genel olarak insan, doğa ve şehir ilişkisini keşfetmeye sürüklüyor...devamı