Seyyahların gözünden İstanbul'da Ramazan
İstanbul, hiç tartışmasız tüm tarihi boyunca seyahatnamelere en çok konu olan, seyyahların ilgisini en çok çeken şehirlerin başında geliyor. Üç ayrı imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıyla da, içinden deniz geçen ve iki ayrı kıta üzerine kurulmuş tek şehir olmasıyla da, doğal güzellikleriyle de göz kamaştırıyor. Tüm yönleriyle İstanbul, dün de bugün de maceraperestlerin hep gitmek istedikleri yer oldu. Yaklaşık sekiz yüz yıldır ezan sesinin hiç dinmediği bu tarihi şehir, yerleşen ilk Müslümanlardan itibaren İslam'ın kutlu ayı Ramazan'a da şahitlik ediyor.
Kimler geldi İstanbu'a kimler geçti İstanbul'dan
Evliya Çelebi'den tutun da Reşit Rıza'ya, Gerard de Nerval'den Julia Pardoe'ye, Gautier'den Edmondo Amicis ve Jules Verne'e kadar pek çok Batılı ve Doğulu seyyah ve yazarın gözlemlediği İstanbul Ramazan'ına, içinde bulunduğumuz bu Ramazan ayında yakından bakalım istiyoruz. İşte bugün İstanbul Ramazan'ına şahitlik edenler için asırlar öncesinin İstanbul Ramazan'ı...
Özellikle 19. Yüzyıl İstanbul'unda “oruç ayı” Ramazan'a şahitlik eden önemli seyyahların bir kısmı günlük hayatı daha yakından görebilmek için kılık değiştirip Müslüman ahalinin arasına karışmış.
Bir kısmı da kutlamaları bir oryantalist gibi dışarıdan izlemiş. Bazılarıysa iftar sofralarına konuk olmuş. Ama hepsi ilginç detaylarla bugünün okurlarını İstanbul Ramazan'ında mekân ve tarih yolculuğuna çıkarıyor.
Ramazan'da İstanbul'da aç kalmazsınız
1835 yılında yolu İstanbul'a düşen ünlü İngiliz yazar Julia Pardoe, yaklaşık bir yıl kaldığı İstanbul'da, Ramazan ayında bir Türk ailesinin yanında oruçlu bir gün geçirmek istemiş ve tercümanıyla birlikte bir tüccarın evine misafir olarak ağırlanmıştı.
Misafir olduğu aileyle birlikte orucunu tutan Pardoe’nin şehirlerin Ecesi İstanbul kitabı, bu ilginç tecrübenin tuhaf hikâyeleriyle dolu.
Pardoe'nin bütün gün aç kalan insanların ezan sesiyle komut almışçasına birden türlü yiyeceklerle süslenmiş sofraya oturmaları karşısında hayranlığını gizleyememiş. Pardoe, ister zengin ister fakir olsun bütün Türklerin, iftar sofralarına herkesi davet etmelerini ise özellikle vurguluyor.
Jules Verne'in İstanbul Ramazanı
Kesin kayıtları henüz ve hala netleştirilmemiş olsa da Jules Verne'nin özellikle İnatçı Kereban romanından sonra İstanbul'a yolunu düşürdüğünü biliyoruz. Romanda iki yabancı karakter üzerinden İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Tophane'nin iftardan önceki halini tasvir eden Verne, Muhammed'in başkentini Ramazan ayında gündüz vakti ziyaret edenlerin büyük bir sessizlik ve hüzün dalgasıyla karşılaşacaklarını söylüyor.
Haksız da sayılmaz. "Türkler gün boyunca oruç tutuyorlar ama gece olunca acısını çıkarıyorlar" diyerek ifade ettiği Ramazan gündüzünün gecesi içinse, "Güneşin batışını bildiren top patlar patlamaz kızarmış et kokuları, içecek rayihaları, çubukların ve sigaraların dumanıyla sokaklar her zamanki alışılmış görüntüsüne kavuşuyor" diyor. Ünlü yazar Verne, İstanbul'da Ramazan ayını, "gündüzler matem gibi hüzünlü, geceler ise karnaval gibi renkli" diye anlatıyor.
Doğu'ya değil İstanbul manzarasına yolculuk
1842 yılında seyahate çıkan ünlü Fransız şair ve yazar Gerard de Nerval, seyahatinin İstanbul ayağında, 1843 yılının Ramazan ayına denk gelir. Ramazan ayı, ünlü Fransız şair için özellikle yapılmış bir tercih değildir ama sonundaki memnuniyeti büyüktür. İranlı bir tüccar kılığına giren Neval, Çemberlitaş yakınlarındaki bir handa kalır.
İstanbul Ramazan'ını en detaylı şekilde gözlemleme şansı yakalayan seyyah, İstanbul'u tıpkı Jules Verne gibi "Hem perhiz hem karnaval" diyerek tanımlıyor.
Top sesiyle başlayan iftardan sonrası için kahvehaneleri uzun uzun gözlemleyen Nerval, hikâye anlatıcılarının teatral bir eda ile anlattıkları müthiş hikâyelere vuruluyor.
Nerval şöyle anlatıyor: "Kahveciler ünlü hikâyecileri kendi mekânlarına çekmek için, çoğunlukla büyük masraflar yapıyorlardı. Oturum bir buçuk saatten fazla sürmediği için, hikâyeciler aynı gecede, birkaç kahvede çalışabiliyorlardı. Bazen dinlediği hikâyeyi çok beğenen bir aile reisi, hareminde de oturumlar yaptırıyordu. Ama ihtiyatlı insanlar, anlaşma yapmak için hikâyecilerin, kasideciler denen loncasının başkanına başvuruyorlardı."
Nerval için Ramazan, İstanbul'u tam anlamıyla masalsı bir şehre dönüştürüyor.
İslam dünyasının en güzel Ramazan'ı İstanbul'da
Reşit Rıza ise gezi notlarında İstanbul'un hakkını veriyor: "İstanbul'da Ramazan'ın başka hiçbir İslam beldesinde göremeyeceğiniz, alışılmadık bir görünüşü vardır." Rıza, özellikle sadece iftar sonrası şenliklerinden söz etmiyor. Aynı zamanda Ramazan ayında İstanbul'daki dini hayatın sade ihtişamına da dikkat çekiyor.
Rıza, özellikle teravih namazlarına gösterilen ilginin dünyanın başka hiçbir yerinde olmadığını söylüyor.
Yolu İstanbul'a bir Ramazan ayında denk düşen seyyahlardan ünlü İtalyan seyyah Edmondo Amicis,İstanbul'da her Ramazan akşamının ayrıca yazılmaya değer sahneler ortaya çıkardığını söylüyor. Haliç kıyısındaki kayıkçıların arasına karışan Amicis'in şaşkınlığı ise Türklerin tüm zorluğuna rağmen oruçlarına sadık kalışları oluyor. Amicis de Ramazan ayında bütün bir şehrin üzerine usulca sessizlik şalı atıldığını, top atışıyla o sessiz şalın yerini, renkli şarkılara bıraktığını vurguluyor.