Saygıyla ilikliyoruz: Düğmenin tarihi
Hayatımızın belki de en alelade ama yine de vazgeçilmez parçalarından biri: Düğme. Şu küçücük, genellikle yuvarlak ama bazen kare, hatta üçgen olabilen nesneden bahsediyoruz. Gömleğimizi ilikler, ceketimizi kapatır, tam aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışırken o, ansızın kopar ve bizi çileden çıkarır. Ancak bu küçük nesnenin tarih boyunca oynadığı önemli rolleri bilseniz, ona bakışınız kökten değişebilir. Öyleyse şimdi, düğmenin şaşırtıcı ve bir o kadar eğlenceli tarihine yakından bakalım.
Arkeologlara göre düğme, tarih sahnesine ilk adımı Bronz Çağı’nda, yani yaklaşık 4800-4600 yıl önce atmış. Bu ilk düğme, günümüzün Kuzeydoğu Afganistan’ından Pakistan ve Hindistan’ın kuzeybatısına kadar uzanan İndus Vadisi uygarlıklarının gündelik yaşamında kendine yer bulmuş. Fakat Pakistan’ın Mohenjo-Daro bölgesinde keşfedilen en eski düğme, kıyafet ilikleme amacıyla yapılmamış. Bir tarafı özenle düzeltilmiş kavisli bir ağaç kabuğundan yapılmış bu minik obje, o zamanlar bir tür takı/ süs eşyasıymış. Dolayısıyla ilgi çekmek üzere kullanılan bir nesnenin doğuşuna tanıklık ettiğimiz bu hikâye, insanlığın gösterişe olan merakının da ne kadar eski olduğunu kanıtı aslında.
MÖ. 1000 ile 500 yılları arasında Mezopotamya’da birileri, süslü düğmeleri yalnızca gösteriş için değil, aynı zamanda giysileri sabitlemek için de kullanmayı düşünmüş. Bu fikirle birlikte düğmeler, elbiseleri tutturmak ve ceketlerin şık duruşunu vurgulamak için işlevsel bir hâle gelmiş. Ancak bu yenilik, o dönemde sadece soyluları kapsıyormuş. Dolayısıyla Yunanlılar düğmeleri altın ve fildişi gibi malzemelerden yapmış, Romalılar ise düğmeyi bir zenginlik göstergesi hâline getirmiş. Eğer elbisede bir düğme varsa bu “Ben önemli bir insanım!” demekmiş. Çünkü zengin olmak, altın ve gümüş düğmelere sahip olmayı da beraberinde getiriyormuş.
Düğmenin altın çağı
13. yüzyılın ortalarına gelelim: Giysilere ilik açılması ve düğmelerin bu iliklere geçirilerek bağlayıcı bir işlev kazanması ilk kez Almanya’da görülür. Giysilere iplikle tutturulan ve genellikle geometrik desenlerle süslenen bu düğmeler, bugünkü anlamda işlevsel olarak kullanılmaya başlanır. Bu fonksiyonel düğmeler, vücudu saran ve dar kesimli giysilerin önünü açar. Bu moda akımı özellikle soylular ve kraliyet ailesi arasında popüler hâle gelir. Yüzyıllar boyunca bol kesim giysiler tercih edilirken, düğmelerin sağladığı bu yenilik sayesinde kısa sürede vücudu daha ön plana çıkaran dar kesimler yükselişe geçer ve 14. yüzyılda tüm Avrupa’da yaygınlaşır. Bu dönemde İngiltere’de kanca ve ip gibi farklı yöntemler denense de iliklenen düğmelerin sağladığı pratiklik ve estetik, moda dünyasında yeni bir dönemi başlatır. İlik açma tekniği hızla diğer kültürlere de yayılır ve işlevsel düğmeler, modanın ayrılmaz bir parçası hâline gelir. Düğmeler yalnızca giysilerde değil, ayakkabı, perde ve çadır gibi birçok eşyayı birleştirmek için de kullanılır.
Düğmenin yüksek sanatla buluşması ise -pek çok şeyde olduğu gibi- Rönesans’a denk geliyor. Zira Rönesans, sadece resim ve heykel değil, aynı zamanda düğme tasarımlarının da zirveye çıktığı bir dönemdir. Düğmeler eski çağlardaki gibi estetik bir obje olarak kabul edilir. Rönesans ve Barok dönemi soylularının elbiselerindeki düğmeler altın, gümüş ve elmas gibi değerli malzemelerden imal edilir. -Bu dönemde yapılan düğmeler o kadar detaylı ve şık ki günümüzde müzelerde sergileniyor.- Artık düğme soyluların cesurca zenginliklerini sergileyebildikleri bir nesnedir ve bazen bir düğme bir köylünün yıllık gelirine eşittir.
Düğmeler halka açılırken
19. yüzyılda Sanayi Devrimi seri üretimi başlattığında, düğme dünyası bundan büyük ölçüde etkilenir. Artık sadece zenginlerin değil, sıradan insanların da düğme sahibi olabilme imkânı vardır. Dolayısıyla bu yıllarda dönemin imkânları içinde mümkün olabilecek her şeyden düğme üretmeye çalışılır. İlk düğmeler; seramik, ahşap, kemik, metal, cam gibi malzemelerden üretilir ve seri üretim sayesinde herkesin ulaşabileceği fiyatlarla piyasaya sürülür. Düğme artık sadece soylular için değil, herkes için gerekli bir aksesuardır. Erkek giysilerindeki düğmelerin sağ tarafa dikilmesi de bu dönemde standart hâle gelir. Nedeni ise genellikle sağ elini kullanan erkeklerin kendi kendilerine daha rahat giyinebilmeleridir. Diğer yandan, soylu kadınların düğmeleri çoğunlukla sol tarafa dikilirdi çünkü onların giysilerini hizmetçileri giydirirdi ve düğmelerin bu şekilde yerleştirilmesi hizmetçilerin işini kolaylaştırıyordu. Ayrıca sağ elini kullanan kadınlar, bebeklerini emzirirken genellikle sol kollarında tuttukları için sol tarafta yer alan düğmeleri açmak onlar için daha pratikti.
20. yüzyıla geldiğimizde düğme hem işlevsel hem de estetik olarak önem kazanmaya devam eder. Modacılar, düğmeleri sadece bir kıyafeti birleştiren değil, aynı zamanda tasarımın temel bir unsuru olarak görmeye başlarlar. Düğmelerin boyutları büyür, şekilleri değişir, hatta bazen düğme tamamen ortadan kaldırılır ve fermuarlar yerini alır. Ama düğme hâlâ kıyafet dünyasının vazgeçilmezlerinden biridir. Bugün ise düğme, teknolojinin de desteğiyle neredeyse çağ atlıyor. Manyetik düğmeler, LED ışıklı düğmeler, hatta dokunmatik ekranlı düğmeler bile geliştirildi. Hâliyle modern düğmelerin, sadece kıyafetlerimizi bir arada tutmakla kalmadığını, aynı zamanda teknolojiyi de hayatımıza entegre ettiğini söyleyebiliriz.
Düğme, minicik boyutuna rağmen insanlık tarihinde büyük bir serüvene sahip. Süslemelerle başlayan hikâyesi; işlevsellik, sanat, moda ve teknolojiyle zenginleşti. Bugün hâlâ her bir düğme hem geçmişin hem de geleceğin bir parçası. Dolayısıyla, bir daha ceketinizin düğmesini ya da pantolonunuzun düğmesini iliklerken bu küçük ama tarihî nesneye bir de bu gözle bakmayı unutmayın. Çünkü düğme, sadece bir nesne değil, binlerce yıllık bir hikâyenin kahramanı.