Savaş ve seyahatin beklenmedik ilişkisi
Bazen bulunduğumuz an içerisinde "durmak" zorundaysakve önümüzü de göremiyorsak zihnimizin bize verdiği enbüyük meşgale geriye doğru bir bakış atmak olur. İçindengeçtiğimiz pandemi döneminde dünya nefesini tutmuşve dönmeyi nerdeyse bırakmış durumda. Ancak zamanındahi durduğunu hissettiğimiz bu dönemde belki seyahatkavramının kendisine bir yolculuk yapmak ve geçmişebakmak keyifli olabilir.
Seyahat etmeye, gönlümüzün istediği yerlere gitmeye öyle alışmışız, bunu gündelik yaşamımızın bir parçası hâline öyle güzel getirmişiz ki belki de neden seyahat ettiğimizi bile düşünmeden çıkıveriyoruz yollara. Sosyal medya çağında bir yerlerde çekilmiş güzel fotoğraflar görüyor ve birden biz de aynı noktada olmak istiyoruz. Kendimizi gördüğümüz fotoğraf karesinin içinde hayal edip hiç düşünmeden ilk fırsatta uçağa atlıyoruz.
"Neden seyahat ediyoruz?" sorusuna cevaben gösterilecek ilk neden, insanın bastırılamayan merak duygusu olur muhtemelen. İnsan yaşadığı gezegeni, ülkesini, ülkesinin başka köşelerini, başka insanları, onların ülkelerini ve kültürlerini esasında salt "merak" duygusuyla keşfetmeye koyulur. Ancak gerçekte tek sebep merak duygumuz değil. Kat ettiğimiz onca yolun ardında, seçimlerimizde belirleyici olan belli olaylar ve "seyahat akımları" da bulunuyor. Tıpkı pandeminin seyahat yollarını bir bıçakla keser gibi durdurduğu ve pandemi sonrasında turizmin bambaşka formlara ve akımlara evrileceği gibi, geçmişte de turizm farklı koşullardan etkilenmiş.
II. Dünya Savaşı sonrasında kalkınmanın ilacı: Turizm
II. Dünya Savaşı sona erdiğinde insanlar hayatlarını yeniden inşa etmekle meşgulken hükümet düzeyinde işler farklıydı.1947’de Birleşik Krallık Turizm Birliği, savaş sonrası kalkınma süreci için bir plan hazırladı ve bu plan, üye devletlerin yararlanması için Avrupa Kalkınma Planı’na dahil edildi. Turizmin teşvik edilmesi yalnızca ekonomik kalkınma yöntemi olarak kullanılmayacak, aynı zamanda demokrasi ve kapitalizm idealleri de desteklenmiş olacaktı. Tarihçi Christopher Endy’nin yorumu, turizmin kalkınma amacı olarak teşvik edilme nedenini çok net bir şekilde açıklar: "Tarım, besin sağlıyordu. Turizm ise iş imkânı sunuyor, altyapıyı geliştiriyor ve döviz akışı getiriyordu. Avrupa’yı komünizm ve fakirliğe karşı korumak hiç bu kadar kolay olmamıştı."
Avrupa Seyahat Komisyonu'nun 1949 yılında başlattığı çalışmalar, kitle turizminin yolunu açan ilk adım olmuştur. Birliğe üye olan ülkelerin pasaport, serbest dolaşım ve vize sorunları gibi konuları ele alması, turizmin günümüzdeki seviyelere ve kolaylığa ulaştırılması açısından önem taşır. Avrupa Seyahat Komisyonu üyelerinin bir araya gelip yaptığı çalışmalardan çıkan kararlar sonucunda Avrupa turizm sektörü, hedef kitle olarak savaşa büyük yatırım yapmış olmasına rağmen savaştan nispeten daha stabil bir ekonomi ile çıkmış Amerika’yı seçmeye karar verdi. Böylece Amerikalılar için sosyal medyasız, seyahat blog’suz ilk "seyahati trendi" bir kurum tarafından belirlenmiş oldu: Avrupa rotası! 1961’e gelindiğinde ise seyahat tercihleri bireylerin elinden değil, “pazarlama faaliyetlerinin” elinden çıkmaya başladı:
Üye ülkelerin binlerce dolar değerinde yatırım yapmasıyla dev bir turizm kampanyası başlatıldı. Cazip pazarlama ve reklam kampanyalarıyla Amerikalıların Avrupa’ya ilgi duymaları ve kitleler halinde Avrupa’ya "akmaları" sağlandı. Böylece savaş sonrasının ilk seyahat trendi başarıyla sonuçlandı.
Savaş dönemi gelişmelerini avantaja çeviren turizm sektörü
II. Dünya Savaşı süresinde turizm sektörünün lehine gelişen en önemli gelişme, kuşkusuz havacılık alanındaki gelişmeler olmuştur. Savaş dönemi sırasında giderek geliştirilen savaş uçakları, modern yolcu uçakları için bir temel oluşturdu. Bir yandan jet motorlu uçaklar gelişti, bir yandan da uçaklara dair algı değişti. İnsanlar hava yolculuğunun verimli, güvenli ve rahat olduğuna inanmaya başladı. Ayrıca bu alandaki pazarın rekabetçi hâle gelişiyle uçak bileti fiyatları düşüşe geçti ve uçak yolculuğu elit kesime özel bir ayrıcalık olmaktan çıkmaya başladı.
Böylece bir zamanlar yok etmeye yarayan "savaş oyuncakları", bireylerin ülke sınırlarını ucuz fiyatlara aşabilecekleri günahsız bir araç haline geldi.
Savaş sona erdiğinde havayollarının yanı sıra demiryolları da turist sayısının katlanarak artmasına olanak sağlayacak şekilde geliştirilmişti. Buharlı trenlerden dizel motorlu trenlere geçiş yapılmış olması, hem ulusal hem de uluslararası çapta "kitle turizmini" tetikleyen bir başka önemli faktör oldu.
Elbette ekonomik büyüme olmaksızın teknoloji, havacılık ve demiryolları alanındaki gelişmeler bir anlam ifade edemezdi. Savaşı izleyen yirmi yıl içerisinde hem Birleşik Krallık’ta hem de Amerika’da meydana gelen ekonomik büyüme sayesinde bireyler kişisel harcamalarına daha çok kaynak ayırabildi. İnsanlar bu kişisel harcamaların bir kısmını da elbette seyahate ayırmayı tercih etmeye başladılar.
Savaş öncesinde başlayan işçi hareketlerinin turizm sektörüne sunduğu katkıyı da göz ardı etmemek gerekiyor: İşverenlerin çalışanlarına ücretli izin sağlamasını zorunlu hâle getiren bu hareketler sayesinde insanlar, yıl içerisinde özgürce seyahat edebilecekleri izinli zamanlara da sahip olunca turizm sektörü iyice canlanmış oldu.
Dünya değiştikçe şekillenen seyahat
Rotaları İkinci Dünya Savaşı sonrasında insanların seyahat etme amaçları da değişti. Artık insanlar ticaret yapmak, kutsal yolculuklara katılmak, çalışmak, savaşmak gibi amaçlarla sadece "zorunda oldukları" için değil, "istedikleri" için de yollara düşmeye başladı.
Savaş sonrasında dönemlerde seyahat etme dürtüsü öncelikle "kendi yaşadığı yerden bulunmayana doğru gitme" fikri etrafında şekillendi. İnsanlar kendi ülkelerinde bulamadıkları güneş ve deniz uğruna yollara düşmeye başladılar. Elbette tercihler, ülkelerin içinde bulunduğu sosyopolitik durumlara göre de şekilleniyordu.
Örneğin Vietnam’daki savaş ve Çin’deki Mao yönetimi, bu ülkelerin seyahat rotaları arasına girmesini geciktirmiş oldu.
Özel durumu olan ülkelerin haricinde Avrupa, reklam kampanyaları sayesinde her zaman popülerliğini korudu. Orta Doğu ve Güney Amerika, günümüzde olduğundan daha güvenliydi ve seyahat etmek için iyi bir seçenekti.
Beatles’ın çizdiği rota: Hippi yolu
Seyahat amaçlarıyla birlikte seyahat türleri ve içerikleri de evrim geçirdi. Kitle turizmi "rekreasyon" olarak başlamış olsa da artık özgürce seyahat edebilen bireyler macera, doğa, tarih, kültür, ekoloji, balayı, dünya mutfağı gibi başlıklar altında seyahat akımları oluşturmaya başladılar.
70’li yıllardaki bir akım ise, seyahat tarihine damgasını vurdu ve dünya seyahat haritasını sonsuza dek değiştirmiş oldu. 1968 yılında The Beatles grubu üyeleri, elde etmiş oldukları şöhrete ve başarılarına rağmen kendilerini ruhsal açıdan tükenmiş hissediyordu. Grubun gitaristi Paul McCartney bu yıllarda, içinde bulundukları ruh halini "Evet, ünlü ve zengin olmak muhteşem bir şey. Peki ama tüm bunlar ne için?" şeklinde dile getirdi.
The Beatles grubu böylece yollara düştü ve transandantal meditasyon hareketinin öncüsü olan Maharishi Mahesh Yogi aracılığıyla mutsuzluklarına karşı çözüm bulmak üzere Hindistan’a seyahat etmeye karar verdi. The Beatles’ın ruhsal aydınlanma için çıktıkları ve aynı zamanda yaratıcılıklarının sınırlarını zorlayıp 48 yeni şarkı yazdıkları bu yolculuk medyaya yansıdığında büyük bir patlama gerçekleşti. The Beatles sayesinde "mistik Doğu’ya" olan ilgi arttı ve on binlerce Amerikalı, Kanadalı ve Avrupalı hippi, Hippie Trail (Hippi Yolu) olarak adlandırılan rota üzerinde seyahat etmeye başladı.
Genellikle Avrupa’nın Londra, Berlin, Milano, Paris gibi başlıca şehirlerinden başlayan bu rota İstanbul üzerinden devam edip, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Nepal’ye, hatta Tayland’a kadar uzanıyordu. "Sevgi ve Özgürlük" uğruna çıkılan bu rotada ulaşım yöntemi otostop, otobüs veya hippi hareketinin sembolü haline gelen Volkswagen karavanları oldu. Yıllar süren bu alternatif turizm hareketi, İran Devrimi ve Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgaliyle sona erdi. Ancak bu şekilde Asya kıtası, dünya turizmine açılmış oldu ve günümüze kadar da popülerliğini yitirmedi.
Özetle: Bir hak ve sınırsız özgürlük olarak görülen seyahat kavramı; zaman içerisinde akımlara, yapılan kampanyalara, siyasete ve savaşlara göre bizim iradelerimiz ve isteklerimiz dışında gelişip değişebiliyor. Tıpkı içinde bulunduğumuz pandemi döneminde olduğu gibi birden elimizden alınabiliyor. Özgürce seyahat edebileceğimiz günlerin bir an önce gelmesi ve dünyanın veya ülkelerin içinde bulunduğu koşullar sevdiğimiz rotaları elimizden almadan seyahat etme fırsatlarını değerlendirebilmemiz dileğiyle…