Şaban Bıyıklı ve Mehmet Berk Yaltırık: Münir Süleyman Çapanoğlu, Yakın Dönem İstanbul’unu anlamak için eşsiz bir kaynak

Şaban Bıyıklı ve Mehmet Berk Yaltırık.
Şaban Bıyıklı ve Mehmet Berk Yaltırık.

Türk basınının önemli ismi Münir Süleyman Çapanoğlu’nun yazılarından oluşan editörlüğünü Şaban Bıyıklı ve Mehmet Berk Yaltırık’ın yaptığı “Esrarengiz İstanbul” isimli kitap, eski İstanbul’un macera dolu sokaklarını, kabadayılarını, gece hayatını ele alan ve soluksuz bir şekilde okuyacağınız bir çalışma. Bu kitabın dumanı tüterken kitabın editörleri Yaltırık ve Bıyıklı’yla bu değerli çalışmayı konuştuk.

Esrarengiz İstanbul, Münir Süleyman Çapanoğlu’nun yazılarından oluşan bir çalışma. Kendi döneminde Türk basınının önde gelen isimlerinden biri olan Münir Süleyman Çapanoğlu kimdir? Onu sizden dinleyerek başlayabilir miyiz?

Sarraf Niyazi’nin hayatına uzunca bir süre odaklanıp çok ilginç bağlantılar ortaya çıkardım.
Sarraf Niyazi’nin hayatına uzunca bir süre odaklanıp çok ilginç bağlantılar ortaya çıkardım.

Şaban Bıyıklı: Münir Süleyman Çapanoğlu Türk basınında önemli bir isim, Türk basın tarihi ve İstanbul kültür tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir kalem. Gazeteci ve yazar olarak Ahmet Rasim’in takipçisi. Üstat, babasının yakın dostu. 60 yıllık yazı hayatı var. Gazeteciliğin mutfağından başlayarak her dalında çalışmış, muharrir olarak fıkra, roman, röportaj, folklor tetkikleri, tarih araştırmaları vb. yer ve zamanda ciddi mizahi pek çok alanda kalem oynatmış ve binlerce yazı yazmış bir gazeteci. Tabii bu kadar geniş sahada yazacak donanıma ve geniş kültüre sahip, eskilerin velut dediği çok üretken kalemlerden. Ömrünün son on yılı, şeker hastalığının neticesinde görme yetisini yitirdiği halde dikte yoluyla yazılar yazmayı sürdürüyor. Çok çalışkan evet ama bir yandan da yazmak zorunda; çünkü kaleminden başka gelir kaynağı yok, hatta herhangi bir sigortası bile olmamış meslek hayatında boyunca.

Mehmet Berk Yaltırık: Münir Süleyman Çapanoğlu, ismine pek çok kez atıfta bulunulan ama eserlerinin çoğu gazete tefrikaları olarak kaldığı için günümüz okurlarının maalesef aşinası olmadığı bir isim. Onun eserlerinin kitaplaştırılıp okurla buluşması bu açıdan bizim için öncelikliydi.

Bu çalışmayı Çapanoğlu sağlığında kitap olarak yayımlanma fırsatı bulamadı. Peki, sizler uzun yıllar sonra bu çalışmadan nasıl haberdar oldunuz? Bir anlamda kenarda kalmış, unutulmuş bir cevher olan Esrarengiz İstanbul nasıl okuyucuyla buluştu?

Mehmet Berk Yaltırık.
Mehmet Berk Yaltırık.

Şaban Bıyıklı: Belirttiğim gibi Çapanoğlu’nun binlerce yazısı var. Bunlardan bir kısmı Esrarengiz İstanbul tarzında tefrikalar olarak yayımlanmış, sonradan gazete köşelerinde unutulmuş. Esrarengiz İstanbul’u, Çapanoğlu’nun hayatı üzerinde çalışırken okudum ve tabii çok etkilendim, mutlaka yayımlanması gereken bir kitap diye düşündüğümü hatırlıyorum ve çok geçmeden Çapanoğlu’nun oğlu Cem Çapanoğlu ile temasa geçmeye çalıştım bu maksatla. Zaten Çapanoğlu’nun mevcut kitapları da ilk baskılarından sonra yayımlanmamıştı ve orada da böyle bir ihtiyaç vardı. Sonuçta Cem Bey’in onayı ve desteği ile Çapanoğlu’nun eserlerinin yeniden yayımlanması fikir halinden fiiliyata geçmiş oldu. Tabii Vakıfbank Kültür Yayınları'nın projeyle ilgilenmesi her şeyi daha da kolaylaştırdı. Bu bakımdan başta Vakıfbank Kültür Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ekrem Demirli olmak üzere proje editörü Ömer Uzunağaç ve yayınevinin değerli ekibini şükranla anmak isterim.

Mehmet Berk Yaltırık: Böyle bir tefrikadan haberdar olmama Şaban Bıyıklı hocam vesile oldu ki kendisinin eski İstanbul kabadayıları ile alakalı tetkikleri ve belge toplamaları, benim yapmak istediğim ve planladığım birçok çalışmayı daha erken hayata geçirme konusunda teşvik edicidir. Eser ağırlıklı olarak eski İstanbul argosuyla yazıldığından hem aşinası olduğum için hem de Tanzimat sonrası dönemdeki edebiyatçılara olan ilgimden mülhem benimle çalışmayı Vakıfbank Kültür Yayınları’na tavsiye etti. Nitekim böylece bu eser üzerinde çalışmaya başladık. Başka eserler üzerinde de çalışmayı planlıyoruz yine birlikte.

Kitap siyah beyaz bir film gibi. İnsan okurken zaman kavramını unutuyor geçmiş günlere gidiyor. Kitapta başta meyhaneler, hovardalar, dilenciler, kabadayılar olmak üzere eski İstanbul’un karanlık sokaklarına dair çok şey var. Sizin Esrarengiz İstanbul’da en çok ilginizi çeken konular nelerdi?

Şaban Bıyıklı: Çapanoğlu geniş bir İstanbul kültürüne sahip. Adeta canlı İstanbul ansiklopedisi gibi mekânlardan şahıslara, mevsimlerinden mutfağına ve adetlerine dek biliyor. Tabir-i caizse gündüzü kadar gecesine de aşina İstanbul’un. Zaten başka türlü yazılamazdı Esrarengiz İstanbul. Ancak bir de üslup faktörü var. Çapanoğlu’nun nefis üslubuyla nostaljik bir siyah beyaz filme dönüyor anlatı. Tabii metin bütünüyle bir kurgu olarak değil, anı-roman tadında da ilerliyor. Anlatının tarihsel bir boyutu olduğunu bilmek çok çekici hale getiriyor kitabı. Sorunuza dönersem eğer Esrarengiz İstanbul’da benim en çok ilgimi çeken, benim için çok şaşırtıcı bir örnek olan Fedakaran-ı Millet Cemiyeti baskınıydı. Çapanoğlu, bu baskının İttihat Terakki yöneticilerince Kara Kemal’e havale edildiğini ve onun da iki kabadayıya devrettiğini anlatıyor. Neticede de bu kabadayıların topladıkları kalabalık, dernek binasını patates yağmuruna tutuyor. Ama bu sırada dernek binasından dışarı çıkıp saldırgan grubu karşı koyan birkaç kişi var. O dönem İstanbul’un efsanevi kabadayısı Aksaraylı Sarraf Niyazi de bu birkaç kişinin arasında. -Hakkındaki şehir efsanesine göre Refi Cevad Ulunay’dır bu kişi- Niyazi, bileğinin gücü kadar namuslu bir ruha sahip olduğu için Meşrutiyetin ilk günlerinde İstanbul Büyükada’da Rum kabadayıların bozduğu asayişi temin için oraya başkomiser olarak tayin ediliyor. Üstelik polis bile olmadığı halde. Tabii bunun aslı yok. Niyazi, dürüst bir kabadayı olduğu için ser komiser olmuyor Büyükada’ya. Çünkü zaten Niyazi yıllardır polis olduğu ve resmi görev yeri başka bir ilçede olsa da o zamana dek Büyükada’da vazife yaptığı için resmen tayin ediliyor oraya. Ancak bundan da önemlisi Niyazi, kabadayı ve polis olarak öteden beri Kara Kemal’in adamlarından ve bu bilinmiyor. Bu durumda dernek binasını kabadayılara bastıran Kara Kemal, bir diğer kabadayıyı da basılanların arasına sokmuş demek oluyor. İşte bu örnek benim çok çarpıcı oldu, bu sebeple Sarraf Niyazi’nin hayatına odaklandım uzunca bir süredir ve bu ilginç bağlantıları ortaya çıkardım.

Şaban Bıyıklı.
Şaban Bıyıklı.

Mehmet Berk Yaltırık: Benim en çok ilgimi çeken husus, Refi Cevad Ulunay’ın da kabadayılar arasından çıktığını göstermesi oldu. Refi Cevad’ın Sayılı Fırtınalar-Eski İstanbul Kabadayıları adlı eserini okuduğum zaman iki mesele kafama takılmıştı. Birincisi, Refi Cevad bir gazeteci olarak kabadayıları nasıl bu kadar yakinen tanıyabiliyordu? İkincisi, neden II. Meşrutiyet ve sonrasındaki dönem kabadayılık vakalarına fazla değinmiyordu? İki sorunun da yanıtını Esrarengiz İstanbul sayesinde öğrendim. Refi Cevad kimlerle gazete çıkarmış, hangi bitirimhanelerden mano almış gibi detayları Münir Süleyman birkaç farklı yerde yazmış. Okurlarımız bu sahifeleri heyecan ve merakla okuyacaktır.

Kitapta 2. Abdülhamit zamanında kabadayıların küçük beyler, palavracı kabadayılar, fiyakacı kabadayılar, mahalle kabadayıları, meyhane kabadayıları, mektep kabadayıları, kalleş kabadayılar, yedi belalar, sakarlar gibi kendi içlerinde adlandırıldığını ve kabadayılar arasında belli bir jargonun ve kendilerine ait bir kültürlerinin olduğunu okuyoruz. Kendi içinde farklılıkları olan bu “kabadayılar” zamanla nasıl yok olmuş, onlara ait jargon nasıl unutulmuş, bunlarla ilgili elimizde bir bilgi var mı?

Şaban Bıyıklı: Aslına bakılırsa kabadayıların yok olduğu doğru değil. Doğrusu Cumhuriyet ile ortadan kayboldukları, daha az görünür olduklarıdır. Çünkü genç Cumhuriyet kabadayı veya külhanbeyi denen insanlara karşı müsamahasız… Fakat bu bir yok olma değil, bir tür yeni koşullara uyum sağlamak gibi bir şey. Sonuçta karşılarına çıkan kanun gücü onları türlerine göre veya alametifarikaları olan vurdulu kırdılı eylemleri üzerinden değil, suç bağlamında tanımlıyor. Her suçun bir cezası vardır. Böyle olunca öteden beri alıştıkları davranışları daha az sergiler oluyorlar, kanun karşısında etkinlikleri kayboluyor, toplum düzenini daha az bozabiliyorlar mesela. Dolayısıyla konuştukları dilin görünmezliği için de benzer şeyler söylenebilir. Suçlu olduğu sürece o tür bir dil ister istemez varlığını sürdürecektir. Bugün de durum böyledir.

Şehirlerin nüfusu artıp yerel kültür ve folklor kaybolmaya yüz tuttukça, kabadayılık alt kültürü değişmeye başlamış.
Şehirlerin nüfusu artıp yerel kültür ve folklor kaybolmaya yüz tuttukça, kabadayılık alt kültürü değişmeye başlamış.

Mehmet Berk Yaltırık: Şehirlerin nüfusu artıp yerel kültür ve folklor kaybolmaya yüz tuttukça, kabadayılık alt kültürü değişmeye başlamış. Küçük ve mahalli yapılan, uluslararası suç çevrelerinin de tesiriyle daha organize bir mahiyet kazanmışlar. Bu bağlamda yeraltı jargonu kimi kelimeleriyle devam etse de (racon gibi) çoğu kelimeler, İstanbul başta olmak üzere birçok şehrin nüfus yapısındaki dönüşümlerle birlikte kaybolmuş. Gazetelerden, sorgu kayıtlarından, edebi eserlerden hatta sinema eserlerinden tespit edebiliyoruz, izini sürebiliyoruz.

Kitabın kapağında “Çapanoğlu Kitaplığı 1” yazıyor. Buradan bu serinin devamı geleceği anlamını çıkarabilir miyiz?

Şaban Bıyıklı: Tabii değindiğim gibi Çapanoğlu’nun toplu eserlerini yayımlama projesini devam ediyor. Esrarengiz İstanbul’la attığımız ilk adımı yazarın daha önce yayımlanmış eserlerinin yanı sıra gazete köşelerinde kalan diğer tefrikaları kitaplaştırma adımları izleyecek.

Serinin devamında neler olacak?

Şaban Bıyıklı: Şu an yazarın İstanbul Batakhaneleri, adlı tefrikası üzerinde çalışıyorum. Esrarengiz İstanbul’un devamı gibi gördüğüm bu kitabın önümüzdeki günlerde okurlarla buluşacağını düşünüyorum. Bunu aynı seriden bir üçüncü kitap izleyecek: “İstanbul Kabadayıları”. Önümüzdeki yıl Çapanoğlu Kitaplığının yayımı açısından verimli bir yıl olacak diye düşünüyorum. Umarım öyle de olur.

Mehmet Berk Yaltırık: Eski İstanbul Batakhaneleri dışında Edebiyatımızda ve Gazeteciliğimizde Nam-ı Müstearlar, Masal Olan Hayatlar (Ölen Fikir ve Sanat Adamları, Başyazarlar), Meddahlar ve Hokkabazlar ve Şair Eşref adlı eserler üzerinde de çalışacağız inşallah.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım