Renklerin tarihi
Renk, ışığın cisimlere çarpması sonucu göz üzerinde oluşan etki. Işık yoksa renk de yok. Çünkü objeler kendi başlarına renk sahibi değiller. Renk olduğunu sandığımız şey, ışık ışınlarının yansımasından başka bir şey değil.
İnsanoğlunun tarih sahnesine çıktığı ilk günden bu yana rengi algılamasındaki ilk ilham kaynağı doğa olmuştur. Yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini ifade etmek için renkleri bir araç olarak kullanan insanın; mağara dönemi resimlerinden tutun da Rönesans dönemi resimlerine kadar kullandığı tüm renkler, çağına ve yaşadığı topluma ışık tutar.
Kaya duvarlarına yapılan ilk resimlerdeki boyalar bitki özsuları ve renkli topraklar birleştirilerek oluşturulur. Sonrasında buna hayvansal yağlar ve sütler de eşlik eder. Siyah boya tahmin edildiği gibi odun kömüründen oluşturulur.
Yontma Taş Çağı’nın ortalarında sarı demir cevherinden elde edilen doğal toprak boyayı ısıtarak kızıl bir boya elde edilir. Sonrasında renk paleti kahverengilerle ve beyazlarla zenginleştirilir. Bu döneme ait mağara resimlerinin üst üste yapılması büyü amaçlı olabileceğini düşündürür. Renklerin sihirli gücüne ait ilk örneklere Lascaux ve Altamira mağaralarında rastlanır. Resimleri günümüzden 17.000 yıl öncesine tarihlenen Lascaux mağaralarının duvarlarında kızıl-sarı killi kum, kireç karbonatı beyazı, kahverengi ve siyah manganez oksit kullanıldığı görülür. İspanya’da MÖ 35.000 ila MÖ 11.000 yıl önceye tarihlenen Altamira mağarasında farklı olarak kullanılan kırmızı rengin ise iri kristalli bir hematit olduğu tespit edilmiştir.
İnsanoğlu bu dönemde renkleri yalnızca mağara resimlerinde değil canlı ya da ölü bedenleri süslemek amacıyla da kullanmıştır.
Bu dönemlerde mavi ve yeşil rengin olmayışı, pigmentlerin doğada kolayca bulunamayışından kaynaklanmaktadır.
Neolitik döneme bakıldığında Çatalhöyük ön plana çıkar. Duvar resimlerinin yapımında kirli bej kerpiç sıvası üzerine siyah, beyaz, kırmızı, kahverengi ve pembe renklerin kullanıldığı görülür. Antik Yunan’da ise ilk filozoflar, bilinen ilk renk teorilerini ve estetiğini geliştirir. Plato ve Aritoteles'in renk teorileri geniş kapsamlı etki ve sonuçlar doğurur ve böylece ilk bin yıllık süreç renkli boyamalara sahne olur.
Rengin Çin’de ortaya çıkışı ise MÖ 12.000 yılına ait kırmızı toprak boyasıyla yapılmış bir kaya resmiyle olur. Çin uygarlığında kullanılan renk sembolleri astroloji kaynaklıdır ve ilk renkler; kırmızı, sarı, siyah, beyaz ve mavidir. Beş malzemeye (ateş, metal, ahşap, toprak ve su), beş erdeme, beş günaha ve beş inanç kuralına bağlıdırlar. Yine benzer şekilde Pekin’deki duvarlar güneyi, güneşi ve mutluluğu simgeleyen kırmızı renkte; çatılar ise toprağı ve dünyayı simgeleyen sarı renkteydi.
Antik dönemlere gelindiğinde ressamların hâlâ geniş bir renk seçenekleri yoktu. Olan renklere ulaşmak ise epey zordu. Örneğin, beyaz rengin elde edilebildiği toprak, yalnızca Ege Denizi'ndeki bir kaç adada ve Mısır'da bulunuyordu.
Kırmızının farklı tonlarını elde edebilmek içerisine kurşun koymalarını ve sonra ısıl işlem uygulamalarını gerektiriyordu.
Mor ise, elde edilmesi en zor renkti. Doğu ve batı denizlerinde nadir olarak bulunabilen bir tür deniz kabuklusu, havanda iyice dövüldüğünde menekşe rengi bir sıvı çıkıyordu.
Mısır tarihine bakıldığındaysa erkek için kırmızı, kadın için sarı, yer için mor, doğanın sonsuzluğu için yeşil, doğruluk ve cennet için mavi kullanıldığı görülür. Genellikle mabetlerin tavanları, kutsal doğruluğun sembolü olarak görülen mavi renge boyanmış ve takımyıldız resimleriyle süslenmiştir. Yerlerde ise maviye ek olarak yeşil kullanılmıştır. Mısırlılar ataları tarafından sürekli olarak kullanılan kırmızı ve sarı renklere ek olarak paletlerine yeşil, mor, beyaz, altın sarısı ve laciverttaşından üretilmiş maviyi eklemişlerdir. Mısır’ın yenilik yaptığı bir başka alan da bireşim pigmentleri olmuştur. Ateş sanatında ustalaşan Mısırlılar, ülkelerinde bulunan mavi mineralin eksikliğinden dolayı bakır ve kalsiyum karbonat ve kumu birleştirerek yeni bir renk üretir. Bu renk Antik dünyada Mısır mavisi olarak nam salar ve 5000 yıldan uzun süre diğer medeniyetlerinde severek kullandıkları bir renk olur. Eski Mısır’da kral lahitlerinin zeminlerini süsleyen mavi renk, ölümsüzlüğü ve sonsuzluğu ifade etmesinin yanı sıra ölümün ve mutlak gerçeğin de rengi olmuştur.
40.000 yıllık süreç içerisinde insanoğlu hangi çağda yaşarsa yaşasın, kendini ve renkleri ölümsüzleştirmeyi başarmıştır.