Pruvadan sıçrayan deniz serpintisi
İnsan bazen kendinde olan ya da kendine yakın olan güzellikleri göremez. Gözü dışarda olmak böyle bir şey belki de. Kendimden biliyorum. Ama Türkçe sevgim başka. Etimolojiye hep ilgiliydim. Çocukken yörük anneannemin “kapıyı kapat” yerine “kapıyı ildir” demesiyle başladı belki de bu ilgim. Dilimiz gerçekten çok güzel. Tam da buraya bir ilmek atıp konuya girelim.
“Yüreğe su serpmek” ne kadar ince bir deyim mesela. Geçenlerde bir sohbet sırasında kullandıktan sonra konuşmayı kestim ve şöyle dedim arkadaşıma. “Yahu ne zamandır kullanmamıştım. Ne güzel bir tabirmiş!” Serpmek ne kadar da estetik bir hareket ya da bir dokunuş kimi zaman. Yüreğe ferahlık vermek için bir kova su dökülmez ki! Ne kadar da kaba olurdu.
Yağmur serpiştirdiğinde hoş bir koku oluşur mesela. Bir esnafın sabah dükkânını açtıktan hemen sonra yere serptiği suyunkiyle aynı. Bardaktan boşanırcasına yağdığında yağmur, o koku gelmez ki. Estetik bir dokunuş var orada. Azar azar yağan yağmur için kullanılır serpinti.
Düşünüyorum da “serpmek” deyince hep güzel anlar geliyor aklıma. Sevdiğiniz bir insan, muzipliğine yüzünüze su serper ve gözlerinizi açtığınızda karşınızda bir tebessüm belirir. Dünyanın herhangi bir yerindeki bir balıkçı, gün batımındaki serpme ağının siluetiyle kaç kez fotoğraflanmıştır acaba? Kuşlara yem serperken insan kendi kalbine de iyilik serpmez mi? Ya da öylece serilip serpilmek kadar güzel hissettiren şey var mı?
Bir ebru sanatçısı fırçasıyla serpiştirir renkleri ebru teknesine ve suya renk verir adeta. Belki de serpiştirmenin en sanatsal hâlidir ebru. Düşündükçe açılıyor zihnim. Gerçekten hiç düşünmemişim bu konuda. Hiç ayaklarınıza denizin serpintileri geldi mi mesela? Dalga değil o, başka bir his. Dalgadan kaçılır ama serpintiden kaçmaya gerek kalmaz.
Sevdiklerinizle bir kahvaltıda buluştunuz diyelim. En renkli kahvaltılar serpme kahvaltılardır malum. O kadar çeşidin arasında kiminin tadını da üzerine serpilen baharatlar verir. Ya hu bu kadar çok kullanıyor muyduk biz bu fiili dediğinizi duyar gibiyim.
Bu kez bir bayram gününe gidelim. Uzun zamandır sizi görmeyen bir akrabanız şöyle seslenir sarmaları iştahla yerken: “Ne kadar da serpilmiş, güzelleşmişsin kız!” Yıllar sonra bir anda ortaya çıkan teyze tepkinize bakıp “Ne gülüyorsun kız hoşuna mı gitti?” diye ekler ve lafı evliliğe getirir. Etraftakilerce gelişi güzel ortama serpiştirilen sinsi tebessümlerin güzelliği son bulur o an. Bu arada Serpil Çakmaklı da ne güzel kadındı ya!
Neyse biz konuya dönelim. Maşuk, âşığın gönlüne ümit serper. Doktor, hastanın içine ümit serper. Bir çiftçinin tohum serpmesinde hayat vardır. Yağmurun çiselemesinde ya da serpelemesinde olduğu gibi. İstanbul’da boğazdan karşıya geçerken vapurun pruvasından sıçrayan deniz serpintisinin verdiği “yaşıyorum hissi” gibi. Bugünlerde beni en çok etkileyen anlardan biri çünkü.
Şöyle bitirelim. Konuştuğum arkadaşımın hatırlattığı şu Azeri türküsünün ilk dörtlüğündeki inceliğe bakar mısınız?
Küçelere su serpmişem
Yar gelende toz olmasın
Eyle gelsin eyle gitsin
Aramızda söz olmasın.