Peru Amazonlarında doğayla vals
Geceleri kulağımda yankılanıp kalbime dokunan pençeli sesler aynen devam ediyordu. Artık alışmaya başlamıştım. Sabah kahvaltı ederken 200 metre ilerideki komşu balıkçı aileden biri koşarak geldi. “Hiç mi duymadınız yahu, gitti her şey!” diye bağırdı. İki köpeğini ve altı tavuğunu jaguarların yediğini anlattı bir hışımla. Genelde şehirde kaldıklarından hafta sonu için döndüklerinde jaguarların pençe izleriyle karşılaşmışlar. Alex’le göz göze geldik o an. Kedicik ya da köpekçiktir duyduğun sesler diyemeyecekti artık. Ben korkmayayım diye öyle söylüyormuş zaten.
Dil, insana kalacak yer bulur mu?
Bolivya sınırına yakın Puerto Maldonado şehrindeydim. Latin Amerika turumun iki buçuk ayı Peru’da geçecekti. Amazonların kenarında birkaç bungalov evden oluşan bir konaklama yeri buldum. Slovakyalı mekân sahibi başkent Lima’da yaşıyordu. Küçük bir grup mekâna gelecekmiş. Evlerin bakımı ve ziyaretçilerle ilgilenen kişi ise yalnızca İspanyolca konuştuğundan İngilizce bilen bir tercümana ihtiyaçları vardı. Bağlantıya geçip hâlledebileceğimi söyledim. Eğer istersem ziyaretçiler ayrıldıktan sonra da istediğim kadar kalabileceğimi söyledi mekân sahibi. Konuştuğum diller bana kalacak yer bulmuştu. Hem bedava hem de Amazonlarda.
Limonlu dondurma renkli kelebeklerin karşılaması
Puerto Maldonado’da iki gün konakladıktan sonra konaklama yerinin sorumlusu Alex beni karşılamaya geldi. Amazonlar havzasında bulunan Madre de Dios Nehri üzerinde bir saatlik bot yolculuğu sonrasında mekâna ulaştık. Geldiğim gibi etrafı görmek istedim. Bahçede yürürken bir arıkuşu görüp takip etmeye başlamıştım. Sonra enseme biri dokundu sanki gibi hissettim. Arkama döndüğümde kocaman, limonlu dondurma renginde beş kelebeğin beni takip ettiğini gördüm. Mutluluk bombası düştü üzerime sanki. Hayatımda gördüğüm en güzel karşılamaydı. Alex etrafta yalnız yürüdüğümü görünce hemen seslendi. İki çizme uzattı önce. Ormanın girişinde bulunan bana tahsis edilmiş bungalov evim, yılanların yolu üzerindeymiş. Asla çizmesiz gezemeyecektim. Bungalov evimden de ileri geçersem ona haber verecekmişim. Ormana doğru yalnız yürümem yasak. Maçete denilen bir pala uzattı. Vahşi hayvanların saldırısına açık olduğumuzu ve maçeteyi yanımdan asla ayırmamam gerektiğini tembihledi. Mutlulukla tedirginlik birbirine karışmıştı. Yine de heyecanlıydım. Amazonlardaydım.
Ormanda yaşayan lokman hekimler
İlk üç gece 4 kişilik bir Çek ziyaretçi grubuyla birlikteydik. İlk gün ormanda bir yürüyüş yaparak doktor ağaçlar ve bitkilerle tanıştık. Peru Amazonları insanlara şifa dağıtan bitkilerle dolu. Bu nedenle doktor diye hitap ettikleri ağaçlar ve bitkiler var. Alex’in anlattıklarını şaşkınlıkla dinliyor ve ziyaretçilere açıklıyordum. İnanılmaz hikâyeler dinledik. Ormanın şifacılarıyla tanıştım. Bedeni arındıran dev maymun kurbağası kambo, Amazonlar’ın aşk iksiri chuchuhuasi, enfeksiyonların korkulu rüyası andiroba, binbir derde deva tayuya ve daha niceleri. Ormanda Lokman Hekimler yaşıyordu sanki. İkinci gün piranalarla dolu Sandoval Gölü’ne gittik. Hayatımda hiç görmediğim hayvanları seyrettim uzun uzun. Üçüncü gün de ormandaki hayvanlar için kurulmuş bir rehabilitasyon merkezini ziyaret ettik. Macav papağanı rengarenk guacamayolarla şarkılar söyledik.
Puma mı? Yoksa leopar mı?
Yürüyüşten sonra mekâna döndük ve artık karanlık çökmüştü. Akşam yemeğinden sonra herkes istirahate çekildi. Benim kaldığım bungalov ormana en yakın olandı malûm ve yalnızdım. Bungalovun üç tarafı ahşap yapıyla çevrili, ön tarafı ise tümüyle sineklikle kaplıydı. Amazonların derinliklerinde ilk gecemi geçirecektim. Karanlıkta geçirdiğim ilk yarım saat sonrasında, itiraf edeyim, korkmaya başlamıştım bile. Hayal gücümün de devreye girmesiyle duyduğum her ses hem gözümde hem zihnimde büyümeye başladı. Bungalovun etrafından ayak sesleri duymaya başladım. Üç beş güçlü hayvanın ayak seslerini hissedebiliyordum. Peki bunlar ne olabilirdi? Puma, leopar, domuz ya da jaguar olma ihtimali çok yüksek. Bungalovun etrafında yürüyorlardı. Normalde bilgisayarımı açmış ve ilk gün yaşadıklarımı yazmak istemiştim. Hemen ekranı kapatıp kenara koydum.
Yeşil gözlü luciernaga
Karanlığın içinden iki parlak göz bana doğru bakıyordu. Sonra Alex’in verdiği bir bilgi daha geldi aklıma. Jaguarların gözleri gece mavi renkte parlardı. Ama gördüğüm renk sarı ya da yeşilimsiydi. Luciernaga denilen böceklerdi bu ışıkları saçanlar aslında. Simetrik şekilde yan yana durup iki gözü tamamlamalarına da gerek yoktu açıkçası.
Şekilden şekle giren Oropendola
Gözüme uyku da girmiyordu. Gözüm bir şey görmediğinden kulaklarımı dört açmıştım. Oropendola denen bir kuş var. Müthiş bir ses çıkarıyor. Bu ses o kadar güçlü ki, zaten Oropendola da o sesi çıkarırken şekilden şekle giriyordu. Sesini patlattığında ormanın derinliklerine doğru sesin ilerleyişini hayranlıkla takip edebiliyordum. Biraz da meraktan sabahı zor ettim. Alex’e yaşadıklarımı anlattığımda şöyle dedi dalga geçerek: "Köpektir onlar ya da kediciktir!” dedi. Bunu söyleyen Alex, fenerim olmadığında bungalovuma kadar eşlik ediyordu bazen.
Komşuya dadanan jaguar
Geceleri kulağımda yankılanıp kalbime dokunan pençeli sesler aynen devam ediyordu. Artık alışmaya başlamıştım. Sabah kahvaltı ederken 200 metre ilerideki komşu balıkçı aileden biri koşarak geldi. “Hiç mi duymadınız ya hu, gitti her şey!” diye bağırdı. İki köpeğini ve altı tavuğunu jaguarların yediğini anlattı bir hışımla. Genelde şehirde kaldıklarından sabah döndüklerinde jaguarların pençe izlerini görmüşler. Resmen bir jaguar komşuya dadanmış. Alex’le göz göze geldik o an. Kedicik ya da köpekçiktir duyduğun sesler diyemeyecekti artık. Ben korkmayayım diye öyle söylüyormuş zaten.
Depar atan rüzgâr
Gece yağmur bastırmıştı. Orman tarafından nehre doğru öyle bir rüzgâr esiyordu ki, rüzgârın sık ormanın içinden yapraklara vura vura bana doğru yaklaştığını uğultusundan adım adım takip edebiliyordum. Bu kez de hayatımda ilk kez depar atan bir rüzgâr dinlediğim için mutlu oluyordum.
Daha sonra birçok kez Alex ve ziyarete gelen birkaç arkadaşından ormandaki kötü ruhlar temalı mistik avcı hikâyelerini dinlesem de yavaştan alıştım karanlık gecelere. Artık benim için Peru Amazonlarında doğayla vals başlamıştı. Temas gittikçe derinleşiyordu. Amazonlarda doğan her güneş benim için yeni bir maceranın habercisiydi.
Devam edecek…