Osmanlı'nın masal köyü: Gölyazı
Yalnız ve güzel ülkemizin özellikle İç Kuzey Ege civarı, Antalya-Muğla arası ve Doğu Karadeniz hattı, hem doğal güzellik hem de yöresel orijinallik açısından öyle güzel köyler barındırıyor ki, bunlardan herhangi biri İsviçre yahut İtalya’ya ait olsa, muhtemelen yurtdışı seyahatlerinin övülmeye doyulamayan rotalarından biri ya da olağanüstü görselliğiyle acente kataloglarının değişmez kapak fotoğraflarından olurdu. İşte onlardan biri, evet Bursa’nın Gölyazı Köyü’nden bahsediyorum.
Uluabat Gölü üzerinde yüzer ada gibi duran masalsı Osmanlı köyü. Lozan’a kadar bir Rum köyü olan Gölyazı, 1924’deki mübadeleyle gelen Türklerin yaşadıkları bir yer haline dönüşmüş yıllar içinde. Şimdilerde SİT alanı olarak koruma altına alınmış bir miras.
Sakinlikten Yapılmış Bir Yer
Bursa’nın yamacında, şehre dâhil ama ruhen şehrin dışında. Her daim huzur veren atmosferiyle baharı bekleyen kumruların ve dahi cümle şehir kaçkınlarının ziyaret etmeleri elzem, ferah bir doğal yaşam köyü Gölyazı. Gözleri dolar işaretine dönmüş esnafları yok, kaostan beslenen, gezginleri bezdiren o ‘çılgın’ yerlere de pek benzemiyor üstelik.
Köyün sakin sokaklarında dolaşmak, tarihi binalarını keşfetmek, gölde yüzen ördekleri izlemek, manzara fotoğrafları yakalamak, eski Rum evlerini incelemek, günbatımına dalmak ve sahildeki kahvelerin birinde oturup sıcak bir şeyler içmek herkese iyi gelecektir. Kızılderililerin biraz yavaşlayalım ruhumuz geride kaldı uyarısına dikkat kesilebileceğimiz bir mekân burası.
Ağlayan Bir Çınar
Gölyazı bir yarımada. Köyün hayat kaynağı/yaşam pınarı olan Uluabat Gölü, bu masal köyü üç tarafından sıkı sıkıya sarmış durumda. Bir taş köprü vasıtasıyla anakara’ya bağlı olması elbette köyün cazibesini arttırıyor. Gölyazı’nın tadını çıkarmak için bu köprüyü kullanarak köye giriş yapmadan önce hemen aksi istikamete doğru yürüyerek Zambak Tepe’ye çıkmak, gezinti planı için yapılacak en ideal tercih.
Köye nazır bu şahane tepeden Gölyazı’yı avucunuzun içine alabilirsiniz. Günbatımı hayranları ve fotoğrafçılar, bu tepeyi çok seveceklerdir. Yine bu tepedeki eski tiyatro kalıntıları da heyecan verici. Eski bir mezarlık olan Zambak Tepe’yi(Rumlar yakınlarının mezarlarına zambak dikermiş) geride bırakarak sarp yokuştan aşağıya doğru inip, uzun ince taş köprüden geçerek Gölyazı’ya giriş yaparken, hemen sol tarafta 700 yıllık efsanevi bir ‘Ağlayan Çınar’ karşılıyor bizi.
Buraya Kadar Gelmişken…
Metroya binip Küçük Sanayii durağında indikten sonra, 5-G otobüs hattıyla ulaşabileceğiniz Gölyazı’dan Bursa şehir merkezine karşılıklı seferler mevcut. Otobüslerin kalktığı köy meydanında kahve ve Cami yan yana, köy hayatının merkezi burası. Ağ ören balıkçılar, kerevit sepetleri, nilüfer çiçekleri, gezginler, gözlemeci teyzeler, mavi sandallar, sıcak tebessümler, leylekler ve fotoğrafçı gençler Gölyazı’nın kimlik kartları gibiler adeta.
Karnınız acıktığında son derece leziz yayın balığının tadına bakabilirsiniz. Faik Bey Konağı’nda göle nazır bir şekilde saatlerce oturabilirsiniz bir de, isterseniz konaklayabilirsiniz de. Bir zamanların kendi halindeki sakin balıkçı köyünün, Apollon Krallığı‘nın başkentinin ve eski bir Osmanlı yerleşiminin, antik dönemden günümüze uzanan hikâyesine eşlik etmek ve seyahatinizin her anında doyasıya huzur bulmak istiyorsanız Gölyazı’ya uğrayın mutlaka. Derviş Zaim’in köyün doğal platosunda çektiği Balık filmini de görün. Buraya kadar gelmişken Bursa’nın öteki harikaları Trilye ve Cumalıkızık’a da uğrayabilirsiniz. Bahara açılan bir pencere gibidir Gölyazı. Buyrun.