Osmanlı'nın İstanbul'daki dört büyük kubbesi
Kubbe mimaride örtü olarak kullanılan yarım küre biçimindeki unsurdur. Akdeniz’den Çin’e kadar mimaride kubbe kullanımı takip edilebilmektedir. Türk mimarisinde kubbe gelişiminin Türk çadırları, stupa ve ateşkedelerden yola çıkarak geliştiği iddia edilmektedir. 6. ve 7. yüzyıllarda Türklerin kullandığı ve Arapların “Türk Kubbesi” ismini verdikleri topak ev veya yurtların kubbe biçiminde olduğu bilinmektedir. Kubbe farklı coğrafyada bulunan İslam eserlerinde benimsenip gelişmiştir.
Türk İslam mimarisinde kubbe Karahanlı ve Gazneli dönemlerinden beri görülmektedir. Hazara Degoran Camii’ndeki merkezi kubbe ve Leşker-i Bazar Ulucamii’ndeki mihrap önü kubbe kalıntısı dikkat çekicidir. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Anadolu Beylikleri mimarisinde kubbe gelişimi bölgesel olarak devam etmiştir. Artuklu devri mimarisinde mihrap önü kubbesinin gelişimi takip edilebilir. II. Beylikler devri mimarisinden özellikle Manisa Ulu Camii'nin genişleyen mihrap önü kubbesi klasik Osmanlı mimarisinin kubbe gelişimi için öncü olarak kabul edilebilir.
Erken Osmanlı mimarisi ile Klasik Osmanlı mimarisi arasında geçiş yapısı olarak kabul edilen Edirne Üç Şerefeli Camii’nin altıgen kubbesiyle mimaride ilk anıtsal merkezi kubbe gelişimi görülmektedir.
Osmanlıların inşa ettiği en anıtsal kubbe 31,30 metre çapıyla Edirne Selimiye Camii’dir. Sultan II. Selim için Mimar Sinan tarafından inşa edilen Edirne Selimiye Camii mimarlık ve sanat tarihi açısından önemli bir yapıdır.
İstanbul’un en anıtsal kubbesi şüphesiz Ayasofya’ya aittir. Ancak Ayasofya, Bizanslılar tarafından inşa edildiği için bu metnin konusu dışındadır. Osmanlıların İstanbul’da inşa ettiği yapılarda görülen anıtsal kubbeler İstanbul siluetini oluşturan en önemli ögeler olmuştur. Özellikle Osmanlı devrinde şehre gelen yabancı seyyahların metinlerinde kubbeler önemli yer edinmiştir. Bu kubbelerden en büyük dördü şu yapılardadır: Süleymaniye Camii, Nuruosmaniye Camii, Sultan Ahmed Camii ve Edirnekapı’da bulunan Mihrimah Sultan Camii.
Osmanlıların İstanbul’da inşa ettiği en büyük kubbe 27,40 metre çapa sahip Süleymaniye Camii kubbesidir. 1550-1557 yılları arasında inşa edilen Süleymaniye Camii, bir Mimar Sinan eseridir. Tezkirelerde yer alan bilgilere göre Mimar Sinan’ın kalfalık eseridir. Haliç’e hâkim konumda bulunan Süleymaniye Camii, Boğaziçi’nden şehre doğru bakıldığında Kanuni Sultan Süleyman’ın gücünü ve Mimar Sinan’ın mimari dehasını gösteren bir öğe olarak görülmektedir.
Osmanlıların İstanbul’da inşa ettiği ikinci büyük kubbe Nuruosmaniye Camii’ne aittir. İstanbul’daki ilk anıtsal Barok camii olarak da bilinen Nuruosmaniye Camii 1748-1755 yıllarında inşa edilmiştir. 25,50 metre çapa sahip olan kubbe Kapalıçarşı bölgesinin önemli simgesidir.
İstanbul’daki Osmanlı mimarisine ait üçüncü büyük kubbe Sultan Ahmed Camii’nin 24,40 metre çapa sahip merkezi kubbesidir. Sultan I. Ahmed’in ihsanıyla 1609-1617 yıllarında inşa edilen yapının mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’dır. Devasa kubbe âdeta Ayasofya ile yarışır bir vaziyettedir. Marmara Denizi bölgesinden bakıldığında Ayasofya ile birlikte şehir siluetinin en önemli öğesidir.
Şehirdeki dördüncü büyük Osmanlı kubbesi, bir hanım sultan camisine aittir. Edirnekapı bölgesinde surlara yakın bir konumda bulunan Mihrimah Sultan Camii’nin kubbe çapı 18,75 metre çapındadır. Caminin banisi Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olan kızı Mihrimah Sultan’dır. 1560’lı yıllarda tamamlanan caminin mimarı Sinan’dır.
Yukarıda bahsettiğimiz yapılar Osmanlı mimarisinin İstanbul’daki en önemli yapıları arasında yer alan seçkin örneklerdir. Kubbelerin simgesel gücü baninin gücüyle paralel bir şekilde kullanıldığı söylenebilir. Şehir siluetinin en önemli parçaları olan kubbelerin İstanbul’a kattığı değerin farkında olmamız dileğiyle…