Ölü yada diri: Schrödinger’in kedisi
Her ne kadar teknoloji uzak gezegenlerin fotoğrafınıçekecek, güneş enerjisi ile çalışan uçak üretecek,insani farkındalıkları olan robot icat edecek ve beyinhücrelerimizi birebir taklit edecek kadar geliştiyse de bilimdünyası -bir pazarlama yöntemi olarak elbette- "doğadostu" olarak tanımladığı ürünler için bile hayvanlarüzerinde deney yapmaya devam ediyor. Hayvanlardeneyleri demişken, bilim dünyasının en meşhur deneğiolan Schrödinger’in kedisini işitmeyen yoktur muhtemelen.Deney, kedinin ölü mü yoksa diri mi olduğu muammasınıiçinde barındırmasının yanı sıra canlılarla pek ilgiliolmayan fizik dalında bir deneyde neden kedi kullanılır kisorusunu da akla getirmiyor değil. Ama işler öyle uzaktangöründüğü gibi değil tabii ki.
Schrödinger' in kedisi fizik dünyasının en ünlü paradokslarından biri ve elbette gerçek bir kedi kullanılarak yapılan bir deney değil, düşünsel bir deney. Yani Schrödinger’i linç edecek bir mesele yok ortada. Meselemiz, takvimler 1935’i gösterirken Albert Einstein’ın da hem dönemdaşı, hem arkadaşı olan Avusturalyalı fizikçi Erwin Schrödinger’in, kuantum fiziğinde birbirinden bağımsız iki fiziksel durumun aynı anda belirli olasılıklarla geçerli olması anlamına gelen üst üste binme kavramını anlatabilmek için bir düşünsel deney uygulamasıyla başlıyor.
Deneyde kedi kapalı bir kutunun içine yerleştirilir ve yanında da radyoaktif bir maddenin bozulmasıyla dışarı çıkabilecek bir zehirli gaz mevcuttur. Bu da demektir ki zehir bir olasılıkla dışarı çıkacaktır, bir olasılıkla da çıkmayacaktır. Yani kedi belirli bir olasılıkla ölü olacaktır. Belirli bir olasılıkla da canlı olacaktır. Hem de aynı anda.
İşte üst üste binme kavramı da tam olarak bunu ifade ediyor.
Dolayısıyla kutunun içi ile dışı arasında hiçbir bilgi alışverişi ve bir bağlantı olmadığı sürece kedinin fiziksel durumunu bilmek imkânsız ki meselenin en önemli noktası da bu ikilik.
Deneyde ancak bir gözlemci kutuyu açıp bakarsa, yani kedinin durumu üzerine bir ölçüm yaparsa kedinin aynı anda hem ölü hem de diri olma olasılığı ortadan kalkabilir. Gözlemcinin böyle bir müdahalesi ortam şartlarını değiştirir ve olasılıklardan birinin gerçekleşmesine neden olur. Sonuç olarak fizik biliminin maskotu yani Schrödinger'in kedisi, kuantum fiziğindeki üst üste binme ve gözlem halinde seçilme halinin gerçek hayata uygulanmasıyla karşılaşılacak durumları insanlığa anlatabilmek için canını feda etmeye hazırdır. Deney sonunda gözlem yapılana kadar hem canlı hem de ölü olma durumlarını aynı anda yaşayan kedinin durumu gözlem yapılmasıyla birlikte belli olabilir.
Neticede Schrödinger, bir kediyi öldürecek zehirle kutuya koyarsanız bir saatin sonunda kedinin hayatta kalma şansının ve ölme ihtimallerinin yarı yarıya olduğunu söyledi. Kuantum mekaniğine göre, kediyi canlı veya ölü olup olmadığını anlamak için kutuda göremediğimizden kedi hem canlı hem de ölüdür.
Elbette bunun mümkün olmadığını, hiçbir şeyin aynı anda canlı ve ölü olamayacağını biliyoruz. Schrödinger'in bize esas göstermek istediği şey bu. Schrödinger’in mikro âlemi makro âleme taşıyan deneyinin esas önemli sorusu ise şu: Olasılıklar paralel evrenlerde ayrı ayrı ve birbirinden bağımsız olarak yaşanıyorsa biz de kutuya baktığımızda o paralel evrenlerden birine o an katılıyoruz ve oradan devam ediyoruz. Peki, kendimiz için geçerli olasılıklarda bizi gözlemleyip bizimle bir paralel evrene dahil olan gözlemci kim?