Oğuz Baykara: Genji’nin Hikâyesi, 11. Yüzyıldan bugüne uzanan derin bir psikoloji ve tarihsel bir zenginlik

Oğuz Baykara.
Oğuz Baykara.

Dünyanın ilk romanı olarak kabul edilen, 11. yüzyılda soylu Murasaki Shikibu tarafından kaleme alınan Genji’nin Hikâyesi dilimize çevrildi ve kısa bir süre önce VakıfBank Kültür Yayınları’ndan yayımlandı. Çevirisi 15 yılın süren kitabın çevirmeni Oğuz Baykara’yla hem bu özel kitabı hem de onun hikâyesini konuştuk.

Oğuz Bey, sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?

Duyduğum dillerin anlamını bilmesem bile sesini taklit ve telaffuz edebiliyordum.
Duyduğum dillerin anlamını bilmesem bile sesini taklit ve telaffuz edebiliyordum.

İstanbul doğumluyum. Lisans öğrenimimi 1977’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladım. Daha sonra 1989’da, Boğaziçi Üniversitesi Dilbilim bölümünde “Japonca ve Türkçenin Karşılaştırmalı Ses Yapısı” başlıklı master tezimi yazdım. Japon dili ve edebiyatı konusunda uzmanlaşmak için 1992’de Japonya’ya gittim ve Keiō Üniversitesi’nde hazırlık okuduktan sonra 1996’da Kyōrin Üniversitesi’nde Japonca dil öğretimi üzerine eğitime başladım. 1998’de “Çeviri Sözlükler ve Sözlükbilim Sorunsalı” başlıklı ikinci master tezimi yazdım. Aynı okulda İmparator Taishō Dönemi Edebiyatı yazarlarından Tanizaki Jun’ichirō ve Akutagawa Ryūnosuke üzerinde yoğunlaştığım doktora tezimi 2004 yılında tamamladım. Aynı yıl Türkiye’ye döndüm ve Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim bölümünde 16 yıl öğretim üyeliği yaptım. 2019 yılında Yeditepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çeviribilim bölümünde öğretim üyesi olarak göreve başladım. Ancak Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Yüksek Lisans programında 2015 yılından beri verdiğim Japon Edebiyatı ve Japon Kültürü derslerimi sürdürmeye devam ediyorum ve aynı zamanda Japonya Araştırmaları Derneği’nin (JAD), başkan yardımcılığı görevini sürdürmekteyim. 2014’te doçent, 2023 yılında profesör oldum. Ayrıca 2020 yılında Japonya İstanbul Başkonsolosluğu’nun bana layık gördüğü Diplomatik Misyon Ödülünü aldım. Üç farklı dilde yazılmış çok sayıda makalem, İngilizce ve Japoncadan yapılmış çeşitli çevirilerim ve biri Japonca olmak üzere üç telif eserim bulunmaktadır.

Pek çok dile hâkim bir isimsiniz. Ama bu diller arasında Japoncanın yeri sizin için daha özel gibi. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Buna hobi veya merak diyebilirsiniz. Çocukluğumdan beri dünya dillerine karşı çok büyük bir ilgim vardı. Duyduğum dillerin anlamını bilmesem bile sesini taklit ve telaffuz edebiliyordum. Ortaokulda öğrendiğim ilk dil İngilizce oldu. 1968 yılında, lise son sınıftayken ülke çapında yapılan bir sınavı kazanarak eğitim için Amerika’ya gitme imkânı kazandım. Döndükten sonra çok iyi İngilizce konuşabiliyordum. Üniversiteye girdiğim 1970’li yıllarda İstanbul’da büyük bir boya firmasında yeminli tercüman olarak çalışmaya başladım. Ancak işimden dolayı okula devam edemedim. Okulumu aksatmayacağım başka bir iş düşünmem gerekiyordu. Sonunda zaten sevdiğim bir meslek olan profesyonel turist rehberliği yapmaya karar vererek kurslara devam edip diplomamı aldım. Başlangıçta sadece İngilizce rehberlik yapıyordum. Ama daha sonra İtalyanca ve Fransızca öğrenmeye başladım. 1970-1977 arasındaki üniversite yıllarım hem siyasi hem de eğitim açısından son derece çalkantılı yıllardı, derslere muntazam devam edemiyorduk. Eğitim açısından kayıp hanemize yazılan bu yılları yurt dışına gidip yeni öğrendiğim dilleri pekiştirerek değerlendirmeyi yeğledim. 1975’te İtalya’ya daha sonra 1978’de Fransa’ya giderek sonbahar ve kış boyunca yoğun dil kurslarına katıldım. Daha sonra aynı yöntemle İspanyolca ve Almanca öğrendim. Japonca ile 1984’ün başında tanıştım. Japonca öteki Batı dillerinden gramer veya sözdizimi açısından çok farklıydı ve Türkçeye çok benziyordu. Öğrenirken çok da zorlanmadım. Benim için bu dilin en büyük cazibesi Türkçeye benzeyişi oldu hatta.

Japonca öteki Batı dillerinden gramer veya sözdizimi açısından çok farklıydı ve Türkçeye çok benziyordu.
Japonca öteki Batı dillerinden gramer veya sözdizimi açısından çok farklıydı ve Türkçeye çok benziyordu.

Japon Dili ve Edebiyatı’na olan merakınız nasıl başladı?

Japon Edebiyatı’na olan merakım Japon diline duyduğum ilgiyle başladı. 1985 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ndeyken Japonca-Türkçe sözlük yazmaya karar verdim. Ancak Japoncayı o günkü Türkiye koşullarında Latin harfleriyle öğrendiğimden dolayı Kanji alfabesini okuyamıyordum. Dolayısıyla Japonya’ya giderek bu eksikliğimi tamamlamaya, yani yazı dilini öğrenmeye karar verdim. Nitekim öyle yaptım. Keiō Üniversitesi’nde hazırlıkta okurken Japon diline duyduğum ilgi Japon edebiyatına olan merakımı tetikledi. Böylece bir zamanlar Japoncaya hobi olarak başlayan ilgim, Japonya’da aldığım 12 yıllık eğitimden sonra gerçek bir mesleğe dönüştü. Şimdi hem çeviribilim hem de Japon edebiyatı hocasıyım. Temel Japonca-Türkçe Sözlük (2002) ve Japoncadan Türkçeye Yolculuk (2002) gibi telif eserlerimi hazırladım. Bunların haricinde Shiga Naoya, Tanizaki Jun’ichirō ve Akutagawa Ryūnosuke gibi yazarların pek çok eserini 2000 yılından önce orijinal dilden Türkçeye ilk kez ben çevirdim.

Dünyanın ilk romanı Genji’nin Hikâyesi’ni dilimize çevirdiniz. Bu çeviri için uzun yıllar emek verdiğinizi duymuştum. Bu çeviri kaç senenizi aldı?

Genji Monogatari’nin mevcut orijinal metinlerindeki waka şiirleri arasında bile farklılıklar vardı.
Genji Monogatari’nin mevcut orijinal metinlerindeki waka şiirleri arasında bile farklılıklar vardı.

Edward Seidensticker’in The Tale of Genji (Genji Monogatari) başlıklı İngilizce çevirisini Boğaziçi Üniversitesi’nin kütüphane raflarında ilk kez 1988 yılında gördüm ve aynı yıl bir Japon arkadaşımım bu kitabı bana hediye etmesiyle eser benim kütüphaneme girdi. Ne var ki bu kitabı Türkçeye çevirmeye karar verişim bu tarihten 10 yıl sonrasına, yani Japonya’daki doktora yıllarıma rastlar. Merhum tez danışmanım Prof. Kunimatsu Akira’nın 1998-2002 yılları arasındaki seminerlerinde Genji Monogatari’nin bazı bölümlerini okuyup incelemiştik. Bin yıl önce yazılmış bu eserin hacmine, anlatısının mükemmelliğine, olay örgüsünün sıkı dokusuna, yazarın karakter tahlillerine, içindeki birbirinden güzel waka şiirlerine hayran olmamak gerçekten imkânsızdı. Hocamın telkinleri üzerine bu eseri bir gün Türkçeye çevirmeyi kafama koymuştum.

Türkiye’ye döndükten sonra yavaş yavaş Genji Monogatari’nin İngilizce çevirilerini ve Modern Japonca çevirilerini toplamaya başladım. Arthur Waley (1960), Edward Seidensticker (1987) ve Royall Tyler (2003) tarafından yapılan tercümelerini temin ettim. Aralarından, Japonca orijinaline sadık, bol dipnot içeren ve karakterlerin geleneksel adlarının kullanıldığı Edward Seidensticker’ın çevirisini temel kaynak olarak seçtim. Daha sonra Tanizaki Jun’ichirō (1980), Setouchi Jakuchō (2007), Ueno Eiko (2008) ve Hayashi Nozomu’nun (2010) modern Japonca çevirilerini temin edip inceledim. Orijinal kadim metinler için Virginia Üniversitesi Kütüphanesi web sitesini kullandım. Bütün bu hazırlıkları tamamladıktan sonra çevirime 2009 yılında başlayıp 2011 yılında tamamladım. Bazı öğrencilerim “çeviri projesi” bağlamında bu eserin aktarımında yer aldılar.

Genji’nin Hikâyesi’ndeki psikolojik tahliller, yazardan 1000 yıl sonra yaşamış olan Freud’u bile hayrete düşürecek derecede ayrıntılıdır.
Genji’nin Hikâyesi’ndeki psikolojik tahliller, yazardan 1000 yıl sonra yaşamış olan Freud’u bile hayrete düşürecek derecede ayrıntılıdır.

2011 yılında biten çeviri henüz çok ham bir metindi ve onu bu hâliyle kütüphanemin rafında bırakamazdım. Çeviriyi her yıl elimdeki kaynak ve çeviri metinlerle karşılaştırarak Türkçe metin üzerinde düzeltmeler yapmaya devam ettim. Özellikle şiirler çok önemliydi. 2016 yılının yaz döneminde Kyoto’da klasik Japonca eğitimi aldım. Dönünce eserdeki 1600 şiiri tek tek yeniden gözden geçirdim. Genji Monogatari’nin mevcut orijinal metinlerindeki waka şiirleri arasında bile farklılıklar vardı. Bu farklılıklar, kaynak metin gruplarının transkripsiyon ve aktarım geleneklerinin farklı olmasından ileri geliyordu. Örneğin Kawachibon sürümündeki bir waka şiiri Heian dönemi sırasında yaygın olan, ancak sonraki yüzyıllarda daha az kullanılan eski bir dilbilgisel yapıyı koruyabiliyordu. Aynı şiirin Aobyōshibon sürümündeki yapısı Kamakura veya Muromachi dönemlerinde meydana gelen dil değişikliklerini yansıtacak şekilde modernize edilmiş olabiliyordu. Beppon grubundaki kaynak metinlerde ise, şiirler dipnot veya alternatif okumalar içerebiliyor ve bu da şiire farklı anlam ve farklı yorumlar yükleyebiliyordu. Dolayısıyla, Türkçe çevirimin son hâlini alması başlangıçtan bugüne 15 yıl gibi uzun bir zaman aldı.

Genji’nin Hikâyesi, düzyazı ve şiiri harmanlayan bir eser. Bunun yanı sıra dünya edebiyatında bu kitabı özel kılan başka özellikler nelerdir?

Genji’nin Hikâyesi, sadece düzyazı ve şiiri birleştirdiği için değil; daha başka önemli nitelikleri olduğundan dolayı dünya edebiyatında özel bir konuma edinmiştir.

Dünya’nın ilk romanı kabul edilen Genji’nin Hikâyesi’nin en dikkat çekici yönlerinden biri, gerçekçi karakter tasvirleridir. 11. yüzyıl Dünya Edebiyatı’nda nadiren rastlanan bu psikolojik tahliller, yazardan 1000 yıl sonra yaşamış olan psikolog Freud’u bile hayrete düşürecek derecede ayrıntılıdır. Genji’nin Hikâyesi bu özelliğiyle daha sonraki edebi eserler için bir ölçüt oluşturmuş ve insan doğasına dair modern anlayışın simgesi olmuştur. Eser, Japon imparatorluk sarayının estetik anlayışını, toplumsal merasimlerini ve siyasi dinamiklerini titizlikle aktarır. Genji’nin Hikâyesi, hemen her sayfasında saraylıların giysilerini, sarayın mimari unsurlarını ve mevsimsel etkinliklerini canlı bir şekilde tasvir eder. Bu betimlemeler zarafet ve inceliğiyle ün salan saray aristokratları hakkında düzenlenmiş tarihî bir belgesel niteliğindedir.

Oğuz Baykara.
Oğuz Baykara.

Genji’nin Hikâyesi, Japon estetik anlayışının temel taşlarından biri olan mono no aware (tüm varlıkların faniliğine karşı duyulan melankolik hüzün) ilkesine derinden bağlıdır. Bu kitabın etkisi, yazıldığı 11. yüzyıldan daha ilerideki çağlara kadar uzanır. Eserin, sonraki kuşaklar tarafından üretilen sanat, edebiyat ve sahne yapıtlarına ilham kaynağı olduğu görülür. Genji Monogatari’den esinlenen tema, anlatım tekniği ve karakter tipleri, hem ulusal hem de küresel ölçekte yankı bulmuş; pek çok roman, hikâye, şiir, çeviri, uyarlama ve akademik çalışmalara konu olmuştur. Özellikle anlatı kurgusunun gelişimine sağladığı katkılar sayesinde, dünya edebiyatının temel eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Kısaca özetleyecek olursak, Genji’nin Hikâyesi, sadece düzyazı ve şiiri birleştirdiği için değil; aynı zamanda psikolojik derinliği, tarihsel zenginliği, yenilikçi yapısı ve felsefi görüşlerinden dolayı dünya edebiyatında özel bir konuma sahiptir. Temalarının evrenselliği, anlatım biçiminin yenilikçiliği, onun zaman ve mekân sınırlarını aşarak edebi gelenekleri şekillendirmeye devam eden, yüce bir şaheser olmasını sağlamıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım