O filmin sonunda ağlayacaktık: Gurbetin filmi
1961’de başlayan Avrupa’ya göç yolculuğunun ekonomidenpolitikaya, edebiyattan sanata kadar birçok farklı sektöreyansımaları oldu. En önemli yansımalarından biri de sinemasektöründe gerçekleşti. Yurt dışına giden insanlarımızınsayısı on yıl gibi kısa bir zamanda yüz binli rakamlarlaanılmaya başlayınca gazetelerde, radyolarda ve ajanshaberlerinde, hemen her gün işçilerimizin yurt dışındakiyaşantıları, sorunları ve gurbet hikâyeleri ele alınmayabaşlandı.
Gurbet ve göç temalı filmlerin beyaz perdeye yansıması ise 1960’lı yılların sonuna denk geliyordu. Birbirinden farklı kültürlerin yaratmış olduğu çelişkileri, yabancılaşmayı ve entegrasyon sürecini hem Türklerin hem de Almanların gözünden ele alan filmler, zamanla yerini popüler kültüre malzeme üreten ve zıtlıklar üzerinden bir okuma sunan abartılı senaryolara bıraktı.
Abartı ve asparagasa dayanan filmler en çok da "Almancıların" giyim kuşam, kültür, konuşma ve tavır olarak belli bir kalıba sokulmasına hizmet etti. Buna göre "Almancılar" renkli ve zevksiz giyinen, takıp takıştıran, yarı Türkçe yarı Almanca konuşarak elinde radyoyla gezen "komik" ve "kültürsüz" tiplemeler olarak sunuluyordu. Sinema salonlarındaki biletlerin daha çok satılması uğruna, Avrupa’ya en fazla göç veren ülkenin, bir göçmen işçi sinemasına sahip olması feda edilmiş oluyordu. Oysa emek göçü olarak son yüzyılın en önemli işçi hareketliliklerinden biri olan Türk göçü, çalışma şartlarından, günlük yaşantıya, dil, din, ırk farklılığından kaynaklanan uyum sorunlarından, kültürel şoka varıncaya dek birçok farklı açıdan ele alınmaya muhtaçtı.
Aradan yarım asır geçmesine rağmen belki de bu açık hâlâ kapatılabilmiş değil. Ancak göçmen işçi sinemasına bu açılardan yaklaşan çok değerli filmler de yok değil. Halit Refiğ'in yönettiği 1969 yapımı "Bir Türk'e Gönül Verdim"den, "Almanya Acı Vatan"a, Türkan Şoray’ın hafızalara kazınan filmi "Dönüş"ten, Tunç Okan’ın "Otobüs" filmine kadar yurt dışı göçünü "gerçeklik" üzerinden ele alan birçok filmin de hakkını vermek gerek.
Halit Refiğ’in Gözünden "Yabancılık"
Almanya’ya göç sürecinin yaratmış olduğu sosyolojik devinimi, tersine bir bakış açısıyla ele alan "Bir Türk'e Gönül Verdim" filmi, "yabancılığı" ve "yabancılaşmayı" Türkler üzerinden değil, Almanlar üzerinden okumayı tercih ediyordu. Filmde çocuğunun babası olan Türk işçisi İsmail tarafından terk edilen Eva (Eva Bender), oğlunu da yanına alıp Kayseri'nin yolunu tutar. İsmail'i bulduğunda, onun evlenmiş olduğunu ve kendi hayatını sürdürdüğünü görür. Ne yapacağını bilemez bir halde yalnız kalan Eva’ya, İsmail'in iş arkadaşı Mustafa (Ahmet Mekin) sahip çıkar. Halit Refiğ'in klasiklerinden biri olan "Bir Türk'e Gönül Verdim", Türklerin ve diğer göçmen işçilerin yabancı bir ülkede yaşamış oldukları kültür şokunu ters yönde ele alıyor ve Alman kadının, farklı bir kültür ve coğrafya içerisindeki gelgitli yaşantısı üzerinden anlatıyor.
Türkan Şoray ve Kadir İnanır’dan "Dönüş"
1972 yılında Türkan Şoray'ın hem yönetmenliğini yaptığı hem de Kadir İnanır’la birlikte başrolünü paylaştığı "Dönüş" filmi, Almanya’ya göç sürecini anlatan kült filmlerden biri. Gurbete giden kocasının arkasından çaresizce el sallayan, kucağındaki çocuğuyla gözyaşı döken kadın tiplemesini arka plana iten film, Türkan Şoray’ın canlandırdığı Gülcan’ın,geleneklerine bağlı bir Anadolu köyünde verdiği ayakta kalma mücadelesini perdeye taşır. Bu film için bestelenen ve Seha Okuş’un o kadife gibi sesinde hayat bulan "Hasretinle Yandı Gönlüm" şarkısı da aynı şeyi anlatır. Avrupa’ya giden eşlerini bin bir dertle mücadele ederek bekleyen kadınların hikayesidir bu. Köyün toprak ağası olan Reşit tarafından hayatı altüst edilen Gülcan’ın hikayesi, bize göç sürecinde geride kalanların nelerle karşıya karşı karşıya kaldıkları ve Anadolu’ya olan yansımaları hakkında bilgi vermektedir. Gülcan’ın eşi olan İbrahim (Kadir İnanır) düştüğü darboğazdan kurtulmak için Almanya’ya gitmek zorunda kalır. İbrahim'in yokluğunda Gülcan, Reşit’in eziyetlerine katlanmaya çalışır. Bir süre sonra İbrahim, Almanya’dan gelir. Gülcan’ı yanına aldıracağını söyleyerek geri döner. İbrahim’in Almanya’da gördüğü yaşantıyla köy hayatı arasındaki yaşantıyı kıyaslamaya başlar. İbrahim’in gelgitleri ve çelişkileri çıkar karşımıza. Bir yanda ailesinin geleceği için dik durmaya çalışan bir Anadolu kadınının mücadelesini anlatırken, diğer yandan Batı’nın ışıltılı yaşantısı karşısında bocalayan bir erkeğin yok olup gitmesini anlatmaktadır "Dönüş".
Tunç Okan’dan "Otobüs"
Film, yurt dışına hurda bir otobüsle götürülen 9 Türk işçisinin, İsveç’in başkenti Stockholm’de bir meydana bırakılarak kaderlerine terk edilişini anlatmakta. İşçilerin para kazanmak adına kaçak yollarla gittikleri Stockholm’de yaşadıkları korku, şaşkınlık ve endişeyi irdelerken, hemen her göçmen işçinin karşı karşıya kaldığı kültür şokunu en yalın haliyle anlatma çabasındadır.
Tunç Okan’ın yönettiği 1974 yapımı film, göçmen işçilerin yabancılığını ve "kent"le olan mücadelelerini ele alırken büyük şehrin karmaşıklığından, tüketim toplumunun hoyratlığından, şehrin sokaklarından, yapılarından ve insanlardan bolca faydalanır.
İlk kez gördükleri yürüyen merdivenle olan imtihanları bize iki kültür arasındaki farklılıkları, "yeni" olana ayak uydurma mücadelesini anlatır. Film bazı sahneleri nedeniyle Tük işçileri rencide ettiği eleştirileri alsa da göçmen işçilerin kendi ülkeleri ve geldikleri ülkeler arasında yaşadıkları kültürel çatışmaları ve aykırılıkları ele alması bakımından farklı bir perspektif sunmaktadır.
"Almanya Acı Vatan"
Şerif Gören’in yönettiği 1979 yapımı "Almanya Acı Vatan" filmi, Avrupa’daki fabrikaların çelik çarkları arasında yaşam mücadelesi veren göçmen işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını gözler önüne sererek belki de göç sürecinin bu boyutunu ilk kez beyaz perdeye yansıtan film olmuştu. Berlin'de işçi olarak çalışan Güldane (Hülya Koçyiğit) ve Almanya'ya gitmek isteyen Mahmut'un (Rahmi Saltuk) anlaşmalı evlilik yapmasını anlatan film, Türk işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını tüm çıplaklığıyla yansıtmayı önceliyordu. . Güldane, Mahmut ile onu Almanya’ya aldıracaktır. Mahmut da karşılığında tarlası ve hayvanlarını Güldane’ye verecektir. İkilinin Almanya’ya varmasıyla yolları ayrılır. Ancak gurbet hayatının ağır koşulları ikiliyi birbirlerine yakınlaştırır. Bir süre sonra, sahte evlilikleri gerçeğe dönüşür. Ancak yabancısı oldukları bir düzenin onların üzerinde yarattığı etkinin farkına varmaları çok sürmez. Şerif Gören’in kadrajından izlediğimiz "Almanya Acı Vatan", göç sürecinin yaratmış olduğu ikilemleri, çelişkileri ve hayat mücadelesini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu.
Yarım asrı geride bırakan göç süreci boyunca onlarca film izleyiciyle buluştu. Çoğunluğu abartı ve gerçek dışılık üzerinden oluşturulan soyut bir "gurbetçi" karakteri ile "gişe" yapmaya çalışırken, diğer yandan gurbetin ve göçün yaratmış olduğu dönüşümleri, aile ilişkilerini ve Avrupa’nın katı üretim zincirleri arasında ayakta durmaya çalışan göçmen işçilerin hikayelerini perdeye yansıtan filmler de izleyiciyle buluştu. Göç sürecini gerçeklik üzerinden ele alan filmler, merak edilen gurbet yaşantısını gerçek yönleriyle ekrana yansıttıkça belki de izleyicide en fazla "şaşkınlık" hissine sebep oluyordu. Gerçekten her şey böyle miydi? "Dönüş" filminde İbrahim’in köye dönerken kaza yapıp ölmesine şahit olan Gülcan’ın yüzündeki şaşkınlık da bundan değil miydi? Ölmüş eşinin elini tutarak şöyle diyordu Gülcan: "İbrahim dönüşün böyle mi olacaktı?"