New French Extremıty ve Fransız sinemasının yeni yüzü

New French Extremıty ve Fransız sinemasının yeni yüzü
New French Extremıty ve Fransız sinemasının yeni yüzü

1950’lerin sonu 1960’ların başı gibi İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından etkilenen bir grup fransız yönetmenin, Yeni Fransız Dalgası’nı başlatması ile hem fransız sineması hem de dünya sineması yeni bir döneme girdi. Gerçekçilik ve duygular üzerine kurulu bir yapısı olan Fransız Yeni Dalgası’nın saflığından sıyrılmaya başlayan fransız izleyicisinin azınlık denilebilecek bir kısmının hareketlenmesiyle 90’ların sonu 2000’leri başı gibi Fransa’da; temeli vahşet olan Yeni Fransız Aşırılık Akımı boy gösterdi. Şiddet ve korku üzerine kurulu bu yeni yüz, fransız sinemasına beklenmedik bir şekilde çok yakıştı. Gelin bu akımın temel bir kaç filmine göz atalım.

Martrys (2008)

Martrys.
Martrys.

Çocukken işkenceye uğramış Lucie, arkadaşı Anna ile kendisine bunu yapanların peşine düşer ve intikam almak ister. Kafalarındaki basit intikam planından çok daha dehşet verici bir yöne giden olay Luci ve Anna için yeryüzünde cehennemi kuracaktır.

Sinemada işlenmiş en brutal öykülerden olan Martrys, iç gıdıklayıcı bir intikam öyküsü olarak başlayıp çarpıcı bir “body horror”a dönüşen fakat sonlara doğru varoluş ve anlam arayışına dönen bir yapım. Akımın en tanımlayıcı yapımlarından olan film, sinemanın en ağır ve taş kalpli anlatımlarından birine sahip.

High Tension (2003)

High Tension.
High Tension.

Marie ve Alexia haftasonu bir kaçamak yapıp Alexia’nın ailesinin şehir dışındaki çiftlik evinde bir haftasonu geçirmek isterler. Gece geldikleri gibi yatarlar fakat kapının çalması ile tatilleri bir kabusa dönecektir.

The Hills Have Eyes (2006) gibi çok beğenilmiş yapımlara da imza atan Alexandre Aja’nın, en kült slasher filmlerinden The Texas Chainsaw Massacre’dan bolca esinlenmiş patlama filmi olan High Tension Fransız sinemasının en çarpıcı eserlerinden biri. İki genç kızın ders çalışmak için sakin bir yer araması ile başlayan filmin kan dondurucu bir vahşet aleminde dönüşü Hollywood sinemasından aşina olduğumuz bir konu olsa da sinemadaki en sıkı anlatımlardan biri.

Inside (2007)

Inside.
Inside.

Hamileliği sırasında geçirdiği travmatik trafik kazasında kocasını kaybetmiş olan Sarah kendini işe vererek içinde bulunduğu yas sürecini hafifletmeye çalışır. Doğumuna neredeyse bir ay kalmış olan Sarah’nın kapısı gecenin bir vaktinde çalınır ve simsiyah saçlı, kendisini tanıdığını söyleyen bir kadın belirir. Sarah kadının kendisinden ne istediğini bilmese de kadın istediğini almadan gitmeyecektir.

Hamileliğin getirdiği annelik stresi ile derin bir yas sürecini karıştırıp izleyiciye sunan Inside, “La Femme” karakteri ile Sarah’nın sahip olduğu tek şeyi olan çocuğunun da kendisinden alınması korkusunu somutlaştırarak büyük bir gerilim sunuyor. Kapısında beliren kadının amacının ne olduğunu bilmese de en derin korkularından oluşmuş olan bu yabancı Sarah’nın kaçmak istediği her şey ile yüzleşmesi olacaktır.

Titane (2021)

Titane.
Titane.

Alexia, çocukluğunda geçirdiği bir trafik kazası sonrası kafatasına metal bir plaka eklenmiş genç bir kızdır. Doğuştan içinde yer etmiş olan nefretin dışarıya akmasıyla başı belaya giren Alexia, kaçmak için kendini tanınmaz hale getirir ve yaklaşık 10 yıl önce kaybolmuş bir adamın yerine geçmek için polislere o olduğunu söyler. Artık Adrien olan Alexia, artık 10 yıldır yaşadığı kabusun sona erdiğine inanan bir babaya sahip ve insan-araba kırması bir bebeğe hamiledir.

Altın Palmiye ödüllü, yönetmen koltuğunda Raw (2016)’nın arkasında da olan Julia Ducournau’nun oturduğu Titane, sinemaya gelmiş yeni bir nefes. Kendine has yöntemiyle trans-hümanizm üzerinde çok güzel şeyler söyleyen Titane, sahip olduğu tüm rahatsız ediciliğe rağmen kalbe çokça dokunan bir film.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım