Mustafa Erdoğan: Kültürümüzü yaşatıyoruz
Anadolu kültürü ve Türk halk danslarını bale, moderndansla sentezleyen “Anadolu Ateşi Dans Topluluğu”nun genel sanat yönetmeni Mustafa Erdoğan,12- 13 Ocak’ta gerçekleşecek 5.000’inci devİstanbul gösterisinin detaylarını ve topluluğun 17yılda 100 ülkede 45 milyonu aşan seyirciye ulaştıranbaşarı hikayesini Skyroad’a anlattı.
Anadolu Ateşi’nin başarısının en büyük sırrı nedir?
En büyük sırrı özgüvendir, kendine güvenmektir. Kendi kültürünü sevmektir. Muhteşem Anadolu kültürüne layık olmaya çalışmaktır. Kendi orijinal değerlerine taviz vermeden modern bir sanat üretmektir. Kendi ülkesinin toprağına basıp yönünü batıya doğru çevirmek ve dünyada ne yapılıyorsa aynı teknik hatta daha ilerİ kapasitede bir sanatsal bakışı sahnede gösterebilmektir.
Anadolu Ateşi’nin bunca yıldır devam ettiren en büyük motivasyon kaynağınız nedir?
Biz bu işi aşkla seviyoruz, işimizi aşkla yapıyoruz. Çok zor bir iş yapıyoruz ama karşılığı temsil bittiğinde kendini gösteriyor. Çok terliyoruz, çok yoruluyoruz, çok çalışıyoruz ama karşılığı muhteşem oluyor. Bu geri dönüş için zaten varız. Bizi bu işe aşkla bağlayan temel şey yurtseverlik duygumuzdur. Biz misyonumuz bu olmadığı halde Türkiye’yi temsil eden bir milli takıma dönüştük. Halkımız bizi öyle görüyor. Sanatçıların görevi sanat üretmektir. Bir yeri ya da bir ülkeyi tanıtmak değildir. Bu bir şeyin sonucudur. Attığımız her adımda bu sonuca layık olmak için çalışıyoruz. Sadece sahnede değil yurtdışındaki turnelerde de buna özen gösteriyoruz.
Uzun soluklu bir proje yapmanın en büyük zorlukları nelerdir?
Dünya müzikal tarihinde belli eşikler var. Bunlar üretildikleri dönemden yıllar sonra da izlenebiliyorlar, yani biz işimize böyle bir anlayışla bakıyoruz.
Anadolu Ateşi’nin 17. yılındayız ama 27 yıl olacağını ve daha da uzayacağını biliyorum.
Bu da o eserin kendini kanıtladığı ve kalıcı olduğunu gösterir, amaç da bu olmalı zaten. Zamandan, zeminden, mekândan farklılaşmış olması lazım. Yani biz gittikten sonra da bu eserler devam edecekler.
Ekibiniz kaç kişiden oluşuyor? Kemik bir kadronuz var mı, dansçılarınız sık değişiyor mu?
Ekibimizde ana gövde 120 kişiden oluşur. 80 kişilik kıvılcım profesyonel çocuk dans topluluğu var, 2000’e yakın kadar da kursiyerimiz var. Biz bu ailenin tamamına kadro diyoruz. Yani sahneye çıksın çıkmasın öğrenme sürecinde olan kişi de ailemizden sayılır. Sahne büyüklüğü bizim sayımızı belirler. Bazı turnelere 50 kişiyle gideriz bazılarına 150 kişiyle gideriz. 12-13 Ocak’taki gösterilerde 200’ün üzerinde olacağız.
17. yılınızda 4 nesil dansçınız bir arada olacak. Ekip içi iletişim nasıl? Kuşak çatışması oluyor mu?
Kuşak çatışmasına en uygun olmayan sanat dalı danstır. Çünkü dans insanları genç tutan bir sanat dalıdır. İnsanın ruhunu incelten estetik tarihinin insanoğlunun bulduğu ilk sanat dalıdır. Dolayısıyla yeniler geldiklerinde müthiş bir deneyimle karşılaşırlar. Eskilerde yenilerin dinamizmden etkilenerek daha coşkulu dans ederler. Böylelikle hem hoş bir rekabet oluşur hem kültürel bir alışveriş olur. Biz kuşak farklılıklarını avantaja çeviriyoruz. Çünkü kendinden bir önce gördüğü kuşak dünya dansında önemli yere gelmiş bir kuşak. Dünyanın en büyük ve en iyi sahnelerinde dans edenlerle konuşuyor.
Ekibinizin büyük bir bölümü gençlerden oluşuyor. Anadolu Ateşi giderek gençleşiyor mu?
Evet kesinlikle doğru. Biz hem sahne üzerinde kendi oyunumuzu yeniliyoruz. Hem de kadrolarımızı yeniliyoruz. Türkiye’de 8 tane okulumuz var. Bu okullarda 4 yaşından itibaren eğitim görmeye başlayan çocuklar 14-15 yaşlarına geldikten sonra artık büyüklerle dans etmeye başlıyorlar. Dolayısıyla her gösteriye geldiğinizde yeni yüzler, yeni simalar daha dinamik dansçılar görmek mümkün. Bu bizim genel politikamız zaten. Tabi ki 1999’da kurduğumuz kadrodan burada kalmak isteyenleri koruyoruz.
Ocak’taki "Troya" Müzikali’nden söz eder misiniz?
Troya’da 15 ayrı yerde değişiklik var. Yeni müzikler, yeni koreografiler, yeni dansçılar, yeni kostümler, yeni dekorlar ve bölümler var. 200 olarak ilan ettik dansçı sayımızı ama bu sayıyı geçeceğiz. Şu anda da Troya gösterisi için Gaziantep, Ankara, Antalya ve İstanbul okullarındaki öğrencilerimiz çalışıyor. Amacımız Troya efsanesinin derinliğine ve büyüklüğüne uygun bir gösteri yapmak. Troya bütün batı medeniyetinin, batı edebiyatının, batı kültürünün kaynağı olan bir Anadolu efsanesidir. Bu efsaneyi Anadolucu bir yorumla anlatmaya devam edeceğiz.
Troya Müzikali’ni sahneye koymanın zorlukları nelerdir?
Rahmetli Yaşar Kemal yani Yaşar Baba'ya Anadolu Ateşini izlediği bir gösteride bu hayalimi söylemiştim. Yaşar Kemal iki defa Anadolu Ateşi’ni izledi ve çok beğendi. İlkini baştan sona seyirciyle beraber izledi. İkinci günde Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’ndaydık, değerli eşi ile birlikte gelmişti. Bana kuliste izleyeceğini ve kritik yapacağını söyledi. Çok güzel şeyler söylemişti Anadolu Ateşi hakkında o zaman. Ondan sonraki görüşmemizde de dedim ki; benim sonraki projem Troya. O da dedi ki; yapamazsın. Dedim, ciddi ciddi çalışıyoruz. Düşündü taşındı ertesi gün beni aradı ve dedi ki; sen yap Mustafa ben de arkandayım, müzikleri de Zülfü yapsın. O bu zorluğu ilk tespit eden kişidir.
Sonra, bu süreç nasıl ilerledi, bu fikrin gerçekleşme süreci?
Dünyanın en ünlü şiiridir İlyada Destanı. İlyada’yı kaynak alıp yapıyoruz, yine oradan esinlenerek yapılmış birçok örnek var karşımızda. Ama hepsinde bir tane yanlış var. Yeterince bağlı kalınmamış. Hem de bir farklı bir değerlendirme biçimi var. Bizim şu an bu topraklarda yaşayan danslarımız en az Troya tarihi kadar eski danslardır. Dolayısıyla Batılı kalıplarla bizim dans dilimiz ve beden dilimizle harmanlanmış bir Anadolu hikâyesini anlatmak çok daha avantajlı olurdu. Bu bir risk taşıyor. Çünkü batılılar başka türlü izlemeye alışmışlar. Ama karşılığını da gördük.
Örneğin Almanya’da bir profesör "izlediğim en iyi Troya yorumu" dedi.
Çok ciddi bir tarihsel bilgi kuralına ihtiyaç vardı bunu yaparken. Çok ciddi tarihsel araştırmalar gerekiyordu. Bu sebeple hâlâ Troya kazılarını sürdüren Rüstem Aslan hocamız bizim danışmanımız oldu. Kendisinin çok önemli katkıları var bize. Kostümü de müziği de ona sorduk.
Bugüne dek birçok ülke gezdiniz, seyircisinden en çok etkilendiğiniz ülke hangisi oldu?
Bu çok zor soru çünkü dünyadaki tüm seyircinin reaksiyonu hemen hemen aynı. Ufak kültürel nüanslar tabi ki var. Çinliler daha durağan izlerler gösterileri, dikkat dağıtmamak için ara alkış yapmazlar. Gösteri bittiği zaman dakikalarca ayakta alkışlar. Amerikalılar özellikle Latin Amerikalılar çığlık çığlığa izlerler. Kuzey Amerika seyirci bizimle dans ederler. Avrupa seyircisi alkışın yanında ayaklarıyla da zemine vurup nerdeyse müziğin sesini açmamızı gerektirecek kadar tezahürat ile izlerler. Türkiye seyirci ise gözü yaşla izlerler. Türkiye seyircisi başından beri hep yanımızda.