Modası geçmeyen yangın: Terry Eagleton

Terry Eagleton
Terry Eagleton

Terry Eagleton İrlanda asıllı İngiliz edebiyatçı. Aslında hem edebiyatçı hem edebiyat eleştirmeni hem de düşünür. İlgisi geniş bir alana yayılan Eagleton doktorasını Cambridge Üniversitesi’nde yaptı. Marksist edebiyat eleştirmeni Raymond Williams’ın öğrencisiydi.1943’te işçi sınıfı Katolik bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Katı bir Katolik eğitimi aldı. Kariyerine son iki yüzyılın edebiyatları üzerine çalışarak başladı. Daha sonra edebiyat eleştirileri bağlamında kitaplar üretti. Edebiyat Kuramı isimli kitabı dünya çapında yedi yüz elli binden fazla sattı. Marksist edebiyat kuramını benimsedi. Eagleton kültürden postmodernizme kadar geniş yelpazeli bir düşünme ağı kurdu. Kültürel çalışmalarla edebiyat metinlerini paralel ve birlikte düşünerek kendine özgü bir analiz geliştirdi.

Terry Eagleton İrlanda asıllı İngiliz edebiyatçı.
Terry Eagleton İrlanda asıllı İngiliz edebiyatçı.

Eagleton’ın tek romanı Azizler ve Alimler felsefi rekoltesi itibarıyla tuhaf bir okuma deneyimi sunar. Kitapta Wittgenstein, Nikolay Bahtin ve Ulysses’in baş karakteri Leopold Bloom’un birlikte sohbetlerine tanık oluruz. Onlara İrlanda bağımsızlık mücadelesinin önderlerinden James Connolly de eşlik eder. Kitabın felsefi altyapılı diyalogları tahkiyenin sınırlarını belirsiz hâle getirir. Kurgusal sınırların üzerine kar yağmış gibidir roman boyunca. Akademinin teorik sarhoşluğuyla tarihi değiştirme ve ahlakın doğasını sık sık kıyaslar Eagleton. Bahtin’in dilinden şöyle söyler: “Korkarım istikrar aşırı abartılan bir erdem. Beni asıl ilgilendiren şey sizin ve arkadaşlarınızın Dublin’de oynadığınız bu küçük oyunun niteliği. Kazanamayacağınızı bildiğiniz hâlde ayaklanıyorsunuz. Başarı umudunuz olmadığı hâlde savaşıyorsunuz. İstim üzerindesiniz ama kaçmıyorsunuz. Bu bana çarpıcı geliyor. Büyüleyici bir tutarsızlığı var. Bir tür tiyatro bu; bir pandomim. Ölümün kaçınılmaz olduğunu bilmek, ama gene de dansa devam etmek gene de baş kaldırmak gene de dilenciye ekmek vermek. İşte olabilecek en saf özgürlük budur.”

Eagleton’e göre her şeyin gözle görülür olması katlanılmazdır. Gördüklerimizin görülebilecek bütün her şey olması canımızı acıtır. Hayret ve merak duygularının tatile çıkması hayatın anlamını da boşa çıkarır. Dünya bizi önce umutsuzluğa sürükleyip buna şiddetle karşılık verdiğimizde bizi vahşetle itham eder. Buna rağmen dünyadayızdır. Hayat bütün çağrışımlarıyla özel ve güzeldir. Önemli olan dünyanın nasıl var olduğu değil dünyanın var olmasıdır.

1943’te işçi sınıfı Katolik bir ailenin çocuğu olarak doğdu.
1943’te işçi sınıfı Katolik bir ailenin çocuğu olarak doğdu.

Eagleton kitaplarında ısrarla geniş çaplı düşünmeyi tercih eder. Ele aldığı kavramın ne anlamını ne de önemini abartır. Sakin ve soğukkanlıdır. Holiganizme katiyen izin vermez. Büyük bir haklılığa ulaşmak gibi bir amaçla da yazmaz. Edebiyat, kültür ve modernizm ve tarih onun düşünce dünyasınıın demirbaşlarıdır. Kültürü ele alırken iktidar ve arzu üzerine de düşünür. Çoğul düşünmeye elverişli bir zihin ekipmanına sahiptir. Ona göre iktidar ve arzu yalnızca rakip değil, suç ortağıdır. Zaten neyi arzuladığımızı onu adlandırana kadar nasıl bilebiliriz ki? Ondan sonra bile ne istediğimizi her zaman açıkça anlayamayız. Romantik özgürlükçülerin de varsaydıkları gibi kendimizi saydam bir şekilde göremediğimiz için bu soru karşısında kolaylıkla yanılgıya kapılabiliriz. Sahte arzular ve aldatıcı özgürlük biçimleri vardır. Ayrıca ya Freud’un şüphelendiği üzere arzularımız yerine getirmek onları yok etmek anlamına geldiği için bilinç dışımızda aslında onları gerçekleştirmeme isteği duyuyorsak? Freud’a göre arzunun temelinde onu hedefinden saptırıp çarpıtan bir kusur ya da hata yatar. Ayrıca kendimizi ne kadar eksiksiz ve özgürce ifade edersek edelim; arzudan geriye her zaman gerçekleştirilmemiş bir tortu kalır. Memnuniyetsizlik doğamızda vardır.

Edebiyat Kuramı isimli kitabı dünya çapında yedi yüz elli binden fazla sattı. Marksist edebiyat kuramını benimsedi.
Edebiyat Kuramı isimli kitabı dünya çapında yedi yüz elli binden fazla sattı. Marksist edebiyat kuramını benimsedi.

Eagleton, Marksist dünya görüşüne sahip bir yazardı. Marksist eleştiri yöntemini ele aldığı metinlere de uyguluyordu. William Shakespere üzerine yazdığı metin bunun için güzel bir örnektir. Kötülük üzerine yaptığı çalışmada ise kötü eylemi net bir şekilde tarif eder: “Bir eylem anlamdan ne kadar uzaksa o kadar kötüdür. Kötülüğün bir sebep ya da amaç gibi kendinin ötesinde var olan hiçbir şeyle bağlantısı yoktur.”

Ölüm hakkında, yaşamın anlamı hakkında, kötülük hakkında, umut ve kurban olma duygusu hakkında, mizah hakkında müstakil çalışmalarını daima edebiyat metinlerini merkeze alarak yapan çok yönlü araştırmalar sonucu berrak ve ayağı yere basan düşüncelerin yazarı Eagleton. Edebiyat eleştirisine kendi otantik üslubunu armağan etmişti. Mevcut mizahi tavrı kitaplarını keyifle okutur. Dünyanın bazı önemli veçhelerine sadece kahkahayla erişilebilir Eagleton’a göre. Şakalar toplumsal gerçekliğin tesadüfen inşa edilmiş doğasının sırrını ifşa eder dolayısıyla da kırılganlığı açığa vurur. Esasen şakanın amacı insanı aşağılamak değil onun zaten aşağılanmış olduğu açığa çıkarmaktır. Eagleton’un ironik üslubu bütün metinlerine sinmiş gibidir. Dünyayı alaya almadan bilincinde ağırlayamaz.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım