Meksika'nın ikinci büyük şehri Guadalajara
Guadalajara’yı keşfetmeye tarihi bölgesinden başlıyorum. Bir büyük ana meydan ve o meydana açılan sokaklar. Bazen de karşınıza çıkan daha küçük meydanlar. Yuvarlak bir sarmal gibi. “Plaza de Armas” ve “Plaza de la Liberacion” şehrin en büyük iki meydanı.
Bazı güzelliklere ulaşmak için çaba göstermeniz gerekir. Ben de Meksika’nın göz bebeği Guadalajara’yı görmek için çıktığım yaklaşık 20 saatlik yolculukta, yolun bütün zorluklarını karşılaşacağımı bildiğim muazzam ve bakir güzellikleri düşünerek hafifletmeye çalıştım.
Hani şu şarkıdaki gibi: Guadalajara… Guadalajara…
Şu an itibariyle Türkiye’den Guadalajara’ya doğrudan uçuş bulunmamakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri veya Panama üzerinden aktarma ile şehre ulaşmak mümkün. Bu uzun seyahat ve aktarma gözünüzü korkutmasın. Kulaklıklarınızı takın ve Elvis Presley’in ölümsüz şarkısı “Gaudalajara Guadalajara”’yı tekrar tekrar dinleyin. Hele bir de üzerine büyülü gerçekçiliğin büyük ustası Juan Rulfo’nun Pedro Paramosu’nu da okumaya başladıysanız, yol size son derece kısa gelecektir. Ne diyordu şarkıda; “Guadalajara, saf nemli bir toprak gibi kokuyorsun”. Havaalanından çıkışta işte sizi aynen böyle bir koku karşılayacak. Acele etmeyin, havayı içinize çekin. Tadını çıkarın…
Yabancı bir şehrin havalimanına inince her insanın ilk yapacağı şey olan şehir merkezine gitmek sorunsalını Guadalajara’da taksi ile çözmek en mantıklısı. Fakat ilginç bir yöntem ile karşılaşacaksınız; burada taksiye çevirmeden önce havalimanı içerisinde bulunan bir ofise gidip adresi veriyorsunuz ve onlar size ne kadar tutacağını söylüyorlar. Ödemenizi bu ofise yapıp bir fiş alıyor ve onların yönlendirdiği taksiye binip olay yerinden uzaklaşıyorsunuz. Bu yöntem benim hoşuma gitti çünkü birçok ülkede yaşadığınız taksi tatsızlıklarını baştan engelliyor. Gereğinden fazla ücret ödemek zorunda kalmıyorsunuz. Evet, bu gerekli ve teknik açıklamayı yaptıktan sonra Meksika’nın ikinci büyük şehrini nasıl yaşayacağınızı anlatmaya devam edelim.
Adını Vadi’ül Hicare’den alan şehir
İspanyol fatihlerinin Orta ve Güney Amerika’da birçok şehre İspanya’dan isimler koyması çok yaygındır. Guadalajara’nın da bu minvalde İspanya’da bir adaşı vardır. İşin ilginç yanı bu adaş Gaudalajara da, ismini İspanya’yı feth eden Müslümanların adlandırmasından almıştır: Vadi’ül Hicare. Zamanla İspanyol fonetiğinde dönüşerek Guadalajara ismine ulaşılmış. Nereden nereye… Centro Historica yani şehrin tarihi bölgesinde yer alan otelime eşyalarını bırakıp, nefis Meksika kahvesi içerek ilk yorgunluğu atıyorum. Bu arada Guadalajara’nın başkenti olduğu Jalisco eyaleti kahveleriyle meşhur. Bu konuda Kolombiya ile ciddi bir rekabet halindeler. Denemenizi öneririm.
Gezi planı yapın!
Guadalajara’yı üç bölge halinde ve her bölgeye en az bir gün ayırarak gezmek mantıklı.
1.Centro Historica (Şehrin büyük katedralinin ve üniversitesinin de yer aldı tarihi bölge)
2. Chapultepece (Şehrin şık cafe ve restoranlarının sıra sıra dizildiği modern yüzü)
3. Tlaquepaque ( Yaklaşık 20.dak mesafede yer alan, turistlik bir Meksika kasabası)
Guadalajara’yı keşfetmeye elbette tarihi bölgesinden başlıyorum. Bir büyük ana meydan ve o meydana açılan sokaklar. Bazen de karşınıza çıkan daha küçük meydanlar. Yuvarlak bir sarmal gibi. “Plaza de Armas” ve “Plaza de la Liberacion” şehrin en büyük iki meydanı. Bu meydanları çevreleyen duvar resimleri, katedraller ve eski İspanyol mimarisinin örnekleri kendinizi bir film platosunda hissetmenize neden oluyor. Meydanlarda kafe bulmak zor. Onun yerine yüksek bir platformun üzerine yerleştirdikleri koltuklarda müşterilerinin ayakkabılarını boyayan ayakkabı boyacıları görüyorsunuz. Eğer denerseniz kendinizi bir tahtta oturuyor gibi hissedeceksiniz.
Plaza de Armas’daki katedralin yapımına ise 1558’de başlanmış, 1618 ‘de tamamlanmış. 1818’de yaşanan deprem sırasında yıkılan kuleleri ise 1848’de tekrar yapılmış. Katedral de bir ilk komünyon ayinine denk geliyorum. Trampetler ve gitarlar eşliğinde Avrupa’da örneğine rastlayamayacağımız bir renklilik içerisinde gerçekleştiriliyor tören.
Filmlerdeki Meksika Tlaquepaque kasabasında
Şehirdeki son günümü, merkeze 20 dakika uzaklıktaki Tlaquepaque kasabasında geçiriyorum. Az katlı ve sıralı eski Meksika evlerinin rengarenk sıralandığı, tasarım harikası restoranları ve Meksika sokak müzisyenleriyle, filmlerden aşina olduğunuz Meksika görüntüsüne burada kavuşabilirsiniz. Şehirde İngilizce menü bulabildiğiniz yegane yer de burası. Guadalajara kesinlikle daha çok zaman ayırmanızı talep eden bir gizeme ve çekiciliğe sahip. Ertesi sabah havaalanına doğru yola çıkarken hayıflanmadan edemiyorum. Dilim de yine bir Elvis Presley şarkısı vedalaşıyoruz: “Saf ve taze bir gül gibi kokuyorsun Guadalajara…”
- TACOS’UNU YEDIM, JALISCO’SUNU IÇTIM
- Şehirdeki ikinci günümde meşhur Meksika mutfağını tatmak için Chapultepece caddesine gidiyorum. Oldukça uzun bir cadde. Caddenin ortasında geniş ve uzun bir yaya yolu var. Meksika’nın yerel ürünlerinin satıldığı irili ufaklı tezgahlarla karşılaşıyorsunuz. Biraz Jalisco kahvesi ve keçi sütünden yapılma pekmeze benzeyen bir de tatlı satın alıyorum. Meksika’da sık sık rastlayacağınız yiyecek kesinlikle “tacos” . İnce ve yuvarlak “tortilla” ekmeği üzerinde et, balık ya da sebzelerin sos ve çeşitli baharatlarla sarılmasından oluşan Taco son derece leziz. Taze meyve suları ve özellikle şeker kamışı suyu da yemeklerin yanında sıklıkla tüketiliyor. Sos ve baharat cenneti bir mutfağı var Meksika’nın. Chapultepece caddesinde Meksika yemeklerinin en iyi sunulduğu yerleri bulmanız mümkün.