Marie Sahba: 'Bir şey söylemek, bir şeyi yanlış söyleme korkusuyla susmaktan daha iyidir'

​Marie Sahba.
​Marie Sahba.

İran menşeili Norveçli sanatçı babasının ölümünün ardından yas geçirdiği ve iyileşme sürecini konu alan albümü A Billion Years Too Soon'u müzik severlerle paylaştı. Norveç, İstanbul ve İran hattında, köklere uzanan melankolik bir yas albüm olarak tanımlayabileceğimiz bu albüm üzerinden Marie Sahba ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bir klişedir, ama her zaman işe yarar: Marie müziğe nasıl başlandın?

Klasik piyanist olarak başladım. Müzik lisesinden ana ders olarak klasik piyano ile mezun oldum. Şarkı söylemeyi her zaman çok sevdim ve küçük yaşlardan itibaren şan dersleri (aynı zamanda piyano dersleri) aldım.

Her ne kadar çok utangaç olsam da şarkı söyleme hayalimin peşinden gittim.
Her ne kadar çok utangaç olsam da şarkı söyleme hayalimin peşinden gittim.

Nasıl bir çocukluk geçirdin?

Biraz utangaç bir çocuktum. Her ne kadar çok utangaç olsam da şarkı söyleme hayalimin peşinden gittim. Sekiz yaşımdan beri hem vokal hem de piyano ile piyanoda şarkılar yazdım ve bunu çok sevdim. Hayatta her zaman terapim oldu.

Müziğe dair hatırladığın ilk anın hangisi?

İlk müzikal “hafızam” yaklaşık 1 yaşındayken Vivaldi'nin "Dört Mevsim"ine kafa sallamamdır. Yürüyemiyordum bu yüzden müzik setine doğru eğilip güzel müziğin keyfini çıkarıyordum. En azından bana anlatılan bu (gülerek).

Hangi müzikleri dinleyerek büyüdün?

Küçüklüğümden beri müziğin her türünü çok sevdim ve çok merak ettim. Çocukken 80'lerin rock ve pop müziğini, klasik müziği, Britney Spears'ı ve country müziği aynı anda dinlerdim. İyi olduğu sürece türü önemli değildi.

Biliyorum zor, bir kaybın ardından konuşmak... Albüm üzerinden başlarsak nasıl anlatırsın?

Babamın vefatından sonra hayatlarımızı nasıl yaşadığımızı, gerçekte neyin önemli olduğunu ve öldüğümüzde ne olacağını düşünüyordum. Albüm bütün olarak babamın vefatından sonraki zamanı merkezine alıyor. Bu süreçte yaşam tarzımızı sorguladım. Ölümden sonra bizi nelerin beklediğini düşündüm ve yasın çeşitli evlerini betimledim.

Peki, yas sürecini nasıl anlatırsın daha doğrusu yasla baş etme sürecini?

Yas çok yönlüdür: Acı verici anılar ve özlemle hayalet gibi dolaşabilirsiniz, yaşananları kabul etmekte zorlanabilirsiniz ve en önemlisi, dış dünyanın kaybınızı ve yasınızı nasıl ele aldığını hissedebilirsiniz, iyi ya da kötü.

Doğup büyüdüğün kültürle acıyla baş etme yöntemi nasıldı?

Norveçliler daha çok çatışmadan kaçınma eğiliminde olabiliyorlar. Başkalarının acısını ve acılarını, kendi acınızı nasıl ele alacağınızı da içerecek şekilde daha iyi araçlara ihtiyaç duyabiliriz diye düşünüyorum. Bir şey söylemek, bir şeyi yanlış söyleme korkusuyla susmaktan daha iyidir.

Babanla olan ilişkini nasıl anlatırsın?

Babam hayatımın demirbaşıydı. Dünyayla olan en gerçek bağlantım... O gittiğinde kimliğim ne olacak, diye düşündüm. Bu yüzden bu albümü köklere dönüş olarak betimliyorum. Yabancı bir ülkede daha iyi bir gelecek inşa etme umudu taşıyan genç bir adam olarak onun İran'dan İstanbul üzerinden yaptığı yolculuğun müziğini seslendirerek onu onurlandırmak istedim.

Albümdeki müzik aynı zamanda yas sürecimin çeşitli aşamalarını da yansıtıyor.
Albümdeki müzik aynı zamanda yas sürecimin çeşitli aşamalarını da yansıtıyor.

Aslında 2022’de çıkan Azeri Baby'de bu kökleri dönüşün sinyallerini vermiştin, yanılıyor muyum?

Evet çok doğru Azeri Baby EP'sinde babama danışarak köklerimize ve tarihimize inme şansı yakalamıştım. Sonraki süreç babamın vefatıyla beraber tamamen değişti. O zamandan beri yaratabildiğim her şey onun ölümü, yas süreci ve hayatla ilgili oldu. Yani hayat dayanağın aniden gittiğinde bu sanatına da yansıyor. Benim için ağır ama önemli bir süreçti. Bu yüzden de biraz yorgun hissediyorum. Albümdeki müzik aynı zamanda yas sürecimin çeşitli aşamalarını da yansıtıyor.

Albümde kimlerle çalıştın?

Sigrid ve Neon Ion başta olmak üzere Norveçli diğer sanatçılarla yaptığı işlerle tanınan Martin Vinje birlikte melankoli, geleneksel enstrümanlar, güzel melodiler ve dans edilebilir bir kulüp ortamına sıkı sıkıya bağlı atmosferik sentezlerden oluşan bir evren yarattık.

Şimdi kısa kısa her bir şarkının senin için hikâyelerini dinlemek istiyorum. Albüme de adını veren A Billion Years Too Soon ile başlayalım.

Güneş doğarken ve batarken babama yakın hissediyorum. O, bu dünyadan ayrılırken güneş doğuyordu. Ölümünden bir yıl sonra İstanbul'dayken Galata Köprüsü'nde yürüyordum ve bir anda bir dizi düşünce geldi aklıma... Babam 18 yaşındayken buraya geldiğinde, kıyı boyu yürürken neler hissetmişti? Benim o bahar yaptığım gibi İstanbul'u seyrederken aklında neler vardı? Evinden (İran'dan uzakta) hayalleri, korkuları nelerdi? Nereden başlayarak kendini inşa etti ve sevdiklerinden bu kadar uzaktayken nasıl güç buldu? İşte bu şarkıyı yazarken aklımda bunlar vardı... Henüz 56 yaşında, hayattan zevk alan bir adamın artık yaşamamasının ne kadar saçma olduğunu söylemenin çocuksu bir serzenişi bu şarkı...

Babam hayatımın demirbaşıydı. Dünyayla olan en gerçek bağlantım... O gittiğinde kimliğim ne olacak, diye düşündüm.
Babam hayatımın demirbaşıydı. Dünyayla olan en gerçek bağlantım... O gittiğinde kimliğim ne olacak, diye düşündüm.

Limbo yine İstanbul'la ilgili bir şarkı...

İstanbul metrosu ve Galata Köprüsü’ndeki sesler ile kaydedildi. Kendinizi bir rüyada gibi hissettiğinizde yani ne ölü ne diri gibi bu gerçekten nasıldır? Bir rüyada gibi hissederiz değil mi? Bu şarkı da biraz bunlarla ilgili...

Orumiyeh ise köklere dönüşü simgeliyor...

Türk sanatçı Canberk Ulaş ile Limbo'dan enstrümantal parçaya geçiş. Orumiyeh, babamın doğduğu şehir, İran'ın kuzey kesiminde, eskiden Azerbaycan'ın bir parçasıydı. Ana dili Azericedir. Bu şarkı köklerimize bir saygı duruşu.

Fly Away...

Sonunda aşkın fethedeceğiyle ilgili mecazi bir şarkı.

Till We Meet Again…

Kalp kırıcı enstrümantal.