Mağusa Limanı ve terk edilmiş bir şehir: Kapalı Maraş
Bahar aylarında Lefkoşa Havalimanı'na iniş yapmak başlı başına görsel bir ziyafet. Zira masmavi denizin üzerinden yemyeşil dağların içine süzülüyorsunuz. Doğal güzellikleri ile ada, adeta el değmemiş bir cennet gibi. Ayrıca tarih boyunca bu bölge coğrafi ve siyasi olarak hep önemli olmuş. Bunun neticesinde adada farklı medeniyetlere ve kültürlere ait pek çok yapı bulunuyor. Örneğin, Lalapaşa Cami’nin minaresinde bayrağımız dalgalanırken, Namık Kemal’in 38 ay süren sürgününü geçirdiği zindan ve dahası Barbanabas İncili'ni yazan Rahip Barnabas’ın mezarı da aynı bölgede bulunuyor. İlkbaharda adanın her yanında taptaze papatyaların ve mis gibi portakal ağaçlarının açtığını da ekleyerek adanın belki de en ilginç noktasına doğru yola çıkıyoruz.
Gazimağusa
Mağusa, Kıbrıs Adası’nın bir liman kenti. Limana yaklaşırken gayri ihtiyari “Mağusa limanı, limandır aman aman…” türküsünü mırıldanmaya başlıyorum. Türkünün oldukça kederli bir hikâyesi var. 1943 yılında Hamal Ali, İngiliz sömürge askerleri tarafından saldırıya uğruyor. Son nefesini karısının kollarında verirken hüzünlü kadının dilinden “Uyan Ali’m uyan, uyanmaz oldun” sözleri dökülüyor. On yıllardır biz bu türkü ile aslında ada halkının çektiği çileye de tanıklık etmiş oluyoruz. Tam bunları zihnimde döndürüp dururken Mağusa’yı çevreleyen surların arasından kente giriyoruz. O esnada ev sahibemiz ve aynı zamanda adanın yerlisi olan Emine Hanım “1974’e kadar olan süreçte bu bölgede çok şehit verdik, bu sebeple de kente ‘Gazi’ unvanı verildi” diyor. Bu bilgiler ışığında geziye biraz buruk başlamış oluyoruz.
Kapalı Maraş
Bir zamanlar Akdeniz’in en güzel ve lüks tatil yerlerinden olan, bugün ise adeta bir Hollywood film setini andıran Kapalı Maraş’a ulaşıyoruz. Maraş, 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından askeri bölge olarak ilan edilmiş ve kapatılmış. Birkaç yıl önce kapılarını yeniden açan bu hayalet şehir ziyaretçilerine adeta bir zaman tüneliyle yolculuğa çıkma imkânı sunuyor. Zira binalar -lüks oteller, eğlence merkezleri ve dükkânlar- hâlâ ayakta fakat metruk haldeler. Kırık camlar ve eskimiş tabelalara rağmen hayal gücünüz size zamanında ne kadar renkli bir şehir olduğunu hissetmeniz konusunda yardımcı oluyor. Eski tabelalıların üzerinde bulunan Türkçe, Rumca ve İngilizce yazılar ise adanın çok kültürlü tarihi hakkında tüyolar veriyor. Bir de o dönemlerde Kıbrıs’ın nispeten zengin ve gelişmiş bir yer olduğunu anlıyorsunuz.
Tüneller ve Gizli Silahlanma
Kapalı Maraş bölgesinin hemen girişinde bisiklet kiralamak için minik bir dükkân, az ileride de bir kafe bulunuyor. Bunun haricinde bu bölgede yaşam emaresi gösteren tek yer askeri üs ve Maraş Cami. Askeri yapıların fotoğraflanması yasak. Deniz kıyısına doğru yürüdüğünüz zaman terk edilmiş büyük bir kilise ile karşılaşıyorsunuz. Rivayet odur ki, Rumlar bu kilisenin altından limana kadar uzanan tüneller vasıtasıyla uzun yıllar gizlice silahlanmış. Binaların önünde bulunan “Dikkat Yıkılma Tehlikesi” yazılı kırmızı tabelalarından ötürü içeri giremiyoruz ve doğal olarak bu bilgileri de teyit etmemiz mümkün olmuyor. Yine de hayretle binalara bakarak keşfimize devam ediyoruz.
Mehmet Efendi mi Oza Mı?
Kıbrıs’ın herhangi bir yerinde ya da Kapalı Maraş’ta denize nazır bu butik kafede Türk kahvesi istediğiniz zaman garson size; “Mehmet Efendi mi? Oza mı?” diye soruyor. Bir an afallayarak “Anlamadım.” diyorum. Oza, Kıbrıs’ta tüketilen en meşhur kahve markasıymış, Mehmet Efendi’ye kıyasla daha sert bir kahve. Pek tabii biz Oza’yı deniyoruz. Kafenin hemen önü küçük bir sahil ve bu bölgeden denize girmek mümkün. Mutlaka bir yaz tatilini de burada planlamamız gerek diye düşünerek şehrin derinliklerine dalıyoruz. Şimdi şöyle hayal edin; terk edilmiş ıssız sokaklarda dakikalarca yürüyorsunuz. Bazı noktalarda askerler bekliyor. Şehrin meydanında devasa tabelalar asılı ve zamanında Kapalı Maraş’ın vakıf malı olduğunu gösteren tarihi evraklar sergileniyor. 1878 sonrası adanın İngiliz sömürgesi haline gelmesi ile adadaki vakıf mallarının bazılarına el konulmuş veya satışa çıkartılmış. İşte bu belgeler dev tabelalarda sergileniyor. Bunun haricinde hayalet bir kentin içindesiniz.
Avluda bir Japon Balığı
Şehrin halka açık bölümünün sonuna doğru bir köşeyi dönünce adeta yaşam kapısından girmiş gibi oluyorsunuz. Nasıl mı? Kapalı Maraş’ta hizmet veren yegâne yerlerden birinin cami olduğunu daha önce de belirtmiştim. Cami ile avlusu siyah-beyaz ve ıssız bir şehrin ortasında yemyeşil çiçeklerle bezenmiş adeta saklı bir yaşam kaynağı. Caminin imamı güzellikten anlayan bir zat olacak ki küçük camisinin etrafında bulduğu her bir köşeye, her saksıya bir çiçek, bir sarmaşık ekmiş. Mahallenin kedilerini beslemiş, gelen gidenler için caminin girişine kolonya ve şekerlik koymuş. Tam merdivenlerden girecekken testi bir tabağın içinde tek bir Japon balığının yüzdüğünü görüyoruz. Terk edilmiş bir şehre adeta yaşam serpiştiren bu köşe bir de tabaktaki şekerlemeler ağzımızda hoş bir tat bırakıyor. Ardından Kapalı Maraş’tan ayrılarak Gazimağusa bölgesinde bulunan daha nice tarihi yapıyı ziyaret etmek üzere gezimize farklı bir yön veriyoruz.