Kısa öykünün ustası: Ernest Hemingway
Zor çocukluğun ve gelgitli yaşamının içinde hayatını satırlara sığdıran bir yazar Hemingway. Basit yazma tekniği ve sade üslubuyla okurlarını etkilemiş, Nobel ve Pulitzer ödüllerinin sahibi olmuştur. Fakat ne hazindir ki korkularının esiri olan yazarın sonu hüzün vericidir...
Hemingway, 1899’da ABD’de dünyaya gelir. Müzisyen bir anne ile doktor bir babanın oğludur. Beş kardeştirler ve yalnızlığı pek tatmaz. Refah seviyesi yüksek bir ailede büyüse de babasından sürekli şiddet görür. Annesi çocukken onu bir kız gibi giydirmeye çalıştığı için ondan nefret eder.
Bu sorunlarını romanlarında yüzeye çıkarır.
Ailesinin ısrarına karşı üniversiteye gitmez. Lisede başladığı yazma serüvenine devam eder. Kısa ve çarpıcı cümleleriyle, okuru betimlemeyle yoran yazarlardan ayrılır. Sade üslubunun altında büyük bir derinlik vardır.
İlk romanı “Güneş de Doğar” ile dikkatleri üzerine çeker. Ardından “Kadınsız Erkekler” adlı öykü kitabını yayınlar. Git gide yerini sağlamlaştırır.
Muhabirliğe başladıktan kısa süre sonra 1.Dünya Savaşı çıkınca orduya yazılmak ister. Gözündeki rahatsızlıktan dolayı orduya alınmayınca gönüllü olarak Haç Birliği’ne girer, orada ambulans şoförlüğü yapar. Patlayan bir top yüzünden bacaklarından yaralanır. Tedavi için kaldırıldığı hastanede tanıştığı, kendisinden yaşça büyük bir hemşireye âşık olur. Fakat reddedilir.
Bu reddediliş ona ün getiren “Silahlara Veda”nın yazılmasını sağlar.
Savaştan sonra muhabirlik yapmaya devam eder. Bir dönem Paris’e gider. Orada James Joyce, Fitzgerald, Ezra Pound gibi isimlerle arkadaşlık kurar.
Babası intihar ettiğinde, Hemingway iki evlilik yapmış, çocuk sahibi bir insandır. Fakat bu ölüm onu çok derinden sarsar. Hayatını etkileyen büyük depresyonun başlangıç noktası olur. Sonunun babası gibi olmasından korkar. Yazmaya ara verir, alkole bağlanır.
Birkaç sene sonra eşiyle beraber safari yapmak için Afrika’ya gider. Burada kaldığı altı ayı romana dönüştürür.(Afrika’nın Yeşil Tepeleri)
Çoğu yazar, odasından çıkmadan dünyayı yazmaya çalışırken, Hemingway ısmarlama bir hayat yaşamaz. Adrenalin veren pek çok şeyi tadar. Yine de içine düştüğü buhrandan kurtulamaz. Sporla, boğa güreşiyle, avla oyalanır sadece. Bunu da bir söyleşisinde itiraf eder:
“Pek çok hayvanı ve balığı öldürüyorum ki kendimi öldürmeyeyim.”
- Üçüncü evliliğini yaptıktan kısa süre sonra, ona Pulitzer ödülünü getiren “Çanlar Kimin İçin Çalıyor”u yazar.
Bu evliliği de iyi gitmez, sonlanır. Hemingway tekrar yazmaya ara verir. Son eşi Mary ile Küba’ya yerleşir. Doğa ile iç içe yaşar.
“İhtiyar Adam ve Deniz” eserini burada tamamlar.
Uçak kazası geçirdikten sonra tekrar depresyona girer. Depresyonlarının nüksetmesi sonucunda bipolar bozukluğu olduğu ortaya çıkar. Tedavi olmak için ismini değiştirip bir klinikte yatar. Çünkü paranoya yapmaya başlamıştır. Sürekli takip edildiğini düşünmek hayatını allak bullak eder.
Tedavi gördükten sonra da işler iyi gitmez. Bir sabah eşini uyandırmadan mutfağa gider ve av silahıyla kendisini vurur. Seneler boyunca kaçmaya çalıştığı son, onu altmış iki yaşındayken yakalar. Sanırım neyden korksak ona dönüşüyoruz bunun canlı örneklerinden biridir Hemingway.