Kale şehir: Dubrovnik
Gözlerinizi kapayın ve dikilmiş her taşıyla, dar sokakları, surlarıyla, görkemli binaları ve Rönesans ruhunu taşıyan heykelleriyle bir şehir düşünün. Ya da düşünmeyin bir bilet alın ve Dubrovnik’e gidin. Çünkü Dubrovnik, ortaçağı her nefesinizde soluyabileceğiniz eşsiz bir atmosfer.
Geçmişten günümüze Ragusa
Şehrin ilk müteahhidi Bizans İmparatorluğu; Dubrovnik, Venedik’in eline geçene dek bir süre Bizans’a bağlı kalıyor. Şehir, 1365’te Osmanlı hükmüne geçiyor ki, Osmanlı arşivlerinde Dubrovnik ismine rastlamanız mümkün değil. O dönemki adıyla Ragusa, iç işlerinde özerk, dış işlerinde Osmanlı’ya bağlı ve yine Osmanlı’ya yıllık vergi veren bir şehir devleti. Yüksek surlarıyla görkemli bir kale şehir olan Ragusa, Napolyon döneminde Fransa’ya, Viyana Kongresi ile ise Avusturya’ya veriliyor. Yugoslav iç savaşında Sırp saldırılarıyla büyük hasar alan şehir, iç savaş sonrasında Hırvatistan’ın tadilat girişimleriyle bugünkü hâline kavuşuyor. Günümüzde şehrin incisi...
"Stari Grad" Dubrovnik demek
Peşin peşin söyleyelim, Dubrovnik’e "Eski Şehir" için gidilir. Şehrin her yerinde yerel tabirle "Stari Grad" (Eski Şehir) tabelalarını görmeniz mümkün. İşte o tabelaları takip ederek Pile Kapısı’na ulaşabilirsiniz. Pile Kapısı, devasa surların içine açılan, en büyük ve en sık kullanılan kapı… Bir taş köprü yardımıyla geçtiğiniz hendekten hemen sonra sizi, kale şehrin girişinde aziz ve şövalyelerin heykelleri selamlıyor ve oldukça büyük bir kapıdan Stari Grad’a giriyorsunuz. İşte biz, Dubrovnik’te vaktinizi burada geçirmenizi tavsiye ediyoruz.
Nereleri gezmeli?
Pile Kapısı’ndan girer girmez karşınıza Stradun Caddesi çıkıyor. Şehrin meşhur dar sokaklarının aksine Stradun, oldukça geniş bir cadde ve Stari Grad’ın diğer ucu olan Ploce Kapısı’na kadar uzanıyor. Ploce kapısı şehrin limanına açılıyor ki buradaki yat turlarına dâhil olabilir, her biri diğerinden güzel adaları Adriyatik’in nadide kumsallarını ziyaret edebilirsiniz.
Onforio Çeşmesi, tarihi çan kulesi, Sponza Sarayı, Orlando Sütunu, St Blaise Kilisesi, Dominican ve Fransisken Manastırı şehirde mutlaka gezilmesi, görülmesi gereken noktalar. Tabii ki şehrin surlarını da ihmal etmeyin. Buraları sabah saatlerinde gezmenizi özellikle öneriyoruz. Öğle sıcağında, çokça merdiven çıkmak biraz yorucu olabilir. Surlara giriş, akşam 19.30’da kapatıldığı için gezinizi geç saate bırakmayın. Bununla birlikte gün batımında muazzam bir tablo gibi şehri büsbütün görmek isterseniz, teleferiği kullanın.
Avrupa’nın en eski eczanesi
Fransisken Manastırı, 13. yüzyılda inşa edilmiş, 14. yüzyılda yıkılıp bir kez daha inşa edilmiş bir yapı. Manastırda Gotik mimariyi ve Rönesans etkilerini görebilirsiniz. Kütüphanesinde 70 bin kitabın bulunduğu manastırın müze bölümünde ise Avrupa’nın en eski eczanesi yer alıyor.
Ne yenir?
Deniz ürünleri başta olmak üzere, Akdeniz mutfağına ait her şeyi Dubrovnik’te bulabilirsiniz. Bunun yanı sıra Venedik’teki pizzayı, Roma’daki dondurmayı aratmayacak İtalyan mutfağına özgü herkesin sevdiği lezzetleri de tatmanız mümkün.
Nerede kalınır?
Dubrovnik, her ne kadar bir Balkan şehri olsa da, belki biraz da bu kadar çok turist çekiyor olmasından dolayı, diğer Balkan şehirlerine nazaran pahalı. Ancak bütçeyi çok da aşmadan Dubrovnik’in tadını çıkarabilirsiniz. Dubrovnik’e geldiyseniz, mutlaka Eski Şehir’de kalmanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü hem gezmek isteyeceğiniz her yer Eski Şehir’de hem de kısa süreliğine de olsa Eski Şehir’de uyuyup uyanmanın tadına varın deriz. Eski Şehir’de rahatlıkla butik oteller ve kiralık odalar bulabilirsiniz.
Bir ortaçağ kalesinde üzeri çiçekli sarmaşıklarla örülmüş, taş merdivenli dar sokakları adımlayıp, belki de şehir kadar eski bir odada kalıyor olmanın hissiyatı ise emin olun paha biçilemez.