İnsanlık halleri 1: İnsanın gülme hali

​İnsanın gülme hali.
​İnsanın gülme hali.

İnsan davranışının bütüncül olarak kolaylıkla kavranamayacağını ve duyguların tanımlanamaz bir karmaşıklık içerdiğini düşünürüz. Edebiyat, psikoloji, nörobilim, etoloji gibi pek çok disiplin bu karmaşıklığı çözmeye çalışır. Fakat duyguya doğuran dış etmenlerle kurduğumuz determinist ilişki açısından bakıldığında çoğu zaman karmaşa yerini sarih açıklamalara bırakmaktadır. Tıpkı gökyüzünde büyük bir kaos içinde hareket ediyor görünen kuş sürülerinin aslında çok sade birkaç matematiksel ilkeyle hareket etmeleri gibi bazı duygular da doğuş sebepleri açısından yalın açıklamalara imkân verebilmektedir.

Gülme olgusu üzerinden duyguların basit matematiğini çözmeye çalışabiliriz. Niçin güleriz, bizim gülmemize sebep olan şey nedir? Cevap: 1) Hayatın trajik noktalara varmayan şaşırtıcı ya da uyumsuz durumları karşısında duyduğumuz üstünlük hissi. 2) Birinin kurduğu üstünlük vaziyetine katılma arzusu. Örneklerle açalım bu ifadeleri. Kaldırımda yürürken düşen birine güleriz. Bu gülüş düşen kişinin sosyal hayatın sıradan akışkanlığını dahi sağlayamama beceriksizliği karşısında duyduğumuz hafif bir küçümseme hissinin dışa vurumudur. Bir başkasını küçümsemek bizim üstünlük duygumuzla ilişkilidir.

Peki neden kendimiz düştüğümüzde de güleriz? Çünkü kendimize gülerken güçlü ve güçsüz olmak üzere iki benlik ortaya çıkar. Arkamızda bize gülen kişi güçsüz olan bir ötekine gülüyordur. Düşmemiş oluşuyla en azından uygar hayatın sıradanlığını devam ettirecek güçtedir ve bunu kutlar. Bizim kendimize gülüşümüz ise ötekimize, kendi güçsüz yanımızadır. Kendimize gülerken benlik bölünür ve düşen benlik geçmişte kalır. Kişi bir başkasının şimdiki hâline güler. Kendinin ise şu anı değil geçmişteki yetersizlikleri gülünçtür. Gülmek zaten bu yetersizliğin şimdiki zamanda olmadığını gösteren bir işarettir. Düşen adam ayağa kalkar ve güler. O artık ayaktadır. Onun geçmişteki zayıf ötekisi ise komiktir. Trajik noktalara varmayan uyumsuz durumlara güleriz dedik, düşen adamı düşünelim, yerden gözüne saplanmış bir çivi ile kalktığını görürsek gülmemiz aniden kesilecektir. Merhamet gülmeye galip gelecektir. Şaşırtıcı bir duruma gülüşümüz de bu toplumsal akışkanlıkla ilişkilidir aslında. Sınıfın en sessiz çocuğu aniden ortaya çıkıp dans etse arkadaşları gülecektir, bebekler yüzümüzü normalden farklı şekillere soktuğumuzda güler, bir komutan içtima alanına renkli bir taytla gelse askerleri güler vb.

Birinin kurduğu üstünlük vaziyetine katılma arzusu olarak gülmeyi ise özellikle esprilerde görüyoruz. Parlak bir espri dilin ve aklın sıradan işleyişini sarsacaktır. Ters köşe yapan bir espri dilin üzerindeki tahakkümümüzü bir anlığına elimizden alır. Espriyi anlamak, elimizden kayanı hükümranlığımızın sınırlarına tekrar çekmektir. Bir toplulukta topluluğun diğer üyelerinin güldüğü ama bizim anlamadığımız espri karşısında yaşadığımız tedirginlik dilin ve zekânın bahşettiği güçten uzak kalışımızın tedirginliğidir. Espriye gülüşümüz ise espriyi yapan dil ustasının basamağına sıçrayışımızdır. Gülerek onun buluşçu zekâsının üstünlüğünü paylaşırız.

Mesele birkaç tespitle eksiksiz kavranamayacak kadar geniş elbette. Fakat bütün gülme biçimlerinde üstünlük hissinin ya da üstünlük arzusunun izlerine rastlanır. Gülmenin basit matematiği üstünlükle ilişkilidir. Gülme, başkalarının kusurları, düşkünlükleri ve kendi eski kusurlarımız, düşkünlüklerimizin mevcut durumumuzla kıyasından doğan ani gururun sevincidir. Aristoteles insanı gülen hayvan olarak tanımlamıştı. Baudelaire ise gülmekle üstünlük duygusu arasındaki yakınlığı vurgulamak için insanın tabiatta üstünlük duygusuna sahip tek canlı olduğunu söylemektedir.

Kuş sürülerinin birkaç matematiksel ilkeyle hareket etmeleri gibi bazı duygular da doğuş sebepleri açısından yalın açıklamalara imkân verebilmektedir.