İnsanın yürüme hali
Yürüme eylemi “burada olma” hakkında durmak’tan daha fazla bir imgesel güce sahip. Durmak, içinde taşıdığı eylemsizlik ve atıllıkla geçiciliğin, bir şeye maruz kalma ihtimalinin ve tükenişin çağrışımlarını taşıyor. “Dünyada olmak”, ifadesini bulunmayı çağrıştırmasına rağmen durmak fiilinde değil yürümekte buluyor.
- Yürüyorum, o hâlde varım
- Gassendi
- Yürürürüm ölümdür yürünülmeyen
- İsmet Özel
- Yürümek yok olmak değildir asla
- Bertolt Brecht
Yürüme yeteneği insan türünün diğer primatlardan ayrılışının ilk basamağı. Goriller ve şempanzeler, ön uzuvlarını ellerinin orta kemiklerin yaslayarak, parmak eklemi yürüyüşü adı verilen özgün bir şekilde yürür ve koşarlar. Vücutlarının üst kısmı bir o yana bir bu yana sallanarak ilerlerler. İnsan ise vücudunun yukarısını sabit tutarak, çok az oynatarak yürür. Bu enerjimizin çoğunu vücudumuzun üst kısmını dengelemek yerine ileri doğru hareket etmek için kullanmamızı sağlar. Boynun dik durmasını, üst vücudun kalçalar üzerinde dengelenmesini sağlayan omurga yapısı dışında ayakların biçimlenişi de insanın yürüme eyleminin diğer türlerden ayrılan karakteristik yapısını belirlemiştir. İnsan ayağının kemerli yapısı, topuk yerden kalkarken gerilen bağdokular ve ayak parmaklarının kendimizi ileri itmemizi kolaylaştıran yapısı bizi diğer türlerden ayıran niteliklerdir. Bütün bu vasıflar bir insanın, örneğin bir şempanzeye göre yürürken dört kat daha az enerji harcamasını sağlar. Bu yüzden bir şempanzenin yaşam alanı birkaç kilometreyle sınırlıdır. Aynı miktarda enerjiyle daha uzun mesafeler kat etmek insan türünün belli bir bölgeye hapsolmayıp geniş coğrafyalara dağılmasını sağlamıştır. Ve elbette kıtlık zamanlarında yeni yerle keşfedebilmesini. Yürüme eyleminin bu şekilde biçimlenişinin bir faydası da ellerin biçimlenişidir. Alet yapan bir tür oluşumuzun ön koşuludur bu özgürlük.
Alıntıladığım yazarların yürümek ve yokluk arasında kurduğu tezat, bu manada sadece bir mecaz değildir. Yürüme eylemi olmasa insanın türsel varoluşu gerçekleşemeyecekti. Tabiat içindeki varlık atılımını yapamayacaktı.
Bizler bugün tabiat dışındaki, şehir dekorundaki arayışımızı da yürümek ile yapmaya çalışıyoruz. Yürümenin elimizden alındığı bir çağda yürümeyi ilk defa kendi başına müstakil bir eylem hâline getirdik. İnsanın hayvanların peşinde yürüdüğü, yeni bir kaynak bulmak için göç ettiği, hac ibadeti için aylarını yürümeye verdiği zamanlardan çok farklı artık yürüyüşlerimiz. Modern dünyadan önce yürüyüş bir amaç için yapılırken bugün bütün bu eylemleri yürümeden gerçekleştirecek vasıtaya sahibiz. Dolayısıyla yürümeyi herhangi bir şeye vasıta kılmıyoruz. Yürümek artık bir vasıta değil, bir amaç. Çağımızın yürümeleri psikolojik içeriği olan yeni bir yürüme biçimi. Hâlâ yok olmamak için yürüyoruz, manevi bir kaybı önlemek için.
Türkçede bu konu hayli ilgi çekiyor. Frederic Gros’un Yürümenin Felsefesi, Henry David Thoreau’nun Yürümek kitabı çok satanlar rafında. Bahsettiğim psikolojik boyuttan kaynaklanabilir bu. Durum. Aynı zamanda yörük millet tekrar yürümeyi özlüyor da olabilir. Çocukluğumuzda bir başkasına yatılı misafirliğe giderdik. Başka milletlerin gündelik rutininde çok fazla olmayan bu davranış bana Türklerin yirminci yüzyıla sarkmış göç biçimlerinden biri gibi geliyor. Yürümekle ilgili kitapların ilgi görmesini de bu şekilde değerlendirebiliriz.