İnsanın şiir hali
Şiir; mevzun ve mukaffa sözdür. Bu klasik tanım, şiirin düzyazıyla ayrıldığı noktaları ifade etmekte. Ancak bu tanım, modern şiire kadar yeterli kalıyor. Modern şiirin vezni ve kafiyeyi terk ettiği noktada yeni ayrımlar gerekiyor. Bu ayrımları belirlerken klasik tanımın ayrım mantığını devam ettirmek gerektiğini düşünüyorum.
Bu tanımda şiir, düzyazıdan içerik unsurları dışarda bırakılarak ayrılıyor. Çünkü içerik ortak ve değişken paydadır. Yaygın şiir anlayışına göre Halid Ziya düzyazısı, Mehmet Akif şiirinden daha çok şairane içerik taşıyor olabilir. İçeriği ve işlevi gözeten bütün şiir tanımları düzyazıyla aradaki ayrımın yapılması için yetersiz kalıyor.
Şiirle düzyazı arasındaki fark biçimseldir. Tema, imgelem, söyleyiş, mecazın yoğunluğu gibi hiçbir iç unsur şiir ile düzyazı arasındaki ayrım noktasını vermez. Çünkü bütün bunlar düzyazıda da kullanılabilecek unsurlardır. Şiirin faydalandığı ama düzyazının faydalanmadığı hiçbir araç yoktur.
Bu biçimsel fark şiirin dramatik jestini doğuran ifade biçimidir: sözcüklerin alt alta yazılışı. Klasik dönemden kalan son biçimsel ayrımdır bu. Sözlerin alt alta yazılışından da vazgeçildiğinde şiire dair bir işaret kalmaz. Modern şiiri atalarına bağlayan biçimsel devamlılık budur.
Şiir, alt alta yazılan “yükseltilmiş bir sıradan dil”dir.
Şiirin basamaklı yapısı şairi kürsüye çıkaran basamaklardır da aynı zamanda. Ritim, müzik, eda gibi ifadelere sığmayacak bir imkân verir bu yapı şaire: Kürsüde olma hâli.
Mısralı yapı şairi hatiplik mevkiine taşır. İçerikten bağımsız olarak sözün muhataba evrildiği yerdir burası. İster içrek ister dışrak olsun söz ötekine doğrudur.
Yükseltilmiş sıradan dil ifadesindeki yükseklik bu alt alta mısra yapısından da kaynaklanmaktadır. Anlatımcı şiiri bilgece söylenmiş bir söz genişliğine, imgeci şiiri kendini yaprak yaprak kapatan bir belirsizliğe, epiği hamlesine ilerleyen bir harekete taşıyan şiirin basit biçimsel yapısıdır.