İnsan kendi uçurumlarını tanır
Sanki daralmış göğsünü kendi elleriyle yarıp, içinden çıkardığı üryan kalbini dağlara doğrultmuş gibi. Evet, böyledir. Silah gibi elindedir bazen kalbin. Oysa kalbinle dağları tehdit edemezsin. Kalbini dağlara gösterip, düştüğün yerleri, paramparça olduğun yerleri, her seferinde yeniden öldüğün yerleri onlara anlatamazsın. Kimseye anlatamazsın aslında, dağlara, denizlere, yollara, vadilere, sislere... Yağmurlara anlatmak istersin belki, hiç durmadan anlatmak istersin hem de her damlasına ayrı ayrı anlatmak istersin. Ama anlatmaktan vazgeç, zehirli ırmaklar gibi içine akmaktan vazgeç, kalbini dağlara göstermeyi bırak, yankıları duymayı da. Daralmış göğsüne sığacaktır kalbin, kalbin oraya sığar, kalbin yalnızca oraya sığar, kalbin bir tek oraya sığar.
Sisler içinde gezinen ruhun vahşi atların kementleriyle sarılmış, dinginlik kuyusuna yansıyan o kırgın aksini gördün işte. Yaşamak bir hınç gibi üzerine sıçrar bazen, durulanmış kalbinden dinleriz bunları. Hep bitmeyen yücelikler bahşettiğin hayatındaki bütün hesaplaşmalarının nihayet bittiği o anda, yüzyıllardır köhne bir lambanın içinde ruhunu okşayacak şefkatli bir çift el beklemenin anlattığıdır. Ruhun lambadadır. İnsan kendine kalır, saniyeler ya da yüzyıllar boyunca, insan eninde sonunda kendine kalır. Bütün uçsuz bucaksızlıklarının ardında sakladığı kendine, üryanlığına, yalnızlığına kalır. Sislerin örttüğü görkemin karşısında duracaksa, o en güçlü hâli, sükûta ermiş sırrı, sınanmış yalnızlığı durabilir.
İnsan kendi uçurumları tanır. Sarp kayalıkların tepesine tek başına dikildiğinde ufka doğru ne taşıdığını bilir, zamanın terazisinde tartılmaya cesaret edecek kadar adil olmayı öğrenmiştir artık. Dışarıya baktıkça, içeriye doğru anlar. Sisli manzaraların ardında tüm olup bitenlerin söylediği, frak ceketin, bastonun ve rüzgârda savrulan saçların olmasa da aynı. Bulutların üzerinde yolculuk yapan dalgın kâşifin omuzlarından görünen, zirveye dikilmiş bayrağın resmi ya da kazanılmış bir zaferin uğultusu değil.
İnsanın kendisiyle baş başa kalabildiği yer ruhunun zirvesidir, orda bütün manzaralar görkemlidir. İnsan kendi uçurumları tanır.