İlk günden bugüne bir dost: Değirmen
Değirmen, Sanayi Devrimi öncesi en temel ihtiyaçlarından biri olan beslenmenin tamamlayıcısı rolüyle önemli bir yere sahipti. Antik çağlardan itibaren değirmen; insanların buğday, arpa, mısır, çavdar gibi sert tahıl tanelerini ezerek tüketilir hale getirmesine yardımcı oldu. Tarihsel olarak bu süreci insanların ilk tarımsal faaliyetler yapmaya başladığı Neolitik Çağ’a kadar dayandırmak mümkün. İlk olarak el değirmeni şeklinde ortaya çıkan değirmenler, küçük düz kayalarla içi oyuk ve daha büyük olan kayaların arasına buğdayın konup ezilmesi ve una dönüşmesini sağlar. Bu el değirmenini oluşturan taşlara ise öğütme ve eyer taşları adı verilir. İnsanoğlu taşları döndürür durur ta ki farklı enerji kaynakları bulana kadar.
İnsan ve hayvan dışında cansız enerji kaynakları devreye girer. Bunlardan ilk akla gelenler rüzgâr ve su sayesinde dönen değirmenlerdir.
Cansız enerji kaynaklarıyla çalışan ilk değirmenin M. Ö. 2000'li yıllarda Çin Uygarlığında icat edildiği tahmin ediliyor. Su gücünden faydalanılarak icat edilen ilk değirmenin ise M. Ö. 100 yılında Eski Yugoslavya ve Arnavutluk’ta kullanılmaya başlandığı düşünülür. Ancak bu konuya dair yazılı kaynaklara bakıldığında karşımıza dünyanın ilk coğrafyacısı kabul edilen Strabon’un Antik Anadolu Coğrafyası adlı eseri çıkar. Strabon’un verdiği bilgiye göre su gücüyle çalışan ilk değirmen, Anadolu’da Yeşilırmak’ın bir kolu olan Kelkit Çayı üzerine milattan önce 1. yüzyılın sonrasına doğru Kaberia’da inşa edilmiştir. Yazılı kaynaklara göre bilinen bu ilk değirmen Mithridates Krallığı dönemine aittir. Milattan önce 1. yüzyıldan başlayarak milattan sonra 5 ve 6. yüzyıllara kadar olan süreçte gücünden yeterince faydalanılmayan su değirmenleri Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ve Orta Çağ döneminin Avrupa’sında oldukça yaygın bir şekilde kullanılır. Bu uzun süreçte su değirmenlerinin kullanılmamasının sebebi, Orta Çağ’ın başlangıcındaki bilgi seviyesinin yetersizliğidir. Roma İmparatorluğu’nda bu değirmenlerin tavsiye edilmesi ise ancak toprağın pahalılaştığı ve iş gücünün kıtlaştığı dönemde gerçekleşir. Vergi toplayıcılarının kaydettiği bilgilere göre 11. yüzyılın sonlarına doğru yalnızca İngiltere’de 5624 adet değirmen vardır. Avrupa’nın genelinde büyük bir artış görülür.
Yel değirmeni cephesinden bakıldığındaysa bulunan en eski yel değirmeninin milattan sonra 700 ila 900 yıllarında İran’da icat edilmiştir. İlk olarak su pompalamak için kullanılmasının ardından tahıl üretmek için geliştirilir. Bunun yanı sıra tarihsel olarak daha eski bir süreç olan Hz. Ömer’in halifeliğinde (634-644) İranlı bir inşaatçı köle ile arasında geçen konuşma, o dönemde yel değirmeninin kullanıldığını bize gösterir. Meşhur İslam coğrafyacılarından İstahrî’nin Kitâbü’l-Mesâlik ve’l-memâlik adlı eserinde aktardığı bilgiye göre 9. yüzyılda Horasan’da yel değirmenlerinin işletildiği bilinir. Genel kabul de bu tür değirmenlerin Orta Asya ve Orta Doğu’da yaygın olarak kullanıldığı yönündedir. Buna ek olarak su değirmenlerinin de Orta Asya’daki tarihlerini de oldukça geriye götürmek mümkün. Bazı tarihçilere göre su ile çalışan her türlü icatta olduğu gibi su değirmenleri de ilk olarak Çin’de icat edilmiştir. Buradan Ön Asya’ya ve Avrupa’ya yayıldığı kabulü hâkim. Çin’e yakın bir coğrafyada tarih sahnesine çıkan Türklerdeki kullanımına dair ilk bilgileri ise Wang Yen-Te’nin Uygur Seyahatnamesi’nden alırız. Uygurların başkenti Beş-Balık şehrinin etrafının sularla çevrelenecek şekilde düzenlenmiş olduğunu ve bu suların tarlalar ve bahçeler ile değirmenlerin işletilmesinde kullanıldığını belirtir. Buradan yola çıkılarak Türklerin değirmeni ilk kullandıkları zamanın, Uygur Devleti (745-840) dönemi olduğu söylenebilir. Türklerin yaşadıkları coğrafyadaki değirmenlerin çokluğu onları etkin bir şekilde kullandıklarını gösterir.
Çıkış noktası Orta Doğu ve Orta Asya olan yel değirmenlerinin Avrupa’ya gelişi su değirmenlerine göre uzun bir zaman alır. 11. yüzyılda ancak Güney Avrupa’nın bazı bölgelerine ulaşır. Sonrasında özellikle hızlı akan ırmakların bulunmadığı yerlerde yaygınlaşır. Bu süreç Sanayi Devrimi’ne dek sürer. Artık su ve rüzgârın yerini buhar ve motorlar alır. 19. yüzyılın sonlarına kadar inşa edilmelerine rağmen artık yerlerini fabrikalara verirler. Günümüzde tarihsel değeri dolayısıyla özenle korundukları ülkeler hâlâ mevcut. Bunların başında yel değirmenleriyle meşhur olan Hollanda var. 1850 yılına kadar kullanılan 10.000 değirmenden yaklaşık 1000 tanesi hâlâ ayakta.