İki okyanusun paylaştığı şehir: Cape Town
Güney Afrika’nın önde gelen şehirleri arasında yer alanCape Town, Afrika kıtasının engüneyinde bulunur. Şehir, birliman kenti olarak ticaret vesahip olduğu kurumlarla önemlibir merkez olmasının yanında,asıl önemini bir turizm şehriolmasından alır. Masa Dağı’nıneteklerinde kurulan ve AtlasOkyanusu’nun kucakladığı şehir,sahip olduğu doğal çekiciliği ilegerçekten de tarif edilemez güzelliktedir.
Şehir, bu özelliği ve buraya seyahat edenlere sunduğu çok sayıda imkân ile dünya turizm şehirlerinin rahatlıkla ilk sıralarında yer alabilir. Cape Town'da buraya seyahat edenleri unutamayacakları hatıralarla uğurlar. 6 ay kaldığım Cape Town’da, Masa Dağı’na tırmandığım, Stellenbosch kumsalında kendimi Atlas Okyanusu’nun muhteşem suyuna bıraktığım, renkli renkli evleriyle şehrin görülmeye değer yerlerinden biri olan, yaşadığım evin yer aldığı Bo-Kaap’ta, kapımın önüne kadar gelen doğal yaşam hayvanlarını şaşkınlıkla seyrettiğim o günleri nasıl olur da unutabilirim.
Oldukça eskilere uzanan bir tarihe de sahip olan Cape Town’un geçmişi maalesef çok sayıda sömürge devletlerinin isimleriyle doludur. 15. yüzyılın sonlarında Portekizli kâşif Vasco da Gama tarafından keşfedilen ve dünya tarihinde bir kırılma noktası oluşturan Ümit Burnu da Cape Town’un oldukça yakınlarında yer alır. Kimi Avrupa devletlerinin sömürgesi altında kalan Cape Town, son olarak uzunca bir dönem de Britanya’nın kolonisi olur. 300 yıldan fazla bir tarihe sahip olan ve şehrin en eski yapısı olarak günümüze kadar ulaşan Ümit Burnu Kalesi de şehirdeki sömürge dönemindendir. Ayrıca başta Cape Town olmak üzere geniş bir alanda konuşulan "Afrikans" dili de yoğunlukla Felemenkçe olmak üzere sömürge ülkelerinin dillerinden izler taşır.
1994 yılında bağımsızlığını kazanan ülke bu tarihe kadar oldukça zor zamanlardan geçer.
Cape Town’un güzellikleri saymakla bitmez. Gerek Atlas Okyanusu gerek Hint Okyanusu harika kumsallarıyla harika vakit geçirilebilecek yerlerdir. Cape Town bu özelliğiyle iki okyanusa sahip bir şehir olma özelliğine sahiptir. Sadece kumsalda uzanıp da su sporları yapanları seyretmek bile burada başlı başına bir eğlencedir. Şehrin etrafında yer alan Masa Dağı ile Signal Hill tırmanmaya meraklılar için harika imkânlar sunar. Özellikle buraların zirvesinden Atlas Okyanusu ile şehre bakış tarif edilemezdir. Kirstenbosch gibi şehrin botanik bahçeleri ise zengin bitki çeşitliliği ile görülmeye deşer bir başka yerdir. Şehirde görmeye değer çok sayıda müze de bulunur ki bunların şüphesiz en önemlilerinden biri Robben Adası’ndadır. Atlas Okyanusu’nun açıklarında bulunan ve sömürge döneminde uzunca bir müddet hapishane olarak bu ada, Güney Afrika’nın efsanevî lideri Mandela’nın da mahpus olarak yıllarını geçirdiği yerdir.
Cape Town’un önemli turizm noktalarından biri olan Robben Adası günümüzde hapishanesi ile bir müze konumundadır.
Modern yapılarıyla da son derece cazip bir yer olan Cape Town’da, Waterfront belki de en dikkat çekici olanı. Hafta sonları başta olmak üzere, bulduğum her fırsatta gittiğim bu modern ama otantik yerde karşılaştığım konserler ve gösterilerle çok keyifli zaman geçirirdim. Kısaca Cape Town, doğal güzelliğin, modern dünyanın ve sanatın harmanlandığı bir şehir olarak görülmeye değer bir şehirdir. Ayrıca sunu da eklemem gerekir ki, Cape Town’da deniz ürünleri inanılmaz zenginlik arz eder. Bıkılması mümkün olmayan ve belki de ismini ilk defa duyacağınız okyanusun geniş menüsünden bol bol tüketilmesi en doğru tercih olacaktır.