Hiçbir yere gitmiyor çocukluk: Oyuncağın tarihi
Oyuncağın tarihi, insanlığın varoluşundan beri süregelen bir hikâyeyi anlatır. İnsanoğlunun yaratıcılık ve oyun ihtiyacını karşılamak üzere ürettiği ilk oyuncaklar, binlerce yıl öncesine dayanır, insanın hayal gücünü geliştirme aracı olarak kullandığı ilk zamanlara şahitlik eder. Zaman ilerledikçe sadece şekil ve biçim değiştiren oyuncak farklı kültürlere, dönemlere ve malzemelere uyum sağlar. Dönüşür ve dönüştürür.
Tarih öncesi zamanlarda insanlar yaşamlarını avcılık ve toplayıcılıkla geçirdikleri ve tüm zamanlarını, kendilerini doğanın vahşiliğinden korumakla geçirdikleri için günümüzdeki gibi rahat, eğlenceli ve boş bir zaman kavramları yoktu. Bu sebeple tarih sahnesinde öncelikle oyundan ziyade dinsel anlamlar içeren duvar resimleriyle karşılaşırız.
Arkeologların yaptığı çalışmalar, bugün bilinen pek çok oyunun oldukça eski çağlarda da bilindiğini kanıtlar. Bunlardan ilki, koyun ve keçi gibi hayvanların arka ayak diz bölgesinden çıkan “aşık” adı verilen kemiklerle yapılan oyuncaklardır. Bu oyuncaklara taşları da dâhil edebiliriz. Taş ve aşıkla oynanan oyunları gösteren en eski heykellerden biri British Museum’da bulunan M.Ö. 800’lü yıllara ait topraktan yapılmış bir heykeldir. Heykel, iki kızı aşık oynarken göstermektedir.
M.Ö. 2600’lü yıllara ait Mısır’da Ak-hor mezarında bulunan duvar resminde ise bir kız, el vuruşma oyunu oynarken gösterilmektedir.
Eski Mısır’da bulunan Orta Krallık Dönemi duvar resimlerinde ise oyun tahtası üzerinde oynanan oyunlar ve sıçrama oyunları gösterilmektedir.
Yine Mısır’da M.Ö. 1300’lü yıllara ait olan, günümüzde satranç olarak bilinen oyunun atası olan senet oyunu tahtası ve taşları bulunmuştur. Aynı döneme ait mezar resimlerinde Firavun’un, eşi ile senet oyunu oynadığı da görülmektedir. Mısır mezarları daha birçok oyuncak kalıntısına ev sahipliği yapar. Bunların başında bebekler gelir. Çoğunlukla büyü için kullanılan bebekleri içine tohum doldurulmuş çıngıraklar, pişmiş topraktan yapılmış küçük bebek ve hayvanlar, tekerlekli küçük at heykelleri takip eder.
Yunan uygarlığına bakıldığında ise beden gelişimi, oyun ve spor oldukça önemli bir yere sahipti. Bu sebeple çocuklar oyun oynamaları için teşvik edilirdi. Döneme ait birçok resimde ve arkeolojik kalıntıda çocukların pişmiş kilden yapılmış oyuncak bebeklere, sopayla yürütülen çemberlere, topaçlara sahip oldukları ve top kullanarak oyun oynadıkları görülür.
M.Ö. 500’lü yıllarda, çömlekçilik sanatının gelişmesiyle, Antik Yunan’da oyuncak amaçlı kullanılan topaçların üzerine şekiller, işlemeler yapıldığı görülmektedir. Bu topaçlar oyunun yanı sıra dinsel amaçlı olarak da kullanılmıştır.
Roma uygarlığının miraslarından biri olan Efes harabelerinde ise 2000 yıl öncesine ait üçtaş ve dokuztaş oynanan yerler olduğu tespit edilmiştir. Romalı çocukların bilyelerle(- misket) oynadıkları da yine araştırmalarda görülmektedir.
Mezopotamya, Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarında oyuncakların ve oyun kültürünün birbirlerine benzer özelliklerdedir. Ancak Roma Döneminden sonra yaşam standartları düşmeye başlamış, yaşam daha çok çalışmaya ve savaşa yönelir. Bu yüzden çocuklar ailelerine yardım etmek için çalışmak zorunda kalmışlardır.
Böylece Orta Çağ’ın karanlık atmosferi oyunu ve oyuncakları arka plana atar. Öyle ki binlerce yıldır oynanan top oyunları, yararsız bir uğraş olarak görülerek oynanması krallarca yasaklanmıştır. Dönemin sosyo-ekonomik olarak daha iyi durumda olan burjuva çocukları bilboke denilen ahşap bir oyuncakla oynamış, buna karşılık işçi çocukları kilden yapılmış küçük şövalye figürleriyle, ağaçtan yapılmış küçük oyuncaklarla ve bezden yapılmış sıradan bebeklerle oynamışlardır. Orta Çağ, aynı zamanda kukla oyunları için kullanılan ipli bebeklerin yaygın olarak kullanıldığı dönem olmuştur.
16. ve 17. yüzyıllarda günümüzün de en popüler oyuncaklardan biri olan bebek evleri ortaya çıkar, 18. yüzyılda daha da gelişen bebek evleri Avrupa’da soyluların konaklarında ve saraylarda kendine yer bulur. Döneminin en dikkat çekici oyuncağıdır ve farklı kültürlerde farklı şekiller almasıyla zamanına ışık tutar.
Gelişen teknoloji ve değişen kültürel normlar, oyuncakların tasarımını, işlevini ve kullanımını sürekli olarak dönüştürse de oyuncak her önemli bir rol oynar. İnsanların tarih boyunca oyunu ve oyuncakları keşfetme arzusunu yansıtır, zamanın izlerini taşır. Ve insan her zaman yeni ve heyecan verici oyuncağın peşinde koşmaya ve oyunun büyülü dünyasında kaybolmaya devam eder.