Her şeye ramen hayatta kalan bir şehir: Ohri
Benim dünyamda Balkanlarınen güzel üç şehrindenbiridir Ohri. 1979 yılındaOhri Gölü, UNESCO tarafından“Dünya Tabiât veKültür Mirası Listesi”ne dahiledildi. Bu karar, turizminartması ve Ohri’nin dahaçok tanınmasına sebepoldu. İlk çağlarda Lihnidosismini taşıyan Ohri şehri, Adriyatik’ten Selanik yoluyla İstanbul’akadar uzanan bir ticari-askeri yol olan Via Egnatia’nın neredeysetam ortasında önemli bir stratejik mevkiiydi. M.Ö. 148’de Romalılarşehre hâkim olmuştu. Ohri’ye gelen Aziz (Sveti) Kril ve Metodi’ninöğrencileri Aziz Kliment ve Aziz Naum’un gayretleriyle kasabadakiSlavlar, Ortodoks mezhebine girmişlerdi. 976-1018 yılları arasındaBatı Bulgar İmparatorluğu’nun başkenti olan şehir, 1018 yılında artıkBizans hâkimiyetindeydi.
Ohri şehri, I. Murad zamanında 1385 yılında Çandarlı Hayreddin Paşa tarafından, Osmanlı Devleti sınırlarına katılmıştır. Manastır Vilayeti’ne bağlı bir sancak merkezi yapılan Ohri, Arnavutluk’un fethi için düzenlenen harekâtlarda üs olarak kullanılmıştır. 1530 yılında şehirde 29 mahallede, 93 Müslüman ve 528 Hristiyan hanesi mevcuttu. Balkan Harbi’nde, 22 Kasım 1912’de Sırbistan Krallığı birlikleri şehri ele geçirdi ve 527 yıllık Osmanlı hâkimiyeti sona erdi. Şehrin dahil olduğu devlet 1929’da Yugoslavya Krallığı adını aldı. 1946-1991 arasında sosyalist yönetimle, Yugoslavya Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içinde kalan Ohri, ülkenin turizm gelirlerine en çok katkı yapan bir merkezlerden biri oldu. 1991 yılında Makedonya Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. Komşusu Yunanistan’ın uzlaşmaz tavrı sebebiyle ülkenin ismi 2019’da Kuzey Makedonya Cumhuriyeti olarak değiştirildi.
Yaklaşık iki milyon nüfusa sahip Makedonya’nın âdeta bir dünya cenneti köşesi olan Ohri Gölü’nün toplam 87 km. olan kıyı uzunluğunun 56 km’si Makedonya, 31 km’si ise Arnavutluk toprağıdır. 2002 sayımına göre Ohri’nin nüfusu 55.749’dır. Etnik dağılım: 47.344 Makedon, 2.962 Arnavut, 2.268 Türk ve 3.175 kişi diğer etnik unsurlara mensuptur.
10. yüzyıl sonlarında bağımsız Ohri Ortodoks Patrikliği kurulmuştu. 1767’den sonra Ohri Hristiyanları İstanbul’daki Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlandı. 1967’ye gelindiğinde ise Makedon Ortodoks Kilisesi, bu sefer Sırp Ortodoks Kilisesi’nden ayrılıp bağımsızlığını ilan etti. Günümüzde şehrin yüzde 85’i Hristiyan’dır. Rumeli’den Türkiye’ye yönelik göçlerden sonra şehirde yaklaşık yüzde 15 civarında Müslüman kalmıştır.
Ohri Kalesi eşsiz göl ve dağ manzarası yanında şehre tepeden bakan en güzel noktalarındandır. Sveti Naum Manastırı, Ayasofya Kilisesi, Sveti Yovan Kaneo Kilisesi, dar sokaklarındaki tarihi evleri ama özellikle Robev Evi gezilmeye değer. Osmanlı’dan kalan medeniyet izlerimiz Ohri Çarsısı, Pir Muhammed Hayati Tekkesi Ali Paşa Camii ve diğer camiler ise Rumeli şivesiyle konuşulan Türkçesiyle, şehrin bizden olan taraflarını size hatırlatacak. Göl kenarında kuğular eşliğinde gün batımını izlemek veya bir tekne turu, sizi Ohri’ye âşık edecek...
Göl kenarındaki veya Tarihi Çınaraltı yakınlarındaki lokantalarında kiremitte fasulye, eşsiz lezzette köfte ve böreklerinin tadına bakmadan şehirden ayrılmayın. Ama uzunluğu 76 cm, ağırlığı 6.490 grama kadar çıkan ve avlanması yasak olan Ohri alabalığını, lokantalarda buldunuz mu hiç kaçırmayın, derim. Ohri Gölü’nde çeşit çeşit balıklar var; ancak bunlar arasında 7 tür var ki bunlar dünyada sadece Ohri Gölü’nde yaşıyor. Sevilen ve ekonomik değeri olan diğer çeşitler arasında belvitsa, krap (sazan balığı) ve yılan balığı en lezzetli balıklardır.
Ohri’de üretilen inci, dünya çapında meşhurdur ve bildiğiniz incilere benzemez ve dünyanın hiçbir yerinde bulunmaz. Çünkü bildiğiniz inciler gibi istiridyelerden çıkarılmaz. Ohri’nin incisi, yalnızca Ohri Gölü’nde yetişen “Plaşitza” adlı bir balığın pullarından yapılmaktadır.
Bir aralar Ohri Havaalanı’na İstanbul’dan direkt seferler başlamıştı. Ancak maalesef şimdi yok. Bazı Avrupa şehirlerinden Ohri’ye özellikle yazın charter seferleri düzenleniyor. Yine de bu güzel şehre, Üsküp Havaalanında indikten sonra üç saatlik bir karayolu yolculuğuyla ulaşabilirsiniz. Ohri anlatmakla bitmez ama iyi bir gezgin olduğumuzdan yazımızı Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi’nin, Ohri notlarıyla bitirelim:
- “Gölün her tarafı gayet bakımlı güzel çiftlikler ile süslüdür. Göldeki çeşit çeşit balıklar, başka göllerde görülmez. Özellikle yılan balığının misk ü amber gibi bir güzel bir kokusu vardır. Gayet yağlı ve taze olanları defne yaprağıyla kebap yapılıp yenirse, yiyenin bedenine o kadar kuvvet verir ki, ehliyle güreş yapsa, beş altı kere yenip altına alır ve üstünlük kurar. Çarşısında 150 dükkânı, 7 adet mükellef ve müzeyyen irfan ocağı kahvehaneleri vardır. Genellikle çeşmeleri yoktur, çünkü ahali göl suyu gibi güzel bir su varken çeşmeye ihtiyaç duymamaktadır. 9 çeşit ayvasından ve 24 çeşit armudundan, Bey armudu en sulu ve leziz olanıdır. Lakin zalim şehrin meyvaları bir yerden bir yere hediye götürülemez, çabuk bozulur. Bu şehrin önde gelenleri kış geceleri birbirlerine öyle ziyafetler verirler ki, bir ikram edilen lezzet, diğer birinin evinde yenmez. Hele tatlı ve hoşafları çoktur. Hatta Ohrizâde’nin verdiği ziyafette 26 çeşit hoşaf içmekten neredeyse şehid oluyordum”.
Ahh Çelebi yine güldürdün bizi. Günümüzde hiçbir Ohrili bize 26 çeşit hoşaf veremez. Ancak şehrin insanları güleryüz, Rumeli misafirperverliği, eşsiz lezzetleri ve hâlâ bozulmamış tabiatıyla sizi kendisine hayran bıraktırır, emin olun.