Güney Amerika'nın kan damarları: Amazonlar
Güney Amerika seyahatiniplanlamaya başladığımda;gezginlerin zirvesi "MachuPicchu", Dünyanınaynası "Uyuni" kadar çokgörmek istediğim biryer daha vardı, GüneyAmerika’yı kan damarlarıgibi sarıp sarmalayan,besleyen, Amazonlar!
Amazon Nehri, Nil Nehri ile birlikte dünyanın en uzun nehirlerinden biri. Peru’daki And Dağları’nda 5000 metrelerde doğan nehir, Brezilya’da Atlas Okyanusu’na dökülüyor. Doğu-Batı doğrultusunda uzanan nehir, Peru, Kolombiya, Bolivya, Ekvator, Venezuela, Brezilya topraklarından geçiyor. Uzun ve geniş kollarıyla adeta Güney Amerika’yı besliyor bu bereketli nehir.
Güney Amerika seyahat planıma geri dönecek olursak; Amazonlar’a gitmek için hem süre hem de maliyet açısından beni en az zorlayacak, aynı zamanda Amazon’un bütün güzelliklerini görebileceğim bir yer aradım. Sonuçta, Bolivya’dan Amazonlar’a girmeye karar verdim.
Amazonlara yolculuk
Bolivya’nın başkenti La Paz’da kaldığım hostelden sabah çok erken saatte Rurrenebaque şehrine uçmak için ayrıldığımda kendimi bir belgeselin içine attığımdan henüz haberim yoktu. Sabah o kadar erken saatte çıkmıştım ki hostelden, La Paz’ın zaten çok iç açıcı olmayan havası, iyice karanlık ve puslu görünüyordu. Havaalanına vardığımda hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı.
Uçağın kalkacağı kapıda beklemeye başladım. Benimle birlikte bekleyen çok az insan olması biraz şüphe uyandırdı. Birkaç kez kapıdaki görevlilere kapının doğru kapı olup olmadığını sorduktan sonra, biraz endişe içinde beklemeye devam ettim. Kalkış saati gelmiş, geçiyordu ve ne bir bilgilendirme ne de bir hareket vardı kapıda. Sonra birden adımın çağrıldığını duydum, kapıda az önce soru sorduğum görevli "nerede kaldığımı, beni beklediklerini, uçağın kalkmak üzere olduğunu ve koşmam gerektiğini söyledi". "Beş dakika önce sordum size" demek istedim ama tartışmak için zaman yoktu. Görevlinin beni yönlendirdiği yere baktığımda ise minicik, ufacık, tefecik, içi dolu turşucuk bir uçak gördüm. 20 kişilik bir pırpırla La Paz’ı çevreleyen 5000 metrenin üstündeki yükseklikteki zirvelerin arasından havalandık. "Bu uçak bizi Amazonlar’a götürür mü?" diye düşünürken bir saat geçmeden aralanan bulutların arasından Güney Amerika’nın can damarları olan nehri görmek, hayatımda yaşadığım en özel anlardan biriydi.
O minik uçak, bizi yine minik bir kulübeden ibaret olan havaalanına indirdi. İşte o andan sonra ancak belgesellerde izleyebileceğimi düşündüğüm bir yolculuk başladı.
Amazonlarda Pampas turu
Rurrenebaque şehri, Bolivya’nın Amazonlara açılan kapısı. Bolivya’nın neredeyse yarısını kaplayan yağmur ormanlarının da giriş kapısı aynı zamanda. Rurrenebaque’de zaman kaybetmeden, orada tanıştığımız 4 kişilik ekibimizle uzun, bozuk, tozlu bir yola çıktık. Hedefimiz Amazon! Pampas, Güney Amerika’da otluk steplere verilen isim. Bu turun adı da bu nedenle Pampas Turu olmuş. Steplerde anakon yılanı peşinde dolaşmak da tura dahil.
Bizim uzun olduğunu düşündüğümüz araç yolculuğunun sonunda, sonunda Amazon’un kollarından birine kavuştuk. Yolumuzun bundan sonraki kısmı nehirde ahşap teknelerle devam edecek.
Pampas bot turu
Bu bot yolculuğu belgeselin içine bizi iyice alıyor. Nehir kıyısındaki ağaçlarda maymunlar, sudaki timsahlar, çeşitlerini hatırlamakta zorlandığım rengarenk kuşlar, sazlıklar, balıklar… Yol arkadaşlarım bir İsveçli, bir Alman, bir Hollandalı, bir de ben. Hepimizin ağzı açık etrafı izliyoruz. Henüz yeni tanıştığımız için herkes biraz mesafeli, şaşkınlığını gizlemeye çalışıyor.
Hayatımda ilk kez gördüğüm tonton kocaman bir fareye benzeyen Kapibara, sazlıkların arasında timsahlara yakalanmadan beslenmenin derdinde. Bir şehir timsah olan kaymanlar nehir kıyısında güneşleniyor. Bütün bunlar gerçek mi?
Amazonların laneti
Her şey çok mu mükemmeldi? Ne yazık ki değildi. Bu kadar bitki ve suyun olduğu yerde tabii ki milyonlarca sivrisinek bizi bekliyordu. Yatakların hepsinde cibinlik var, yemek alanı dahil her yer kapalı sineklerden korunmak için.
Mutlaka uzun kollu ve bacaklarınızı tamamen kapatacak kıyafetler giymeli, mümkünse sineklerin daha az tercih ettiği beyaz veya açık renkte giysiler tercih etmeli, açıkta kalan her yerinize sinek kovucu sıkmalı ve gelmeden önce gereken aşılarınızı tamamlamanız gerekiyor.
Bütün bu önlemlere rağmen, o sinekler sizi ısıracak arkadaş, kaçış yok.
Pirana avı
Avlanmayı hiçbir zaman spor olarak görmemişimdir. Bir canlının canını hobi olarak almak, anlayabileceğim bir şey değil. "Pirana avına gideceğiz" dediklerinde önce gitmek istemedim. "Avladıklarımızı yiyeceğiz, hobi için avlamıyoruz, beslenmek için avlıyoruz" açıklamasıyla ikna olup yola koyuldum, yeniden bindik botumuza. Pirana avından çok piranaları görmeye giderken geçtiğimiz yerler benim daha fazla ilgimi çekiyordu. Pirana avlama konusunda pek başarılı olamadık, çünkü oranın yerlileri nasıl avlanıyorsa bize de o yöntemi öğretmeye çalıştılar. Yerliler kendi geliştirdikleri tekniklerine çok hâkimken, bizim yarım saatte işi çözmemiz zordu tabii. Nitekim pirana avından elimiz boş dönsek de muhteşem manzaralar benim karnımı doyurmuştu zaten.
Pempe yunuslarla yüzme
Amazonlara özgü tatlı suda yaşayan pembe yunuslar, bu bölgenin en popüler hayvanlarından. Yunus tatlılığı denen şey Amazon yunuslarında da mevcut, sonuna kadar. Bir de rehberimiz yunusların olduğu yere timsah gelmez deyince, 4 kişilik grubumuzun ben dahil üç kişisi, kendimizi Amazon’un çamurlu sularına bıraktık. Biz yaklaşmaya çalıştıkça yunuslar kaçtı, yunuslar kaçarken de timsahlar yaklaştı. Şimdi düşününce hangi akla hizmet o içini görmediğim çamurlu suya yunusların peşinden atladığıma inanamıyorum. Ama o an yunuslarla doğal ortamlarında yan yana yüzme fikri oldukça güzel gelmişti.
Anakonda gözlemi
Amazonlar insanın akıl sınırlarını gerçekten zorluyor. Normal şartlarda "kesinlikle yapmam" diyeceğiniz şeyleri yaparken buluveriyorsunuz kendinizi. Sabah gün doğmadan uyanıp dizimize kadar çizmelerimizi giyip bozkırda anakonda bulmaya çalışmak da bunlardan biri oldu. Uzunluğu 8-10 metreyi bulabilen dünyanın en uzun ve büyük yılan cinsinin insan yediğine dair bulgu olmaması tek tesellimiz. Bozkırda sivrisinekler bizi yeme peşindeyken uzun bir yürüyüş yapıp anakonda aradık, şansımız veya şanssızlığımız mı demeliyim emin olamadım, göremedik. Amazonlarda sabah yürüyüşü, doğa uyanırken etrafı izlemek, kapibara ailesinin suya gidişini seyretmek yanımıza kâr, cebimize anı olarak kaldı.
Gece timsah gözlemi
Amazonlara neden geliyoruz? Vahşi hayatı belgeseller yerine, yerinde izlemek için geliyoruz. Aligator cinsi timsahların avlanmasını izlemek için bu kez gece yola çıkıyoruz. Çünkü aligatörler gündüz dinlenip gece avlanıyorlar. Zifiri karanlık nehirde, yine ahşap botumuzla ilerliyoruz. Bu aligatörler bizi av olarak görüp bota saldırsa devrilmemiz an meselesi. Ancak benim gittiğim mevsim sulak dönem ve etrafta hayvan çeşitliliği bol olduğu için bu iri timsahlar insanlara tenezzül etmiyorlarmış. Besin zincirlerinde aslında yerimiz yok, ancak çok az kalırlarsa saldırıyorlarmış. Gece zifiri karanlıkta suya tutulan fenerler sayesinde aligatörlerin dikey gözbebeklerinin parlamasını net olarak görüyör ve ürperiyoruz. Onlar ise gece iyi gördüklerinden sakince avlarına yaklaşıyorlar. Burası Amazonlar ve bu vahşi olay burada her gün yaşanan sıradan bir olay aslında.
Güney Amerika’nın can ve kan damarları Amazonlar’ı görmek herkesin hayatında bir kez deneyimlemesi gereken bir macera. Bir daha pembe yunus, pirana, kapibara, anakonda, aligatör görme şansını nerede bulacaksınız ki?