Grafiti sanatçısı Ulaş Çelik: 'Sokaktan aldığımızı sokağa geri veriyoruz'
Son aylarda İstanbul’un muhtelif bölgelerinin duvarlarında birbirinden güzel grafitiler görüyoruz. Bu çalışmaların en çok dikkat çeken özellikleriyse aynı imzayı taşıyor olması. Yani “Boyalı Eller”… Kısa bir araştırmanın ardından grafiti dünyasında “Mateman” ve “Boyallı Eller Ulaş” olarak nam salmış, genç bir adamın kurucusu olduğu Türkiye’nin ilk grafiti ajansı çıkıyor karşımıza… İşte yıllar önce sokakta grafiti yaptığı için mahalleli tarafından kovalanan Ulaş Çelik’in ve Boyalı Eller’in hikâyesi…
Grafiti hayatınıza nasıl girdi?
1990 İstanbul doğumluyum.Güngören sokaklarında geçti çocukluğum. O yıllarda rap müzik ve Hip Hop kültürü ilgimi çekiyordu. Ama sonra grafiti ile tanıştım, çok etkilendim ve hayatımın seyri değişti. Mahalleme kaçak şekilde yapılan “Vatan” yazılı grafiti çalışmasını gördüğümde iz bırakmam gerektiğine karar verdim. O an benim için büyüleyiciydi ama bulunduğum çevreye göre çok çok radikal bir karardı. Zamanla kendimi geliştirmeye ve bu işi profesyonel olarak yapmaya başladım.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Bana kalırsa adrenali bol, dolu dolu geçen bir çocukluk… Ama dışarıdan bakan bir göze göre tehlikeli bir çocukluktu…
O zaman biraz yaramaz bir çocuktunuz…
Serseri bir çocuk değildim ama uslu bir çocuk da değildim. Açıkçası arka sokaklarda büyüyorsanız, gelecek için çok fazla umudunuz olmaz. Etrafınızda pek de güzel sayılabilecek rol modeller olmayabilir. Yaşadığım ve başkalarının da yaşadığını düşündüğüm en büyük problem budur diyebilirim. Şükürler olsun ki ben önce Hip Hop kültürüyle, sonra da grafitiyle tanıştım.
Bildiğim kadarıyla grafiti yapmaya başladığınızda başınız epey ağrımış. Güngören’in mahalle sakinleri sizi kovalamış.
Sprey temin edebildiğimiz her zaman geceleri sokağa düşer, sabaha kadar bütün Güngören çevresini boyardık. Grafitiyi illegal diye tabir edilen biçimde yaptığımız ve giyim tarzımızda alışılmışın dışında olduğu için önceleri insanlar bizim yaptığımız çalışmaları anlamadı.
Bizi siyasi veya satanist zanneden ya da duvarlarını-kepenklerini izin almadan boyadığımız için aşırı tepki göstermek isteyen çok fazla insanla ve devlet görevlisiyle karşı karşıya kaldık. Başlarda kaçtık ama sonra kaçmaktan usandık. Kalabalık gezerek bu probleme kendi çapımızda bir çözüm bulduk.
Peki, insanların grafitiye olan önyargısını nasıl kırdınız?
Belediyeden “Size duvar ve sprey verelim, orayı boyayın” diye bir teklifle geldi. Bu da işimizi kolaylaştırdı. İlk etapta insanların daha kolay algılayabileceği çalışmalar gerçekleştirdik. Zamanla insanlar grafitinin kötü bir şey olmadığını anladılar. En önemlisi de bol bol sosyal sorumluluk projesi hayata geçirip 2006’dan beri yer aldığımız ulusal basın kuruşlarında derdimizi anlatarak önce kendi mahallemize sonra bütün Türkiye’ye bu sanat dalını doğru şekilde anlatma şansı yakaladık.
Topluma faydalı işler yapıyoruz.
Grafiti senin ilgini çekti. Peki, bunu iş olarak yapma fikri nasıl meydana geldi?
Çok ufaktık ve sprey temin edebilecek mali durumumuz pek olmuyordu. Olanaksızlıklar ve içinde bulunduğumuz ruh hali bize sprey temin etmenin farklı farklı yönlerini öğretti. Belediyenin sihirli değneğinin dokunmasıyla birlikte bir anda ulusal basın bize geniş yer verdi ve işletmelerden irili ufaklı talepler almaya başladık.
Benim başka alanlarda aşırı potansiyelim olmasına rağmen grafiti sanatında çok da fazla yetenek potansiyeli taşımıyordum. Gelen talepleri benden yetenekli olduğunu düşündüğüm arkadaşları yanıma alıp parayı bölüştürerek değerlendirmeyi başladım. Güzel çalışmalara imza attıkça kulaktan kulağa yayılmaya başladık. Netice de çalışma yaptığımız her işletme bizim showroom’umumuz haline geldi.
2010 senesine geldiğimizde yaptığımız projeleri profesyonel bir hizmet çizgisine taşımaya karar verip Türkiye’nin ilk grafiti ajansından biri olan “Boyalı Eller” projesini hayata geçirdim. Boyalı Eller olarak yetenekli ve gelecek vaat eden ya da kendini ispatlamış sanatçı arkadaşları bünyemizde toplayıp büyük firmalar ve kamu kuruluşlarıyla geliştirdiğim projeler sayesinde hem bu sanattan hayatımızı geçindirecek hem de Türk grafiti sanatının ve sanatçılarının gelişimine katkı sağlıyoruz.
Ayrıca kendi bireysel sanat projelerimizi rahatça finanse edebilmiş kalanıyla da güzel örnek projelere imza atarak alttan gelen kardeşlerimize örnek olup topluma faydalı işler yapıyoruz.
Okmeydanı Çocuk Acil Birimi, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi yerleri boyadınız. Son olarak da İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Onkoloji bölümünü boyadınız. Sosyal sorumluluk projelerinde sizi hep görüyoruz. Çocuk esirgeme kurumunda ya da hastanede grafitiye karşı çocuklar nasıl tepkiler veriyorlar?
Ben şahsen çocukluğumda problemli bir yöne doğru giderken edinebildiğim oyuncak sayesinde kendime, çevreme ve topluma faydalı bir insan haline geldim.
Ağaç yaşken eğilir…
Bu yüzden sosyal çalışmalarımız genellikle çocuklara yönelik oluyor. Eskiden grafiti alt kültür olarak kabul edilirdi, günümüzdeyse popüler kültür akımı haline geldi. İnovasyonun bu denli önemli olduğu bir zamanda biz de sokağın rengini olabilecek en uç noktalara taşıyıp bazen hastanedeki lösemili kardeşlerimize moral, bazen sokaktaki kardeşlerimize başka bir yol umudu olmaya çalışıyoruz.
Grafiti-rap gibi akımlar genç kardeşlerimizin kendini ifade edebileceği müthiş enstrümanlar bence… Çalışma yaptığımız yerlerde minik kardeşlerimiz bizi süper kahramanlar gibi görüyorlar. Onlara olumlu anlamda feyz vermek bizim için, sokaktan aldığımızı sokağa geri vermek anlamına geliyor.
İnsanların kötü gözle baktığı grafitinin şimdi ilgi görmesini nasıl karşılıyorsun?
Beni ilgi görmesinden ziyade itibar görmesi heyecanlandırıyor. Grafiti üzerindeki Instagram etkisi, sanatçılarının işleriyle değil de bireysel olarak öne çıkma çabaları ve gördükleri rock yıldızı muamelesiyse beni tedirgin ediyor açıkçası. Popüler kültür dev bir öğütücü gibi çabuk tüketir ve işi bittiğinde “sıradaki der”, yoluna devam eder. Arka sokaklara emek verip ustalaşan isimlerinse daima kalıcı olacağını düşünüyorum.
Elinde olsa nereye grafiti yapmak isterdin?
İsrail ile Gazze arasındaki utanç duvarını çalışmalarımla yıkmayı çok isterdim...
Askeri müze, hastane, pek çok şehirde sizin imzanız var. Seni en çok etkileyen işiniz hangisi oldu?
Beni en çok etkileyen 3 projemiz var. İlki birkaç sene önce Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda gerçekleştirdiğimiz çalışmadan sonra komutanlarımızın bize düzenlediği sürpriz ödül merasimi… Bir tören olacağından haberimiz yoktu gittiğimiz de onlarca üst rütbeli komutanımızı yaptığımız dev çalışmanın önünde gördüğümüzde heyecandan elimiz ayağımız boşalmıştı, askerlerimiz “Bo-ya-lı el-ler” diye selam vermişti.
Birkaç sene evvelinde kolluk kuvvetleri bizi kovalarken geldiğimiz nokta beni en çok yaşadığımız onlarca özel andan en çarpıcı olanıydı. Bir de 4 bölüm boyunca canlı yayında Beyaz Show’u boyamıştık, son bölüm doğum günüme denk gelmişti. Sanırım o da unutamayacağım bir gündü.
Son olarak Eyüp Çocuk Yurdunu minik kardeşlerimiz için tekrar ve daha büyük bir kadroyla boyamaya gittiğimizde 2 sene önceki turumuzda tanıştığım bir minik kardeşim geleceğimizi öğrenince çok mutlu olup resim yapmış, yaptığı resmi kapıda bana hediye etmişti. Gözlerinde gördüğüm parıltı Kaşıkçı Elması’ndan daha parlaktı. Ruhuna dokunabilmiş olmak ise hayatımın en anlamlı eylemlerinden biri, ödüllerin en büyüğü olmuştu benim için.