Gökyüzünün çatısı: Kubbenin doğuşu
O her yerden gördüğümüz kubbelerin anlamlarını ve hikâyesini hiç düşündük mü? Hakkında çok geniş bir bilgi havuzu olsa da hikâyesini gelin bu yazıda tanımaya çalışalım. Kubbe kelimesi Arapça “kubba”dan dilimize geçmiş. Sözlükte “yarım küre biçiminde olan ve yapıyı örten dam” diye tanımlanır. İngilizceye ise Yunanca ve Latincede “domus (ev)” kelimesinden türeyerek geçmiştir.
İlk kubbenin ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmese de en erken tarihli kubbeye 1965 yılında Ukrayna’nın Mezhyrich kentinde rastlanır. M.Ö 15.000’li yıllarına ait olduğu düşünülen bu yapı, Mamut dişleri ve kemiklerinden yapılmış oldukça ilginç bir barınaktır. Kullanılan teknik ve estetik açıdan gösterilen özen sayesinde o dönemde kullanılan evlerin en güzel örneklerinden biri sayılır.
Bildiğimiz şekliyle kubbenin mimaride kullanılmaya başlanması dünyada tek bir noktada gerçekleşmez. Neredeyse tüm kültürlerde yaygındır. Mezopotamya’nın erken dönemlerinde kubbe bilinmektedir. Örneğin Arpaçiya’da bulunan M.Ö 6000 olarak tarihlenen yapının, kerpiç ve taşlarla örülmüş bir kubbeye sahip olduğu düşünülür. Yine milattan önce ilk bin yılda hem Batı’da hem de Çin’de kubbenin varlığına rastlanır.
Ege ve Akdeniz çevresinde M.Ö 1500-1200 tarihlerinde sadece burada rastlanan Miken kubbeli mezarları da kubbe için önemli gelişmelerden biri olarak kayda geçer. 19. yüzyılın ikinci yarısında Yunanistan’da keşfedilen Atreus'un Hazine Binası M.Ö 1250’de inşa edilmesi ve 14,50 metre olan çapıyla yapıldığı dönem için oldukça dikkat çekicidir. Yukarı çıktıkça daralan taş halkalarla yapılan bu kubbeler Batı sanatında Roma çağının sonuna kadar yoğun biçimde kullanılır ve bu türe “yalancı kubbe” adı verilir. Kubbenin dönüm noktası ise Roma’daki Pantheon ile yaşanır. Antik Roma’nın tüm tanrıları için inşa edilen tapınak M.S 125 yılında açılır. Kubbe günümüzde dahi desteksiz inşa edilen en büyük kubbe olma özelliğini yitirmez. 43,40 metre çapıyla bu devasa kubbe adeta Hristiyanlığın yayılmasından hemen önce tek tanrılı inanç sistemine hazırlık niteliğindedir. Bu kadar büyük bir kubbenin betondan yapılması günümüz teknolojisiyle symbolbile açıklanamaz. Kubbe, İtalyancaya güzel bir deyim kazandırır: “Dimmi il Pantheon non la rotonda” yani “Bana kubbe deme, Pantheon de.” Bir şeyi doğrudan değil de dolaylı anlatanlar için bu ifade kullanılır. Aynı zamanda İtalya, dünya üzerindeki en büyük tuğla kubbeyi de bünyesinde bulundurur. Filippo Brunelleschi, 1420-1436 yılları arasında Rönesans’ın ilk önemli mimarlık ürünlerinden biri olan Floransa Katedrali’ne devasa bir kubbe inşa eder. 45 metre çapındaki iç kubbenin kasnaklarla desteklenmesiyle kubbe, 55 metre çapına çıkar. Yüksekliği ise 114 metreyi bulur. Brunelleschi’nin yaptığı bu devasa kubbe Antik Çağ kubbelerini bile gölgede bırakır.
Kubbelerin sembolik kullanımı konusunda çalışmalar yapan Earl Baldwin Smith’e göre Taş Devri sonlarında mezarların kubbe şeklinde yapılmasının sebebi ataların kopya edilmesidir. Helenistik Dönem ve Roma Uygarlığına gelindiğindeyse kubbe, geleneksel mezarlık sembolü haline gelir. Aynı zamanda Antik Pers ve Roma dünyasında kubbenin gökle ilişkilendirildiği görülür. Dörtgen bir mimarinin üzerine yerleştirilen daire geometrik bir sembolizm ortaya çıkararak sonsuzluğu, mükemmelliği ve gökleri temsil eder. Üzerine yerleştirildiği dörtgen mimari ise dünyadır.
Benzer şekilde Hristiyanlık döneminde de kubbenin göğü temsil etmesi, en önde gelen sembollerden olur. Doğu mimarisinde ise Türkler, kubbe sembolizmini yoğun biçimde kullanır. Türk kubbesi olarak adlandırılan ev veya yurtların kubbe biçiminde olması; gökyüzü, hükümranlık ve kozmik sembollerle bağlantı kurulmasıyla ilgilidir. Sanat tarihçisi Josef Strzygowski’ye göre gök kubbeyi temsil eden Türk kubbesi (topak ev) Orta ve Ön Asya’dan bütün dünyaya yayılan kubbe mimarisinin menşeidir ve Mezopotamya’nın kubbeli evleriyle İran ve Anadolu’nun kümbetleri birer kâgir Türk çadırından başka bir şey değildir. Türklerin bu geleneği İslam’ın kabulünden sonra camilerde yer bulur. İlerleyen süreçte de İslam eserlerinde kubbeyi, Kur’an’da ibadet edilecek yerin tarif edilmemesine rağmen sıklıkla görürüz. Kubbenin İslam mimarisindeki gelişimi Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu mimarilerinde gerçekleşir. Büyük Selçuklu kubbelerinden en muhteşemi kabul edilen Sultan Sencer Türbesi’nin kubbesi 17 metre çapıyla döneminin en büyük kubbelerindendir. Osmanlı kubbe mimarisine gelindiğindeyse eserleriyle adeta çağları aşan Mimar Sinan’ın Selimiye’si büyüklük olarak da tekniğinin ulaştığı estetik seviyeyle de zirve kabul edilir. “Ustalık eserim” dediği Selimiye Camii’nin kubbe çapı 31,30 metredir. Ancak büyüklüğünden çok, mekânın kubbe altında bölünmeden toplanmasıyla meşhurdur. Sinan’ın burada kubbeyi desteksiz yapmasındaki amacın tüm cemaati kesintisiz bir şekilde büyük bir kubbe altında toplamak olduğu düşünülür.