Gemileri yakanlar için Cebelitarık
Uzun bir Endülüs gezisini yeni bitirmiş İstanbul’a dönme hazırlığı yaparken bir arkadaşımdan gelen telefonla bütün planımı değiştiriyorum. O sabah çantamı yeni toplamış, kahvemden son yudumu almış ve Malaga’dan ayrılmak için çağırdığım taksiyi bekliyordum. Telefondaki arkadaşım işinden istifa ettiği haberini verirken artık "gemileri yaktığını" söyledi. Konuşmamız bittikten hemen sonra kafamda bir ışık yandı. Gelen taksiyi geri gönderip, Cebelitarık’a gitmeye karar verdim. Bu kadar yakınına gelip de ünlü Emevi komutanı Tarık Bin Ziyad’ın o meşhur sözü söylediği yeri görmeden geri dönmem artık olanaksız.
Tarık'ın dağı,Tarık'ın kararı
İspanya’nın en güneyindeki, dünyanın en küçük ülkelerinden birisi olan Cebelitarık adını bu büyük komutanda alıyor. Tarık’ın dağı anlamına gelen Cebelitarık, aynı zamanda Fas ile İspanya arasındaki Akdeniz ile Atlas okyanusunu ayıran boğazın da adı. Tarık Bin Ziyad, gemilerle Fas’dan İspanya’ya geçirdiği ordusuna şehre hâkim bir dağın üzerinde limanda demirli gemileri göstererek şu emri veriyor: "Gemileri yakın!" Tarihe geçen bu emrin anlamı şu; Dönüş yok. Verdiğimiz kararın sonuna kadar gideceğiz. O günden itibaren insanlar kararlılıklarını göstermek için bu sözü kullanagelirler.
Mevsiminde giderseniz, portakal ağaçlarının o baş döndürücü kokusunu soluyabilirsiniz.
Cebelitarık müstakil bir ülke. Fakat İngiliz egemenliğinde. Kendi bayrağı ve kendi marşı var; ancak 1713’ten beri Birleşik Krallık’a bağlı. Sınır kapısına geldiğim zaman Schengen vizesinin geçerli olmadığını böylece öğreniyorum. Çok şükür bitmesine bir hafta kalan bir İngiliz vizesi pasaportumda bulunmakta. Bu sayede bu küçük ülkeye girebiliyorum. İlginç bir deneyim çünkü İspanya’dan bir anda İngiltere’ye girmiş gibi oluyorsunuz. Şehrin genel atmosferinde bir İngiliz havası hâkim. Para birimi Euro değil Pound. Sizi hala Endülüs yarım adasında olduğunuza ikna eden tek şey havanın sıcak esintisi ve portakal ağaçlarının o baş döndürücü kokusu. Şehrin en ucunda bulunan meşhur deniz fenerine gidiyorum. Bu aynı zamanda Endülüs’ün en ucu. Cebelitarık boğazına kuşbakışı hâkim olan bu deniz feneri Cebelitarık’ın sembollerinden birisi. Akdeniz’in Atlas okyanusuna karıştığı çizgiye tanık olmanın tarifsiz duyguları içerisindeyim.
Casamates meydanına yürüyorum. Bir İngiliz restoranında İspanyol yemekleri yemenin ilginç deneyimine, meydanda alış veriş yapan insanları izlemenin keyfini ekliyorum. Bütün Cebelitarık fotoğraflarında kendisini gösteren büyük kayayı merak ederek yönümü kayaya doğru çeviriyorum. Kayanın uzunluğu 5 km ve en yüksek noktası, deniz seviyesinden 426 metre. Bir teleferik marifetiyle tepesine çıkıp Fas kıyılarını izliyorum. Kaya, aynı zamanda, 18’nci yüzyılda İngilizlerin bölgeye getirdiği bir maymun türü olan; Berberi maymunlarının da yaşam alanı. Bu meraklı hayvanlar, eşyalarınızı kapıp kaçabilirler. Tecrübeli olanların uyarılarıyla tedbirli geziyorum.
Devasa kayadan Fas kıyılarını izleyebilirsiniz
Aşağıya indiğimde daha önceden duyduğum, Müslüman olmayan bir ülkede bulunan en büyük camiyi ziyaret etmeye karar veriyorum.
1997 yılında, Suudi Arabistan Kralı Fahd bin Abdulaziz tarafından yaptırılan Abdülaziz Camii böylesine küçük ve Müslüman nüfusu olmayan bir yerde son derece ihtişamlı duruyor.
Camiden çıktıktan sonra Aziz Meryem Katedrali’nin hemen yanında bulunan Cebelitarık müzesine gidiyorum. Burada Endülüs’e Tarık Bin Ziyad ile gelen Emevi ordusundan kalan eserler ile 1848 yılında bulunan Avrupa kıtasının ilk "Neandertal" kafatası sergileniyor. Neredeyse 10.000 yıllık bir tarih bu küçük müzeye sığmış.
Ertelediğim dönüş seyahatime başlamak üzere Cebelitarık’dan Malaga’ya doğru yola çıkarken bir an için de olsa “gemileri yakmış” olmanın özgürlüğünü içime çekiyorum. Biliyorum ki buraya tekrar geleceğim. Belki o zaman gemileri gerçekten yakarım…