Geldiği yeri unutmamanın büyüsü: Jean François Millet

Jean François Millet.
Jean François Millet.

Sanat tarihinin yüzyıllardır görmezden geldiği, toprak emekçilerini resimlerine konu edinen Jean-François Millet, köylüleri tüm gerçekliğiyle tasvir eden ilk kişiydi. Sıradan insanların hayatlarının da zengin ve güçlü insanlar kadar sanatsal temsile değer olduğuna inanan Millet, özellikle Vincent van Gogh'un sanatı üzerinde derin bir etkiye sahiptir.

İlk yıllar

Jean-François Millet, 1814'te Normandiya'nın küçük bir kıyı kasabası olan Gruchy'de doğdu. Ailesi bu bölgede küçük bir arazi sahibi olarak tüm gelirini toprağı ekip biçerek sağlıyordu. Millet de kırsalda yaşayan her çocuk gibi mücadele içerisinde süren bir çocukluk geçirse de birbirlerine bağlı ve mutlu bir ailesi vardı. Sonsuza kadar toprağı işlemeye devam edebilirdi; fakat sanatsal becerilerinin tarımsal yeteneklerinden çok daha etkileyici olduğunu fark eden ailesi oğullarının eğitim almasını istedi. 19 yaşında babasıyla birlikte bir usta aramak üzere yaşadığı köyden birkaç saat uzaklıktaki Cherbourg'a giderek yerel bir usta olan Paul Dumouchel'in (1807-1846) yanında çıraklığa başladı. İki yıl sonra ünlü ressam Antoine-Jean Gros’un öğrencisi Lucien-Théophile Langlois'nın (1802-1845) stüdyosuna kabul edildi. Langlois'nın yanında bir yandan portreler ve İncil sahneleri üzerinde çalışırken bir yandan da müzelerde yeni keşfettiği İspanyol ustaların resimlerini kopyaladı. Ancak gelecek vadeden genç bir ressam için şehrin sunduğu olanaklar sınırlıydı. Öğrencisinin yeteneğinin farkında olan Langlois, Millet’in Cherbourg Belediyesi’nden burs alarak sanatın merkezi Paris’e gitmesini sağladı.

  • Portrait of Pauline Ono in Blue, 1841.
  • 1840’ların başında Louvre'daki eserleri incelemeye devam ederken Delaroche'un akademik etkisinden uzaklaşan Millet, yavaş yavaş kendi tarzını ortaya koyduğu çalışmalara yöneldi. Çizgilerini yumuşatmasını sağlayan İspanyol ustalar sayesinde bu dönemdeki portreleri Neo-Klasik izler taşıyordu.

Paris salonları

1837’de Paris’e gelen Millet, o zamanların en popüler tarih ressamı Paul Delaroche'un (1797-1856) Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki (Ecole des Beaux-Arts) derslerine katıldı. Ancak Delaroche’un Akademik resim tarzı taşradan gelen Millet’in resim anlayışıyla uyuşmuyordu. Delaroche idealize edilmiş görkemli tarih resimleriyle her işi kitabına uygun yaparken, Millet sanatıyla kırsal yaşamın zorluklarıyla mücadele eden köylülerin emeğini kutsamak istiyordu. Üstelik köylü olduğu için atölyenin öğrencileri arasında alay konusu da olmuştu. Bu nedenle her fırsat bulduğunda soluğu kurtarıcı bir ada olarak gördüğü Louvre Müzesi’nin salonlarında almaya başladı. Kendini sosyal olarak yabancılaşmış hissetse de Mantegna, Michelangelo, Poussin, Rembrandt gibi eski ustaları incelerken onların dışında kimseden öğrenemeyeceği deneyimleri kazandığı için kendini şanslı hissediyordu.

Paris’te geçirdiği iki yılın ardından şansını Fransa’nın genç sanatçılar için en prestijli yarışı olan Prix de Rome’da denemek istedi fakat başarılı olamadı. Bu Millet için bir kırılma noktasıydı. Paris’teki ilk yıllarında hem kendini sanat dünyasına kabul ettirebilme umuduyla hem de para kazanmak için dönemin zevkine uygun romantik portreler resimlemek zorunda kaldı. Ancak bu resimlerle tanınmak hayatının sonuna kadar köylü kalmak istediğini söyleyen biri için uygun değildi. Millet 1840'ların ortalarında sanatsal tarzını oluşturma arayışındayken, sıradan insanları sanatına konu edinen Realist ressam Honoré Daumier’in (1808-1879) etkisi altına girdi. Kırsalın doğal güzelliğini ortaya koyduğu çalışmalarının ilk örneklerini vermeye başladığında Theodore Rousseau (1812-1867) önderliğinde Fontainebleau Ormanı’nın kenarındaki Barbizon köyünde bir araya gelen natüralist manzara ressamının dikkatini çekti.

  • The Winnower, 1848.
  • Millet’in sanatındaki büyük değişim, Avrupa'yı kasıp kavuran 1848 Devrimleri’nin olduğu ve Barbizon ressamları ile ilişkilerinin geliştiği dönemde gerçekleşti. 1850 Salonu'nda sergilendiğinde özellikle Cumhuriyetçiler ve sol eleştirmenlerin beğenisini kazanan bu resim, Millet'in bundan sonra düzenli olarak resimleyeceği köylü dünyasından ilk çalışmasıydı.

Barbizon

1849'da Paris’teki kolera salgınından kaçan Millet ve ailesi, natüralist bir sanatçı kolonisinin bir araya geldiği küçük bir köy olan Barbizon'a yerleşti. John Constable'ın fikirlerini takip ederek doğaya yeni bir gözle bakmak ve akademik kompozisyon kurallarının ötesine geçme arzusuyla birleşen "Barbizon Okulu" çoğunlukla kırsal manzaraları tasvir ediyordu. Millet’in odak noktası ise figürün manzarada temsil edilmesiydi. Köylüleri daha iyi gözlemlemek için her gün kırlarda uzun yürüyüşler yaptı ve çocukluğunda yaptığı gibi kendi arazisinde toprağı ekip biçerek özüne döndü.

Fransızlar onu siyasi bir tehdit olarak görürken

Yeni çalışmaları 1850’lerin ortalarına doğru, resimlerini siyasi bir tehdit olarak gören Fransız yurttaşlarının aksine Amerikalı koleksiyoncular tarafından ilgi görmeye başladı. Bu sayede yıllardır çektiği yoksulluktan biraz olsun kurtulduğunda artık kırsal estetiği yücelten başyapıtlarını üretme zamanı gelmişti. 1857 Salon'unda sergilediği "Başak Toplayanlar" yoğun eleştirilere maruz kalsa da sanatının zirvesini temsil ediyordu. Eleştirmenler konu seçimlerini hâlâ sorgulasalar da yeteneği konusunda artık kimsenin şüphesi kalmamıştı. 1867 Paris Evrensel Sergisi'nde dokuz eseriyle yer aldıktan sonra dönemin Fransız hükümetinden aldığı Legion of Honor ödülü, yıllardır sanatının kabul edilmesi resmi kurumlara karşı verdiği mücadelenin bir takdiri gibiydi.

  • The Sower, 1850.
  • Sıradan insanların hayatlarının da zengin ve güçlü insanlar kadar sanatsal temsile değer olduğuna inanan Millet’in ilk ünlü resmi olan "Ekici", 1850-51 Salon sergisinde seyirciyle buluştuğunda sansasyon yarattı. 1848 Şubat Devrimi'nden sonra huzursuzluk devam ederken zenginler sergi salonlarında kaba ve kirli görünen bedenler görmek istemiyordu. Millet’in sanatta yarattığı devrim, geçmişte Hollanda sanatında Pieter Bruegel’in resimlerine konu olan köy hayatının gülünç hallerine ya da daha sonralarda 17. yüzyıl Janr resimlerinde düşük ahlâklı insanlar gibi gösterilmesine karşı bir duruş sergileyerek onları yüceltmesiydi.

Ve her şey gibi…

1860’lardan sonra İzlenimcilik akımını müjdeleyen atmosfer ve manzara resimleriyle ilgilenmeye başlayan Millet figür ağırlıklı çalışmalarından yavaş yavaş uzaklaştı. Hayatının son anına kadar resim yapmaya devam etse de Fransa'nın işgal edilmesinden dolayı duyduğu endişe ve sevgili arkadaşı Theodore Rousseau'nun ölümünden sonra Millet'in sağlığı giderek bozuldu. 20 Ocak 1875'te Barbizon'da öldü ve Chailly mezarlığında Theodore Rousseau’un yanına gömüldü.

  • The Angelus, 1857-1859.
  • Millet'in tablosuna konu olan Angelus duası, 19. yüzyıl Fransız kırsal yaşamında önemli bir role sahipti. Kilise çanının günde üç kez çalması aynı zamanda işçiler için işbaşı, öğle yemeği molası ve paydos vakti olarak günlük çalışma rutinine karşılık geliyordu. Tarlada çalışmaya ara verip dua eden çift dönemin kırsal kesiminin yaşantısına dair büyük izler taşıması açısından anıtsal bir özelliğe sahiptir.