Feyhaman: Portreye adanmış bir ömür
18. yüzyılda başlayan ve 19. yüzyılda devam eden Batılılaşma hareketi, Osmanlı’nın son dönemi toplumunda politik, sosyal, kültürel alanlarda değişim yaşanmasına ve yaşam biçiminde yavaş yavaş farklılaşmasına neden olmuştur. Çağdaş anlamda Türk resminin başlangıcı da yağlıboya tekniğinin öğrenilerek uygulanmaya başladığı ve yaygınlık kazandığı bu Batılılaşma etkisi ile birlikte ele alınmalıdır.
Batılılaşma ile birlikte gündeme gelen ordudaki değişiklikler sonucu, kurulan yeni askeri okullar, resim derslerinin de verilmeye başlandığı yerlerdi. Yeteneği keşfedilen ve sultanların da desteğiyle daha sonra resim sanatımızın öncü isimleri olacak sanatçılar hep bu kurumlardan geçerek ortaya çıkmış ve çağdaş Türk resminin ilk örneklerini vermişlerdir.
Askeri okulların yanı sıra kurulan sivil okullar da resim sanatı eğitiminde önemli yer tutmuştur (Hendese-i Mülkiye, Galatasaray Sultânisi, Dârüşşafaka Lisesi gibi). Osmanlı başkentinde 1883 yılında ilk önce Sanâyi-i Nefise Mekteb-i Âlisi denilen Güzel Sanatlar Okulu’nun Osman Hamdi Bey tarafından açılmasıyla, plastik sanatlar eğitimi resmi olarak okullaşmış oldu. İlk başta yabancı hocaların ağırlıkta olduğu Güzel Sanatlar Okulu’nda, yurt dışına gönderilenlerin yavaş yavaş geri dönerek çalışmaya başlamasıyla yerli hocalar da etkin olmaya başlamıştır. Okulun 1910 yılında açtığı sınavla yurtdışına giden ancak I. Dünya Savaşı’ndan dolayı, 1914 yılında İstanbul’a dönen bir grup sanatçı, “1914 kuşağı” (Çallı kuşağı) olarak tanınacak ve Türk resmine İzlenimcilik yerleşecektir. Bu sanatçılar arasında; İbrahim Çallı, Avni Lifij, Namık İsmail, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran’ı sayabiliriz.
Bu isimler içinde özel bir yere sahip olan Türk Ressam İbrahim Muslühiddin Feyhaman Duran, 1886 tarihinde İstanbul Kadıköy’de doğmuştur. Küçük yaşlarda babasını, 24 yaşında ise annesini kaybeden ressam; 1895 yılında dedesi Duran Çavuş’un himayesinde kaydolduğu Galatasaray Sultanisi’nde öğrenim gördüğü yıllarda karakalem portreler çizmiş, çini mürekkebi ve yağlıboya resmin yanı sıra “hat” sanatıyla da yakından ilgilenmiştir. Kendi okulu olan Galatasaray Sultanisi’nde Fransızca güzel yazı öğretmenliğine başlayan Feyhaman’ın yeteneğini, o dönemde okul müdürü olan Tevfik Fikret, okulun öğretmenleri Şevket Dağ ve Vicen Arslanyan Efendi de fark etmiştir.
Feyhaman Duran, bir rastlantı sonucu Hıdiv Ailesi mensubu Abbas Halim Paşa ile tanışır ve Paşa’nın kızının resmini yapar. Paşa resmi çok beğenir ve sanatçının yeteneğini fark ederek diğer aile bireylerinin portrelerini de ısmarlar. Ardından da 1910’da eğitim masraflarını üstlenerek Paris’e eğitim almaya yollar. Sanatçı burada Güzel Sanatlar Akademisi’nde Paul Richet’den eğitim almış, Akademi Julien’de dini, tarihi ve portre ağırlıklı konuları işleyen Jean Paul Laurens ve oğlu Paul Albert Laurens’le çalışmalarını devam ettirmiş ayrıca Paris Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda Fernand Cormon’un Atölyesi’nde ve Arts Decoratif’te eğitim almıştır. Paris’te müzeleri, galerileri dolaşarak ufkunu genişleten sanatçının sanat anlayışı ve portreye olan ilgisinin ağırlık kazanmasında, bir portre ustası olan hocası Jean Paul Laurens’in etkisi büyüktür. Paris’teki diğer Türk ressamları gibi empresyonizmden oldukça etkilenen ama bunun yanında ekspresyonizm, fovizm ve diğer sanat dallarını da inceleyen sanatçı çalışmalarında empresyonizm akımından yola çıkarak gerçekçi, anlatımcı bir üslubu benimsemiştir. I. Dünya Savaşı başlayınca gemi ile 1914 te Avrupa’dan Türkiye’ye dönmüştür.
Padişah Portresi (Feyhaman Duran)
Kendisini himaye eden Abbas Halim Paşa’nın göndermiş olduğu paranın yalnızca gereken kadarını kullanmış gerisini ise döndüğünde iade eder. Resim de yapan farmakolog Akil Muhtar ile uzun yıllar sürecek bir dostluk kurar. Bu süreçte Harp Mecmuası’nda çalışır ve savaş resimleri yaparak resimle geçinmeye çalışır. İbrahim Çallı ve Sami Yetik’le birlikte Vezneciler’de resim dersleri verir. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin açtığı sergilere de katılan sanatçı, özellikle portre türünü öne çıkarır. 1916’da katıldığı Galatasaraylılar Sergisi’nde sağlam bir teknik düzey ve desen anlayışı içeren “Dr. Akil Muhtar’ın Portresi” adlı yapıtıyla gümüş madalya kazanır. 1919’da İnas Sanayi-i Nefise Mektebi adıyla anılan Kız Güzel Sanatlar Okulu’nda “usul-ü tersim” öğretmeni olarak işe başlar ve emekliye ayrıldığı 1951 yılına kadar okulda eğitim vermeye devam eder. Büyük bir aşkla bağlı olduğu ve 1922’de evlendiği eşi Güzin Duran’ı betimlediği pek çok portresi vardır. Çift önce Baltalimanı ve Beylerbeyi’nde yaşadıktan sonra Süleymaniye’de bulunan ve Güzin Hanım’ın dedesi Hattat Yahya Hilmi Efendi’den kalan eve taşınırlar. 1970 yılında İstanbul’da hayata veda eden sanatçının yaşadığı bu ev, daha sonra İstanbul Üniversitesi’ne bağışlanmış, restore edilmiştir. Feyhaman koleksiyonuna da ev sahipliği yapan İstanbul Üniversitesi bünyesinde hâlen Feyhaman Duran adına Müze olarak ziyaret edilebilmektedir.
İ. Hakkı Altınbezer Portresi (Feyhaman Duran)
Uzun yıllar süren yarı akademik, yarı izlenimci sanat yaşamında, portre, natürmort, manzara, kaligrafik ve tarihsel konuları içeren çalışmalara ağırlık veren sanatçı, sıcak renklere tutkuyla bağlı olmuştur. Özellikle modelinin fizik yapısını başarıyla yansıtan, güçlü renk anlayışı içeren portreleriyle tanınır. Portre türünün en büyük ustalarından kabul edilen sanatçı, portrenin ticari bir tür sayılmasına karşı çıkmış, modelin, duygusu ve yapısıyla birlikte kavranıp yansıtılması gerektiğini vurgulamıştır.