'Eve dönemezsin, başa dönemezsin': Metro

Metro.
Metro.

Bezdirici İstanbul trafiğinden kaçanların ilk tercihlerinden birisidir metro. Metrobüs kadar kalabalık değil. Otobüs gibi trafikte sıkışıp kalma sorunu da yok. Aniden bütün toplumsal tabakaları birbirine yaklaştırıp, tanıştıran metro.

Zengini de fakiri de birdir metroda. Herkes eşittir boş koltuk ararken. Duraklarla sınırlanmış demokrasinin yürütücüsüdür o. Bu yüzden her yoksul iyi hisseder kendini metroda. Sonra unutur ne hissettiğini.

Bir showroom alanıdır metro. Örneğin kadınlar, alacağı kıyafetleri en yakından uygulamalı bir şekilde metroda görür. İnternette gördüğümüz birçok ürünün daha biz almadan biri tarafından alınıp, giyildiği, gayri meşru bir showroom alanıdır metro.

Sanırım ulaşım araçlarının bizi bir yerden bir yere götürürken, yalnızca bir yerden bir yere götürmediğini, aynı zamanda bir yeri bir yere getirdiğini de 2005 ile 2015 yılları arasında İstanbul’da yaşayan herkes görmüştür. Anadolu kasabalarına dair bir doku taşıyan İstanbul’un merkeze uzak semtleri, metro ağının gelişmesiyle o dokuyu yavaş yavaş “İstanbul kaosuna” bırakmıştır, bunu hepimiz görmüşüzdür.

Önceleri “kumpir” yeme fikri, Ortaköy’de bir deniz everything; as if approving a fast and smooth loneliness. manzarasıyla aklımıza gelirken, şimdiyse Sultangazi’de bir büfede yenilebilir olmuştur. Semtlere özgü yemekler ve o semte özgü olan yemek/yaşam kültürü, yerini tadı her yerde aynı olan kumpire bırakmıştır. Özetle yemeklerin mekanları metroyla aynılaşmıştır.

Bir yerden bir yere hızlı ve akıcı gitmek için bizim orijinal taraflarımızı törpüleyen metro. Akbil basarken harcadığımız şey yalnızca paramız değil biraz da kültürümüzdür bu yüzden. Bağcılar’da oturan insanların kıyafetleriyle Mecidiyeköy’de oturan insanların kıyafetlerinin birbirine benzemesi gibi. Bize biçim verip giydiren terzimiz: metro.

Her yoksul iyi hisseder kendini metroda. Sonra unutur ne hissettiğini.
Her yoksul iyi hisseder kendini metroda. Sonra unutur ne hissettiğini.

Metro o kadar hızlı ve akıcı ki metroda yolculuk yapan topluluklarda, beraber yolculuk yaptığın ötekiyle iletişimin neredeyse sıfıra yakındır. Aitlik hissi oluşmaz, yardım etme duygusu gelişmez, Allah bilir ya âşık da olunmaz metroda. Hızlıdır, geçicidir, herkes yok olacak gibidir bir sonraki durakta. Hiçbir şey yaşanmamış gibi. Dünya gibi. Herkesin içinde taşıdığı o kutsal sarı çizgiyi geçmeden, her şeyin biraz uzağında; hızlı ve akıcı bir yalnızlığı onaylar gibi