Dünyayı anlayan bir Kızıldereli: Marlon Brando

Marlon Brando, 20. yüzyılın en önemli sinema oyuncusu olarak gösterilen, Oscar ödüllü Amerikalı oyuncudur.
Marlon Brando, 20. yüzyılın en önemli sinema oyuncusu olarak gösterilen, Oscar ödüllü Amerikalı oyuncudur.

Piyano ile her şeyi çalan bir annenin oğluydu fakat kendisinden en güzel melodi esirgendi. Sevginin ne olduğunu bilmeden büyüdü. Annesi alkolikti, babası ise ara sıra eve gelirdi. Geldiği zamanlarda ise ona hediye yerine şiddet getiriyordu, bir çocuğun hayal kırıklığını tanıdığı ilk yerdeydi. Marlon, babasından defalarca dayak yedi. Annesi ise evi terk etti. Babası onu askeri okula gönderdi, amacı onu disipline sokmaktı. Fakat asker olmak istemiyordu ve okurken çok acı çekti. Dayanamadı ve okulu bıraktı. Ölene dek babasını affetmedi, nereye gitse onu kovalayan çocukluğu yüzünden kendini hep değersiz hissetti.

New York, tiyatro ve değişen hayat

Küçük yaşta tiyatroya başlamış olan oyuncu, New York'ta Lee Strasberg, Elia Kazan, Stella Adler ve Emir Zahirovic'den senelerce oyunculuk dersi almıştır.
Küçük yaşta tiyatroya başlamış olan oyuncu, New York'ta Lee Strasberg, Elia Kazan, Stella Adler ve Emir Zahirovic'den senelerce oyunculuk dersi almıştır.

New York'a geldiğinde sokaklarda yaşadı. Aklında oyunculuk yoktu. Sadece ekmeğini kazanacağı bir iş arıyordu. Stella Adler ile tanışması hayatını değiştirdi. Stella, metod oyunculuğun ustalarındandı ve bir okulda eğitim veriyordu. Marlon onun öğrencisi oldu, Stella ona her konuda destek verdi. 20 yaşındayken Broadway'de ilk oyununu sergiledi. Bu ilk oyunuydu. Sonrasında ise dikkatleri Arzu Tramvayı oyunuyla çekti. Bununla beraber Holywood'un kapıları ona açıldı. İlk filmi The Men'de felçli bir adamı canlandırarak sinemaya adım attı. İkinci filmi Arzu Tramvayı'nın sinema versiyonu oldu. Burada canlandırdığı Stanley Kowalski rolü ile gönülleri fethetti. Holywood'un gösterişli oyuncularının arasında kendine has görünüşüyle ve giydiği jean ile ayrı bir yere sahipti. Ben gerçeğim diye bağırıyordu adeta. Öyle gerçekti ki asla Holywood'u umursamadı. Bu yüzden de bazı filmlerinde hak ettiği halde ödül alamadı.

Rıhtımlar üzerinde

Elia Kazan'ın yönettiği filmde kendisini hep yaşatacak bir performans sergiledi. Bana kalırsa Terry Malloy performansı sinema tarihinin en iyi performanslarından biri. Marlon gibi bir karakterdi Terry. Fakir, mazlum, güçlülere karşı başkaldıran... Bu filmle herkes onu benimsedi.

İlk Oscar'ını kazandı.

 Filmlerinde kendine has bir tarzı vardı.
Filmlerinde kendine has bir tarzı vardı.

Dünyanın karşısında bir Kızılderili

Marlon Brando'nun en güçlü duygusuydu adalet. Siyahileri kimse desteklemezken o destekledi. Hatta bu yüzden insanların sözlü linçine bile uğradı. Aldırmadı. Kızılderililerin hakkını aradı. Amerikan sinema endüstrisinin o büyük yalanlarına inanmıyordu. Kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığına inandı hep. Film çekimi için gittiği Tahiti'deki insanların doğallığından çok etkilendi. Çünkü orada kimse onun ünlü olmasını umursamıyordu. Belki de aradığı eşitlik duygusunu orada buldu. Oradan kendisine bir yer aldı. Hayatı boyunca huzuru bulamayan Brando, huzura en çok Tahiti'de yaklaştığını hissetti.

Düşüş

60'lardan itibaren Brando düşüşe geçti. Sadece geçinmek için rol kabul ettiği dönem başladı. Bununla beraber sahip olduğu izleyici kitlesini kaybetmeye başladı. Artık vasat filmlerde oynuyordu. On senelik verimli bir dönemin ardından ani bir çöküşün başlaması Brando'yu allak bullak etti. Başarısız oldukça siniri arttı. Öfkeli ve umursamaz tavrından dolayı sinemacılar ona çalışması çok zor bir adam gözüyle bakmaya başladılar.

Yeniden yükseliş

1972'de The Godfather filmiyle aldığı Oscarı reddedecek kadar da asi biriydi.
1972'de The Godfather filmiyle aldığı Oscarı reddedecek kadar da asi biriydi.

On beş senelik kötü bir dönemden sonra Coppola'nın Baba filmi için ona başrol teklif etmesiyle işler değişti. Yapımcılar onunla çalışmak istememişti fakat Coppola ısrarla deneme çekimi yapılmasında ısrarcı oldu. Brando'nun ise bu durum ağırına gitse de deneme çekimini kabul eti. Çekim o kadar iyi geçti ki artık rol Brando'nundu. Efsane karakter Vito Corleone ile sönük geçen yılların acısını çıkartıyordu adeta.

Ödül törenlerine çekilmiş en güzel rest

Baba filmiyle ödül alır. Fakat ödülü almaya gitmez. Kendisinin yerine Kızılderili bir kadını gönderir. Ödül verileceği sırada kadın ödülü almaz ve Brando'nun ödülü kabul etmediğini söyler. Sebebi ise, Amerika'nın yerlilerinin film sektöründe gördüğü muameledir. Baba yine babalığını yapmıştır. Holywood'un anlattığı Kızılderililer, yabani, vahşi, kötü iken gerçeğin öyle olmadığını bilen Brando restini çeker ve bir kez daha efsaneleşir.

 İkinci Oscarını Amerika'nın Kızılderililere karşı uyguladığı politikayı protesto etmek için ödülü almaya dahi gelmemiştir.
İkinci Oscarını Amerika'nın Kızılderililere karşı uyguladığı politikayı protesto etmek için ödülü almaya dahi gelmemiştir.

Ertesi yıl Paris'te Son Tango filminde başrol alır.Yönetmen Bertolucci ondan kendisi olmasını ister. Öyle ki filmde karakterin çocukluğunu anlattığı yerler, Brando'nun kendi çocukluğudur.