Dünyanın en eski başkenti: Şam

​Dünyanın en eski başkenti: Şam
​Dünyanın en eski başkenti: Şam

Sami dillerinden bile daha eski bir kelime; Dimashka. Şam deriz biz adına, namı diğer; Dımaşk. Doğu’nun en sırlı incisi. Eski, bilge, güzel. Asya ile Afrika arasında, Doğu ile Batı’nın kavşağında, Ortadoğu’nun tam kalbinde. 10 bin yıldır varlığını sürdürüyor, 5 bin yıldır insanlar kesintisiz olarak burada yaşıyor ve bin yıldır da sultanların ele geçirmek istediği o yıldızlı şehir olarak tarihi selamlıyor. Hititler, Aramiler, Asurlar, Persler, Romalılar, Emeviler, Selçuklular, Moğollar ve Osmanlıların adı var kadim geçmişinde, hepsinden bir iz kaldı ona, hepsinden ayrı medeniyet çizgileri, hepsi tek tek Şam’ın ateşinde harlandı.

Geniş bir coğrafyanın düzlüğünde, etrafı surlarla çevrili Şam, en çok şehre girenleri selamlayan kapılarıyla meşhur. 7 kapısı var Şam’ın. Bir zamanlar güneş battığında aynı anda kapatılan 7 gezegenin mühürlendiği 7 kapı; Kisan, Şarki, Tuma, Ay Cenik, El Feradis, Cabiye, El Bab ve El Sair. Şam bütün medeniyetlerin ortak noktası olarak tebarüz etmiş eski şehir hüviyetiyle, yüzyıllar boyunca varlığını tahkim etmiş bir şehir. Şam’ın Hz. Nûh’un oğlu Sâm tarafından tesis edildiğine, Hz. İbrâhim’in burada doğduğuna, dünya tarihindeki ilk cinayetin (Kabil ile Habil) Kasiyun Dağı'nda gerçekleştiğine dair rivayetler, mehdinin Emevi Camii’nde görüneceğine ve bu camideki bir tapınakta Vaftizci Yahya'nın cesedinin gömülü olduğuna kadar uzanıyor aslında. Elbette Hz. İsa’nın yeryüzüne buradaki Ak Minare’den ineceğine de inanılıyor. Sonsuz rivayetlerin beşiğinde, doğduğu günden beri, dinlerin kutsal, sırlı, bilge şehri Şam.

Paşa Sancağı statüsüyle Biladu’ş-Şam’a (Suriye) idari merkezlik yaptığı günlerden zorlu iç savaş yıllarına ve paramparça olmuş sokaklarından özgürlüğünü kutladığı bugüne Şam. Şam’ın yüzünde çizikler, gözünde yaralar, vücudunda çürükler var. Asaletini korusa da, sendeleyerek yürüyor tarihin kalbine doğru. Ayakta olmaya mecbur. Beş bin yıldır olduğu gibi mukimlerinin terk etmediği ebedi yurttur burası. Etraftaki toz toprak, kan kemik izleri, şehrin duyduğu derin acıyı hatırlatıyor. İlk kez yakılıp yıkılmadı Şam, ilk kez üzerinden ordular geçiyor değil. Ne ilk harap oluşu ne ilk paramparça edilişi. Ayağa kalkmayı çok eskilerden tanıyor.

Geniş bir coğrafyanın düzlüğünde, etrafı surlarla çevrili Şam, en çok şehre girenleri selamlayan kapılarıyla meşhur.
Geniş bir coğrafyanın düzlüğünde, etrafı surlarla çevrili Şam, en çok şehre girenleri selamlayan kapılarıyla meşhur.

Güzelliğimiz ve acılarımız kardeştir!

7 kapısı var Şam’ın. Bir zamanlar güneş battığında aynı anda kapatılan 7 gezegenin mühürlendiği 7 kapı; Kisan, Şarki, Tuma, Ay Cenik, El Feradis, Cabiye, El Bab ve El Sair.
7 kapısı var Şam’ın. Bir zamanlar güneş battığında aynı anda kapatılan 7 gezegenin mühürlendiği 7 kapı; Kisan, Şarki, Tuma, Ay Cenik, El Feradis, Cabiye, El Bab ve El Sair.

Şam’a yeniden yolumuz düşerse, 13 yıl önce yaptığımız gibi Türk Şehitliği ve Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesini ziyaret ettikten sonra ilk olarak Kasiyun Dağı'nın dehşetli manzarası eşliğinde acı kahvemizi içip güzel Şam’ın her köşesini seyre dalmak yakışırdı bize. Bin taş ustasının emek verdiği Emevi Camii'nin kurşunlanmış çehresine aldırmadan bu mimari şaheserin avlusunda bağdaş kurup oturmak da öyle. Kahvaltıda leziz fatayer, akşam baharatlı kebaplar. Belki bir Şam kahvesinde, televizyonun konulduğu yerdeki yüksek tahtına oturup kahve ahalisine hikâyeler anlatan o masalcıya da rastlarız yeniden. Kim bilir?

İhtişamlı Azem Sarayı yerinde duruyor mu acaba? Hamidiye Çarşısı’nda saatlerce gezmenin güzelliğinin ardından, her gördüğümde kederlendiğim Hicaz Tren İstasyonu’na uğramak ve o iki simge yapı; Nureddin Şifahanesi ve Mimarbaşı Koca Sinan’ın Süleymaniye Külliyesi.

İhtişamlı Azem Sarayı yerinde duruyor mu acaba?
İhtişamlı Azem Sarayı yerinde duruyor mu acaba?

Şam sokaklarında ağır yara izlerinin ortasında yürürken, aklıma bu bilge şehrin beş bin yıldan beri mukimlerinin kulağına hep aynı şeyi fısıldadığı geliyor birden. Şam kahvesindeki o masalcı mı anlatmıştı acaba bunu? Ne diyordu bilge Şam; güzelliğimiz ve acılarımız kardeştir. Aynı yerdeyiz, aynı şarkıda, aynı şehirde. Aynı acıda ve aynı güzellikte.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım