Çin sanatının yükselişi: Qing Hanedanı

Qing Hanedanı.
Qing Hanedanı.

1644-1911 yılları arasında Çin’in yönetimini ele geçiren Qing (Çing) Hanedanı özellikle 18. yüzyılda dünyanın en büyük imparatorluğu olarak önemli kültürel ve sanatsal başarılara sahne olmuştur. Etnik köken olarak Mançu olmalarına rağmen Qing imparatorları Çin kültürünü benimseyerek kültürel gelişimi desteklemiş, sanat kurumları oluşturmuş ve hamiliği teşvik etmiştir.

  • Zhu Da (1626–1705)
  • Ming prensi Zhu Ouan'ın soyundan olan Zhu Da, hanedanlığının çöküşünden sonra kaçarak doğum yeri Nanchang'da bir Budist mabedine yerleşir. Bu Ming prensesi saklanarak geçen yaşamında hayal kırıklığını sanatına yansıttığı son derece kişisel bir üslup yaratır.

Qing Hanedanı

1627 yılında Şansi eyaletinde yaşanan afet sonrasında yöneticilerin zorla vergi toplamalarıyla başlayan köylü isyanlarında Ming Hanedanlığı'nın (1368-1644) başkenti olan Pekin yağmalanır. O sırada hanedanın kurucusu olan Chongzhen İmparatoru Zhu Youjian intihar eder. Yeni bir Çin hanedanı kurulmadan Çin Seddi’nin kuzeyinden gelen yarı göçebe bir kabile olan Mançular Çin'i fetheder. Oldukça kanlı bir geçiş döneminin ardından Çin hanedanlarının en sonuncusu ve belki de en büyüğü Qing Hanedanlığı kurulur.

Tarihleri, dilleri, kültürleri ve kimlikleri yerel nüfustan oldukça farklı olan Mançular, geçmişte Moğol istilasının yaptığı yıkımın aksine Çin kültüründe hayranlık duydukları yönleri geliştirme yolundan giderek sosyal ve kültürel yaşamı desteklerler. Özellikle Kangxi (1661-1722) ve Qianlong (1735-96) gibi Çinli bilginlerin desteğini almaya hevesli, iyi eğitim almış hükümdarlar siyasi istikrar ve ekonomik refah sağlayarak kültürde önemli gelişmeler yaşanmasına yardımcı olmuşlardır.

Nüfusun çoğunluğunu Çinlilerin oluşturduğu bu çok kimlikli imparatorluk yüzyıllar içerisinde egemenliğini Orta Asya, Tibet ve Sibirya'ya kadar genişletir. Ancak 19. yüzyılın ilk yarısında Avrupalılar tarafından dayatılan ticaret uygulamaları Çin ekonomisini harap eder. İlki 1839-1842'de, ikincisi 1856-1860 yılları arasında İngiltere ve Fransa ile gerçekleşen Afyon Savaşları ardından yapılan anlaşmalar Çin'in egemenliğini ihlal eder. Bunlar Çin ekonomisi ve toplumu üzerinde uzun vadeli sonuçlara neden olur.

1891’de Batı'nın Çin üzerindeki ekonomik ve siyasi etkisine karşı çıkartılan Boxer Ayaklanması, Qing sarayının Pekin'den kaçmak zorunda kalmasıyla sona erer. Qing'in kendini reform etmeye yönelik bir takım girişimleri olsa da Birinci Çin-Japon Savaşı'ndaki (1894-95) yenilgi ardından Çin bulunduğu güçlü konumu kaybetmeye başlar; İç isyanlar sonucunda 1911'de Qing Hanedanlığı devrilir. Çin'in son imparatorunun 1912 başlarında tahttan çekilmesiyle Çin Cumhuriyeti dönemi başlar.

  • Wang Hui (1632–1717)
  • Erken dönem Qing Ortodoks ressamların en yeteneklisi olduğu öne sürülen Wang Hui, Dong Qihang'ın öğretilerine sadık kalarak Yuan Hanedanlığı'nın (1279-1368) kaligrafik fırça işçiliğinden çağdaş bir sentez yaratmayı amaçlamıştır.

Çin Sanatı

13. yüzyıldan itibaren mekân yanılsamasında ustalaşan Çinli sanatçılar bundan sonra mekânın temsili ve dış dünyanın tasvirini temel amaç edinmekten yavaş yavaş uzaklaşırlar. Ancak tuval ya da parşömen gibi düz bir yüzey üzerinde üç boyutlu formları yaratma zorluğuyla karşı karşıya kalırlar. Bu, hem Doğu hem de Batı'daki sanatçıların ortak bir sorunudur fakat her ikisi de bu soruna farklı çözümler bulur.

Batı’da düz bir yüzeyde doğrusal perspektif aracılığıyla yaratılan mekânsal derinliğin geometrik bir mantığı vardır. Ön, orta ve arka plandan oluşan kompozisyonları başka bir dünyaya açılan bir tür “pencere” yanılması sağlar. Çinli sanatçıların düz bir yüzey üzerinde mekânsal derinliği temsil etme sorununa çözümleri ise, Batılı meslektaşlarından oldukça farklıdır çünkü kullanılan formatların -özellikle de uzun parşömenlerin- resimsel mekânın üzerinde etkisi vardır. Belirgin bir çerçeve içinde yer alan geleneksel bir Batı resminin aksine, bölüm bölüm açılması gereken uzun bir parşömendeki resimde, tek ve sabit bir ufuk çizgisi oluşturmak imkânsızdır. Resmin sınırlarını kontrol eden izleyicinin tüm yüzeyi aynı anda görmesi olanaksız olduğu için resimsel alanın akışkan olması gerekir. Bu nedenle Çinli sanatçılar sabit bir ufuk noktası kullanmak yerine hareket eden perspektif yoluyla kompozisyonun odağını sürekli olarak değiştirerek izleyicinin resimsel alanda kolayca gezinmesini sağlar.

Aynı zamanda Avrupa tarzındaki “gerçekçi” resim üslubu, imparatorluğun başarılarını anmak için belgesel değeri nedeniyle takdir edilerek çok revaçta olmasına rağmen, “yüksek sanat” olarak görülmez. Resimsel ifadenin en yüksek biçiminin, sanatçının bireysel ifadesini temsillerden üstün tutan Çinliler ve onların Mançu hükümdarları üstün üslubun geleneksel Çin resmi olduğu inancına sahiptir. 14. yüzyıldan beri Çin resminde en önemli şey, nesnelerin dış görünüşlerini betimlemekten ziyade iç özünü -enerjisini, yaşam gücünü, ruhunu- yakalamaktır. Çinli ressamlar bu amaçlarına ulaşmak için çoğu zaman renk kullanımını, modelleme aracı olarak ışık ve gölgenin değişken niteliklerini ve hataları gizlemek için opak pigmentleri de reddetmiştir.

  • Gong Xian (1618 -1689)
  • Yeni filizlenen siyasi kariyeri Mançu fethiyle yarıda kesilen Gong Xian, kendisini bilinen ekollerden ayırmış ve "Benden önce kimse yoktu ve benden sonra da kimse olmayacak" demiştir. Hayat hakkında kasvetli bir görüşe sahip olan ressam, manzaralarında kullandığı tekrarlayan formlar ve güçlü ton kontrastlarıyla bu hissi tasvir etmiştir.
Wu Li (1632-1718).
Wu Li (1632-1718).
  • Shitao (1642–1707)
  • Ming Hanedanlığı’nın bir üyesi olan Shitao, Mançu istilasından korunmak üzere aile hizmetkârı tarafından bir manastıra kaçırılır ve Budist keşiş hayatını benimser. Doğa manzaralarına duyduğu sevgiden ve teknik becerisinden yararlanarak 17. yüzyılın en özgün manzara üslubunu yaratmıştır.

Qing Sanatı

Qing hanedanlık sanatı zaten bin yıldan daha eski bir geleneğin mirasçıları olarak üç ana sanatçı grubunun egemenliği altındadır. Bunlardan ilki, özellikle imparatorluğun erken dönemlerinde Ming ustalarının üsluplarını yeniden yorumlamayı savunan Gelenekçiler ve Ortodoks Okulu’dur; İkincisi başkentin dışında oluşan, genellikle siyasi meydan okumanın sembollerini içeren bireyciler ve bilgin-sanatçılardır; Üçüncüsü, imparatorluk sarayı tarafından istihdam edilerek büyük ölçekli dekoratif işlerde uzmanlaşmış saray mensupları ve profesyonel sanatçılardır.

Hem Ortodoks Okulu hem de bireyci ressamlar, Ming döneminin sonlarında yaşayan Dong Qichang'ın (1555-1636) sanatından derinden etkilenerek teorilerini takip etmiş ancak farklı yönlerini vurgulamışlardır. Ortodoks sanatçılar bireyci çağdaşlarının güçlü ve canlı resimlerinin aksine genellikle muhafazakâr, ince ve karmaşık bir üslup benimsemişlerdir. Bu ekolün en ünlüleri Dört Wang: Wang Jian, Wang Shimin, Wang Yuanqi ve Wang Huikendilerini Çin kültürünün korunmasına adayarak, eski ustaların fırça darbeleri ve kaligrafisindeki teknik becerileri yeniden yaratmışlardır.

Mançu sarayından hiçbir himaye görmeyen ve 19. yüzyılın ikinci yarısından önce sadece küçük bir takipçi kitlesi olan bireyciler geçimlerini sağlamak için eserlerini takas etmek zorunda kaldıkları yoksul bir yaşam tarzını seçerler. Kendilerini “Ming'in artık tebaası” olarak adlandırarak Mançu fethine karşı tepkilerini ifade etmeye çalışan bireyciler kişisel bir sanat tarzı geliştirirler. Kendilerini yalnızca hükümet çevrelerinden değil aynı zamanda toplumdan da uzaklaştıran bireyciler genellikle Budist rahip olurlar. Biçimsel olarak Dong Qichang'ın resim yöntemini kullanmış olsalar da bireyselliklerini yansıtan duygusal bir çekiciliği benimsemişlerdir.

  • Giuseppe Castiglione (1688-1766)
  • Çinli saray ressamları 18. yüzyılda Batı tarzı gerçekçilik ile geleneksel fırça işçiliğini birleştiren melez bir resim üslubu yaratırlar. Bu yeni saray estetiğinin kurulmasındaki kilit isim, 1716'dan 1766'daki ölümüne kadar Çin'de yaşayan ve Çince adı Lang Shining olan İtalyan Cizvit Giuseppe Castiglione’dir.