Blues Attack Değişim gündelik hayatın ve müziğin sıradan bir unsuru geldi
İstanbul menşeli blues-rock grubu Blues Attack, (Güray Oskay, Tarkan Mumkule, Sezen Köroğlu, Batur Yurtsever ve Hasan Ali Polat) 10 özgün besteden oluşan ilk albümü Bringing Down The House’u tüm dijital platformlarda dinleyicisiyle buluşturdu. Blues Attack’ın müzikal yolculuğunu ve müzikten geriye kalanları konuştuk. Grup adına Güray Oskay sorularımızı yanıtladı.
Beş kişiden oluşan bir gruptan bahsediyoruz. Yollarınız nasıl kesişti sorusuyla başlayalım o zaman…
Gruptaki herkesin -farklı kombinasyonlar hâlinde de olsa- tanışıklığı çok eskiye dayanıyor. Ve herkes herkesle bir şekilde, bir dönemde mutlaka müzik yapmış bulunuyor. Örneğin Ali ve ben 1998’den beri birlikte blues yapıyoruz. Sezen, Batur ve Tarkan’ın müzikal birlikteliği daha eski. Ancak beşimiz bir arada müzik yapmaya 2017 sonunda başladık. Benim uzun süren dırdırım sonucu diyebilirim, sonunda pes ettiler. Hızlıca bir şarkı listesi oluşturduk, iki prova yaptık ve hemen düzenli olarak sahne almaya başladık.
Peki albüm süreci nasıl gerçekleşti?
Dediğim gibi öncesinde sadece cover yapmak için bir araya gelmiştik. Kendi müziğimizi yapmak ara sıra hakkında konuştuğumuz bir şeydi ancak asla fırsat bulup da kolları sıvayamamıştık. 2020 başında pandemi yüzünden canlı müzik hayatı tamamen durup da evlere kapanınca, bunu bir fırsat olarak değerlendirebilir miyiz diye düşündük. İlk başta, evde birtakım şarkılar kaydediyor ve birbirimizle paylaşıyorduk. Ortaya ne çıkacağından biz de emin değildik.
Ancak dört beş hafta içinde tüm strüktürü, sözleri ve düzenlemeleri ile bitmiş 12 şarkı ortaya çıkınca, süreç birden albüme dönüşmüş oldu. Pandemi kısıtlamalarının biraz gevşemesi ile 2020 ortasında kayıtlara giriştik. Öncelikle beşimizin kayıtları tamamlandı. Ardından Pelin, Bengisu ve Göksenin’in müthiş vokalleri, Serkan ve Özgür’ün nefeslileri ve Burak’ın armonikası ile konuk müzisyen kayıtlarını gerçekleştirdik. Her biri kendi başına yıldız olan bu isimler albüme konuk oldukları için çok şanslıyız. Albümün tüm kayıtları İstanbul’da Jingle House’ta gerçekleşti. Bu anlamda albümü evde kaydettik diyebiliriz. Tüm imkânları kucağımıza bırakan Hakan Özer ve Ömer Ahunbay’a da bir kez daha teşekkür ederiz!
Blues türünde yerli albüme pek rastlamıyoruz. Sizce bunun sebebi ne? Özellikle canlı müzikte çok tercih edilen bir tür olmasına rağmen yeni üretimler niye çıkmıyor sizce?
Bu bize de ilginç geliyor. Türkiye’de çok iyi blues çalınıyor. Bu hep böyleydi üstelik. Özellikle 90’ların İstanbul canlı müzik hayatını bilenler hatırlayacaktır. Arada ufak bir düşüş olduysa da şimdilerde yine çok fazla grup var. Bu aralar sadece mekân sayısında sıkıntı yaşıyoruz canlı müzik anlamında. Ama gelin görün ki, bu kadar sık ve kaliteli blues çalınan bir ortamda nedense üretim çok cılız. Biraz geriye gittiğimizde bunu anlamak kolay, çünkü müzik üretmek, kaydetmek, yayınlamak ve duyurmak masraflı bir iş idi. Oysa bugün hem teknoloji hem de müzik piyasasının dönüştüğü durum sayesinde, hemen her şey daha erişilebilir. Sanırım biraz istek ve cesaret konusu bu…
Albümdeki tüm parçaların İngilizce olmasının sebebi ne?
İleride Türkçe parça yapmayı da düşüyor musunuz? Bunun tek bir sebebi yok. Yaptığımız müzik aslen, İngilizce orijinli. İngilizce hâkim olduğumuz ve kendimizi ifade edebildiğimiz bir dil. Bu albümü yaparken şarkılar İngilizce çıkıverdiler. Türkçe de çıkabilirlerdi. Belki ikinci albüm Türkçe olur. Ayrıca artık müziğinizi küresel olarak pazarlamak, yerel pazara tanıtmakla aynı kolaylıkta. İngilizce sözlü bir albüm ile uluslararası dinleyiciye ulaşmak daha kolay.
Blues Brothers Band solisti Rob Paparozzi’nin albüme dair çok güzel yorumları var. Kendisiyle nasıl tanıştınız? Kayıt sürecine katkısı oldu mu? Albüme dair neler söyledi?
Rob ile 2006 ve 2007’de Blues Brothers Band’in ön grubu olarak verdiğimiz konserlerden tanışıyoruz. Kayıt sürecinde değil ama albüm yayınlanmadan önce fikrini almak için paylaştık. Sağolsun bizi kırmadı ve basın bülteninde paylaşabileceğimiz harika bir yorum yazdı. Groove denince, dünyanın en iyileri arasında olan bir grubun solistinden “groove” kabiliyetiniz konusunda övgü almak elbette çok gurur verici.
Albüme dair nasıl yorumlar geldi yurt içi ve yurt dışından?
Bizi çok mutlu eden yorumlar alıyoruz. Genel olarak dünya standartlarında bir prodüksiyon olduğu yorumu geliyor. Türler arasındaki akıcılığa övgüler var. Özellikle de çok sesli aranjmanlar ve renk/doku anlamında zenginliği öne çıkaran yorumlara çok seviniyoruz.
Özellikle yurtdışı basınından çok güzel yorumlar geldi, çok özel listelere, eleştirilere, radyolara konuk oldu albümünüz. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Bir de gelen en ilginç yorum ne oldu?
Özellikle bu müziğin kaynağı olan ülkelerde (Amerika ve İngiltere’de) uzak bir coğrafyadan gelen örneklere karşı doğal bir merak ve ilgi var. Kendi ülkelerindeki kalite ve özende üretilmiş işi mutlaka takdir ediyorlar ve sizin ne kattığınız ile çok ilgileniyorlar. Bu anlamda çeşitli blog ve radyoların yoğun ilgisini gördük. Şarkıların anlattığı hikâyeler ile de daha derinden ilgileniyorlar. Son zamanlarda en hoşuma gidenlerden biri, Juan Brooks’un inceleme yazısında, ancak dikkatli bir kulağın yakalayabileceği, Türk müziğinden minicik izleri öne çıkarttığı yorumuydu.
Blues Attack’in 2022 planları neler? Bu albümle nerelerde yer almayı hayal ediyorsunuz?
2022’in ilk ayları ne yazık ki yine pandeminin etkisi altında geçiyor. Bir an önce seyahat etmeye ve albümü hem yurtiçi hem yurtdışında canlı olarak sahneye taşımak istiyoruz.
Yurtdışında blues festivalleri için görüşüyor musunuz?
Evet, başlamış görüşmelerimiz var. Umarım yakında güzel haberler paylaşmaya başlayacağız.
Peki bu müzik türünde sizin idolleriniz kimler?
Kendimizi hiçbir zaman sadece blues ile sınırlandırmadığımız için idollerimiz de blues’un dışına taşıyor ve sayıca çoklar. İlla isim vermek gerekirse, Allman Brothers Band, The Meters, Parliament, Grand Funk Railroad gibi gruplara çok düşkünüz. Stevie Wonder’dan George Duke’a, Hendrix’ten Dr. John’a, saatler süren bir liste yapabilirim!
Blues’dan sonra en çok sevdiğiniz müzik türü hangisi ve neden?
Blues’dan sonraki her şeye blues’un uzantısı olarak bakıyoruz aslında. Bu anlamda hepsine aynı şekilde âşina ve yakınız. Klasik rock ve funk baş tacımız diyebiliriz ve kendi müziğimizin de köşe taşlarını oluşturuyor.
Biraz da seyahatten konuşalım. Gezmekle aranız nasıl? Nasıl seyahat etmekten hoşlanırsınız?
Gezmek müzikten sonra en sevdiğimiz şey olabilir. Hatta kafa kafaya bile olabilirler (gülüyor). Batur ve Sezen gerçek araba delileri. İstanbul’dan dünyanın herhangi bir yerine arabayla gitmeye heyecanla talipler. Ben de araba kullanmayı sevmekle birlikte tren ve uçak seyahatlerini daha konforlu ve keyifli buluyorum. Tarkan’ın motor merakına bir parantez açılabilir. Grubun bu anlamda tek aykırı elemanı Ali. Kendisini bir koltuğa oturttuğunuz ve vardığınızda uyandırdığınız sürece, seyahatin detaylarıyla çok ilgilendiğini söyleyemem.
Ve o yolda hangi şarkılar çalar?
İşte o değişir. Hangi araçla ve nereye gidildiğine göre değişir. Ancak şunu söylemeliyim, yayınlanmadan birkaç ay önce Bringing Down The House’u baştan sonra dinleyerek yaptığım ilk yolculuk çok çok özeldi. Albümde gerçek uzun yol şarkıları var!
Sokaklarında kaybolmayı en sevdiğiniz şehir?
Hiç haritaya bakmadan elimi kolumu sallayarak gezmeyeen bayıldığım yer sanırım Budapeşte
Ölmeden önce görelim dediğiniz ülke?
Bu da çok uzun bir liste.