Bizans'tan günümüze İstanbul'un inşası - 3
Bir önceki sayımızda İmparator Iustinianos devrinin sonuna kadarİstanbul’da gerçekleşen imar faaliyetleri hakkında bilgi vermiştik.Bizans Devleti’ne siyasi olarak da altın çağını yaşatan söz konusuimparator imar açısından da İstanbul’u zenginleştirmiş ve Ayasofyagibi bir yapıyı İstanbul’a kazandırmıştır. Bu yazımızda İmparatorIustinianos devrinden sonraki gelişmeler ile İstanbul’un fethi elealınacaktır.
İmparator Herakleios (610-641) döneminde imparatorluk zor durumdaydı. 626 senesinde İstanbul’a saldıran Avar-Slav ordusu kent savunması tarafından püskürtülmüştür. Her ne kadar İstanbul halkı Avar-Slav istilasının püskürtülmesi ile derin bir nefes alsa da kısa bir süre sonra bu sefer kent hem denizden hem karadan Arap Müslümanların saldırılarına maruz kalmıştır. Özellikle İslam Peygamberinin hedef buyurduğu şehir olan İstanbul ele geçirilmek amacıyla Arap Müslümanlar tarafından birçok kez kuşatılmaya çalışılmıştır.
Emevi hükümdarı Muaviye’nin halifeliği döneminde (661- 680) sahabelerinde aralarında bulunduğu Arap donanması Kyzikos (Kapıdağ) bölgesine gelmiş ve kente saldırmadan önce burayı üs konumunda kullanmıştır. Şehrin sert kış iklimine dayanamayan Araplar Bizanslılar tarafından geri püskürtülmüştür. Emeviler’in şehri karadan ve denizden ikinci kuşatmasında kısmen başarılı olsalar bile Bizanslılar, Rum (Grek) Ateşi adını verdikleri teknik ile Arapları geri püskürtmüştür. Söz konusu teknikte denize dökülen neft ateşe verilerek Arapların gemileri ateşe verilmiştir. Hatta bu uygulama son dönemde yayınlanan bazı tarihi dizilerde de karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumda etkilenen Müslüman Araplar her ne kadar geri çekilseler de 673-674 yıllarında bir saldırı da gerçekleştirmiştir. Bu son saldırıda da sonuç değişmemiş ve İstanbul’u ele geçirmek isteyen Müslüman Araplar başarısız olmuştur. İstanbul’u ele geçirmek isteyen Arapların özellikle ilk saldırısında birçok sahabe şehit edilmiştir. En ünlüleri Halid b. Zeyd adıyla da bilinen Ebû Eyyüb el Ensari’dir. Hicret sonrasında Hz. Peygamber’e evini açan Halid b. Zeyd Müslüman Araplarla birlikte ilerlemiş yaşına rağmen İstanbul surları önüne gelmiş ve burada şehit olmuştur. Coşkun Yılmaz ve Necdet Yılmaz tarafından çıkarılan İstanbullu Sahabeler adlı kitaptan konu ile ilgili detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
İmparator III. Leon 726 senesinde Tasvir Kırıcılık (İkonoklazma) hareketini başlattı.
İmparatorluk sarayı girişinde bulunan Hz. İsa betimlemesini kaldırarak şehirde kanlı isyan çıkmasına sebep oldu. Tasvir Kırıcılık hareketi nedeniyle kentte iç karışıklık meydana gelmiş ve birçok dini yapı zarar görmüştür.
Kentte 732-740 senelerinde gerçekleşen yıkıcı depremlerde dini ve sivil yapılar zarar görmüştür.
755- 763 yıllarında sert geçen kış aylarında Tuna’dan gelen buz kütleleri ile Boğaziçi donmuş ve buz kütleleri akıntıya kapılarak hem Marmara surlarına hem de Haliç surlarına vurarak zarar vermiştir.
Uzun bir süre imar faaliyetleri açısından durgunluk yaşayan İstanbul’da inşa faaliyetleri İmparator Theophilos (829-842) döneminde başlamıştır. İmparator Theophilos Büyük Saray’a yeni birimler ekletmiş ve sarayı görkemli biçimde süsletmiştir. Ayrıca İmparatorluk Sarayı’nın yanına Magnaura Sarayı’nı inşa ettirmiştir.
726 senesinde başlayan tasvir kırıcılık harekâtı 843 yılında sona ermiş ve dini yapılar tekrardan tasvirlerle donatılmıştır. Tasvir kırıcılığın sonu günümüzde dahi Ortodokslar tarafından bayram gibi kutlanılmaktadır. Bu dönemden sonra Bizans’ın başına geçen Makedon İmparatorlar sayesinde başkent İstanbul için parlak bir dönem başlamıştır. İmparator I. Basileios (867-886) devrinde imar faaliyetleri artmıştır. Bu dönemde inşa edilen yapılar 5. ve 6. yüzyılda inşa edilen büyük ölçekli anıtların görünümlerinden uzaktır. Bu dönemde inşa edilen yapılar daha küçük ölçekli yapılar olmakla birlikte sanatsal değerleri ölçeklerinden fazladır. Ayrıca İmparator I. Basileios ile birlikte daha evvel inşa edilmiş olan dini ve kamu yapıları onarılmaya başlanmıştır. İmar faaliyetleri kapsamında sekiz tane küçük boyutlu kilise inşa edilir ve yaklaşık yirmi beş tane mevcut kilise onarılmıştır. Daha önceki yüzyıllarda aktif olarak kullanılan Hipodrom bu dönemde önemini yitirmeye başlamıştır. Eskiden şatafatlı yarışlara ve gösterişlere ev sahipliği yapan Hipodrom artık imparator ve savaş törenleri için sende birkaç kere kullanılmaya başlanmıştır.
Hem Makedonlar hem de Komnenoslar döneminde İstanbul dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Kentin ana caddesi olan Mese Caddesi’nde çeşitli dükkanlar ve tezgâhlarla başka ülkeden gelen mallar ve şehrin sakinleri tarafından üretilen mallar satılmaktaydı.
11. ve 12. yüzyıllar arasında Komnenoslar döneminde günümüz Ayvansaray bölgesi olan Blakhernai bölgesinde imparatorluk için yeni bir saray inşa edilmiş ve Büyük Saray terk edilmiştir.
Yeni inşa edilen saraya bölgenin adı verilerek Blakhernai Sarayı denilmiştir. Saray kompleksinin en yukarı ucunda Tekfur Sarayı adındaki pavyonu bulunmaktadır. Tekfur Sarayı günümüze kadar gelen Bizans saray mimarisinin tek eseri olması yönünden ayrı önem arz etmektedir. Yakın bir dönemde restore edilerek Tekfur Sarayı Müzesi adında ziyaretçilere açılmıştır.
İmparatorluğun Sarayburnu bölgesi yani Marmara kıyılarından ayrılıp Haliç kıyısına taşınması bu dönemin önemli olaylarındandır. Yönetimin taşındığı yeni bölgede imar faaliyetleri hızlanmış ve yeni küçük ölçekli kiliseler inşa edilmiştir. Pantepoptes Kilisesi (Eski İmaret Camii) ve Pantokrator Kompleksi (Zeyrek Camii) bu dönemde inşa edilen önemli kiliselerdendir. Komnenos dönemine ait diğer yapılar ise Hagios Theodoros (Vefa Kilise Camii), Hagia Theodosias (Gül Camii), Theotokos Diakonissa (Kalendarhane Camii), Hagios Ioannes en Trullo (Hirami Ahmed Paşa Mescidi), Pammakaristos Kilisesi (Fethiye Camii) ve Khora (Kariye Camii)’dır.
12 Nisan 1204 yılında Latin şövalyeler tarafından düzenlenen IV. Haçlı Seferi asıl hedefinden çıkarak Bizans’ın başkentini istila etmiştir.
Latinler kenti ele geçirince İmparatorluğun dünya politikasındaki güçlü devlet imajı erimeye başlamıştır. Kentin içinde bulunan Ortodoks kiliselerin çoğu Katolik Latinlerin idaresine geçmesinin yanı sıra işgâl anında çıkan yağmalamalar ve yangınlar sebebiyle kent harap duruma gelmiştir. Barbar Latinler kutsal hiçbir şeye saygı göstermemiştir. Şehir için önemli anıtların bazılarını deniz yoluyla Avrupa’ya kaçırmışlardır.
İstanbul’dan kaçan Bizans’ın soylu sınıfı Anadolu’da iki ayrı devlet kurmuştur.
Bunlardan biri Trabzon İmparatorluğu diğeri ise Şehri 1261 yılında Latinlerden kurtaracak olan Nikaia (İznik) İmparatorluğu’dur.
Şehirden kazandıkları önemli ganimetler ve topraklardan sonra Latinlerin İmparatoru Baudouin ile patrik imparatorluk sarayına yerleşmiştir. Dini inanç farkından dolayı birçok dini yapı tahrip edilmiştir. Latinlerin zorbalıklarından bunalan şehir halkı göç etmek zorunda kalmış ve kentin nüfusu azalmıştır. Bu dönemde kentin simge yapısı olan Ayasofya patriğin katedrali hâline gelmiştir. Nikaia İmparatoru III. Ioannes Vatatze şehrin kiliselerine ve anıtlarına gerekli bakımın yapılması için maddi destek sağlamaya çalışsa da ne kadar etkili olduğu tartışma konusudur. İstanbul’da yaklaşık 57 yıl boyunca Latin İmparatorluğu hüküm sürmüştür. Bu süreç içerisinde ihtişamı ve zenginliğinden çok şey kaybeden şehir 25 Temmuz 1261 yılında kurtarılmış ve 15 Ağustos’ta İmparator VIII. Mikhail Palaiologos İmparator Konstantinos’un emanet ettiği şehre girmiştir.
İmparator VIII. Mikhail Palaiologos ile birlikte imparatorlukta yaklaşık 200 yıllık Palaiologoslar Dönemi (1261-1453) başlamıştır.
Kentin karşısına Cenovalılar 1267 senesinde ızgara planlı Pera olarak anılan (günümüz Beyoğlu ilçesi) şehrini kurmuştur. Bu dönemde kentte yerleşim yeri Haliç bölgesi ile Ayasofya bölgesinde yayılmıştır. Sarayburnu çevresindeki limanlar yerine Haliç limanları ile ticaret hayatı tekrardan canlanmaya başlamıştır. Devletin ekonomik sıkıntısı nedeniyle eski dini yapılar onarılmış yeni yapılan dini yapılar ise küçük ölçekli planlanmıştır. Bu devirde en önemli onarım kentin simgesi olan Ayasofya’da gerçekleşmiştir. Yapının 1346 depreminde yapının kubbeleri zarar görmüştür. Ekonomik zorluklardan dolayı kubbe ancak 1353 yılında onarılmıştır.
Kent Arap Müslümanları tarafından defalarca kuşatılmasına rağmen bir türlü ele geçirilmemişti. 14. yüzyılın sonlarına Anadolu’nun batısında hızlı gelişmekte olan Osmanlıların Bizans’a karşı baskısı artmaya başlamıştı.
Osmanlıların İstanbul’u ilk kuşatması 1391 senesinde Yıldırım Bayezid döneminde gerçekleşmişti.
Kuşatma öncesinde Doğu Roma’nın kent dışındaki son kalesi olan Alaşehir Kalesini ele geçiren Yıldırım Bayezid ayrıca birçok Türkmen beyliklerini de kendi bayrağı altında toplamış ve Balkan bölgesinde de Üsküp ile Selanik çevresini ele geçirmiştir. Yaklaşık 7 ay süren kuşatma sırasında Osmanlı başarısız olsa dahi Bizans’tan birçok imtiyaz elde etmiştir.
Yıldırım Bayezid 1395 senesindeki ikinci kuşatmada da başarısız olmuştur. 1397 senesindeki üçüncü kuşatmada Yıldırım Bayezid Güzelce Hisarı olarak da bilinen Anadolu Hisarı’nı inşa ettirmiş olsa da topçuluğun zayıf olmasından dolayı başarısız olmuştur. 1400 senesindeki dördüncü kuşatma sırasında Anadolu’da ilerleyen Timur sebebiyle iki ateş arasında kalan Yıldırım Bayezid kuşatmayı kaldırmıştır.
1422 senesinde Sultan II. Murad döneminde kent 4. kez kuşatılmıştır.
Osmanlı’daki iç karışıklıklar sebebiyle kuşatma kaldırılmıştır. Kuşatmadan bir kez daha kurtulan Bizanslılar başta kent surları olmak üzere savunma yapılarını onarmaya çalışmıştır.
Bu dönemde Osmanlılar günümüzde Üsküdar olarak bilinen Khrysopolis’e kadar ele geçirmiş ve ele geçirdikleri yerlere yerleşmeye başlamıştır. Bizans’ın sur dışı bölgelerde kendine ait arazilerde hem Türklerin hem de Galata bölgesinde İtalyanların yerleşmelerini önleyememiş ve küçülmeye başlamıştır. Fetihten önce Bizanslıların elindeki toprak Suriçi bölgesi, Adalar ve Boğaz’daki bazı bölgelerden oluşmaktaydı.
Kenti kuşatan ve sonucunda ele geçiren son Osmanlı saldırısı, Osmanlı Devletinin yedinci Padişahı olan II. Mehmed döneminde gerçekleşmiştir.
Cesaretli askerleri ve denizden yürütülen gemileriyle padişah kenti tamamen kuşatmıştır. Kaynaklarda yer alan bilgilere göre kent kuşatıldığında yaklaşık 40.000 ile 50.000 arasında değişen bir nüfusa ev sahipliği yapmaktaydı. 29 Mayıs 1453 günü Edirnekapı ile Topkapı ortasındaki açılan gediklerden Osmanlı askerleri kente girmiştir. Kent savaşılarak fethedildiği için İslam geleneklerine göre ordu 3 gün boyunca yağma hakkına sahip idi. Öğleden sonra şehre giren ve “Fatih” unvanı alan Sultan II. Mehmed kentin harap hâlini görmüş, gereken tedbirleri almış ve kentteki binaların tahribatını önlemiştir.
Kuşatma sırasında kentin sembolü ve patriklik merkezi olan Ayasofya’ya hiçbir zarar vermeyen Fatih, fetih sonrası Ayasofya’da ezan okutmuştur. Salı günü ele geçirilen şehirde Fatih’in emriyle birlikte ilk Cuma namazının Ayasofya’da kılınma emri verilmişti.
Bu üç günlük süreçte Ayasofya’ya mihrap, minber ve mahfil ile küçük bir ahşap minare eklenerek camiye çevrilmiştir.
İstanbul’un fethi ile birlikte hem İstanbul’un hem de İstanbul’daki yapıların Türkleşme dönemi başlamıştır.