Bizans'tan günümüze İstanbul'un inşası - 1
Yapılan her arkeolojik çalışma sonucutarihsel geçmişi daha eskilere dayananşehirlerinden biri olan İstanbul tarihboyunca hem doğu hem de batımedeniyetlerinin dini ve siyasi çıkarlarıaçısından önemli bir konumda yeralmıştır. İki kıtanın ortasında ne doğuda ne batı da yer alan şehir Haliç veMarmara denizi arasında Boğaz’adoğru uzanan bir yarımada üzerindekurulmuştur. Yapılan son araştırmalaragöre şehrin yerleşim tarihi yaklaşık8.500 yıl öncesine Neolotik Çağ’a kadaruzanmaktadır. Yazılı kaynaklarda iseşehir insanlığın başlangıcından itibaren yerleşime açık olanbir konuma sahip olduğu anlatılır. Yarımada üzerindeki şehrinsağladığı yerleşime ve tarıma uygun şartlar sebebiyle M.Ö.7. yüzyılda kurulan Byzantion’un kuruluşu çeşitli efsaneleredayanır. Bu mitolojik efsanelerin çeşitliliğinden dolayıyazımıza sadece üç tanesini aldık.
Plinius’a göre tarihi yarımada ile Boğaz’ın ilk sahipleri Byzantion’dan önce Haliç bölgesinde Lygos adlı ufak bir yerleşime sahip olan Traklardır. Su perisinin oğlu Trak Kralı Byzas, Byzantion’un çevresine hâkim olan yönetici Phidaleia ile evlenmiştir. Bunun üzerine Byzation kurulmuştur.
Bir diğer efsaneye göre Olympos’un hâkimi Zeus, Hera’nın gazabından koruduğu sevgilisi Argos kralı Inakhos’un kızı olan İo’yu inek formuna dönüştürmüştür. İo Hera’dan kaçarken Boğaz’da Keroessa ismindeki kızını doğurmuştur. Günümüzde Boğaziçi’ne verilen "Bosphorus" yani "Öküz-İnek Geçidi" ismi de aslında bu mitolojik efsaneye dayanmaktadır. Aynı şekilde Haliç’e verilen "Golden Horn" yani "Altın Boynuz" ismi de inek formuna çevrilen İo’nun altın rengine benzer boynuzlarından geldiği bilinmektedir. İo’nun Boğaz’dan geçerken doğurduğu kızı Keroessa, Semestr tarafından büyütülmüştür. Daha sonra Keroessa Poseiodon ile birlikte olmuş ve Byzas adında bir çocuk dünyaya getirmiştir.
Mitolojik hikâyeye göre Byzas ise şehrin kurucusu olmuştur.
Bir başka efsaneye göre ise şehir Megaralıların deniz kuvvetleri lideri Byzas tarafından kurulmuştur. Kâhinin yurt kurmak isteyen Megaralılara "körlerin karşısında" yurt edinmelerini söylemesi üzerine Khalkedon (Kadıköy) sakinleri karşıdaki Byzantion’un zenginliklerini göremediklerinden dolayı körlükle itham edilmiş ve Megaralılar günümüzdeki Sarayburnu mevkiine şehirlerini kurmuşlardır.Ve elverişli tarım toprağı sebebiyle pek çok istilalara maruz kalmıştır.
M.Ö. 512 yılında Byzantion, I. Darius tarafından ele geçirilmiş ve Pers egemenliğine tabi olmuştur. Yaklaşık 35 yıl sonra M. Ö. 478 yılında Pausanias tarafından ele geçirilen şehir daha sonra I. Attika Deniz Birliği’ne katılmış ve M.Ö. 5. yüzyılda birliğin en varlıklı şehirlerinden biri olmuştur. 5. yüzyılın sonu 4. Yüzyılın başlarına doğru Byzantion kendine ait parasını basmaya başlamıştır. Günümüz Topkapı Sarayı’nın çevrelediği bölgeden çok fazla geniş olmayan Byzantion yerleşmesi Roma imparatorluğu zamanına bu çerçevede gelmiş ve ilkçağ süresince kent Byzantion adını taşımıştır. Çeşitli kuşatmalar sonucu kendini korumaya çalışan Byzantion, M.Ö. 200’lerde Roma İmparatorluğu safına geçmiş ve M.Ö. 146’dan itibaren "civitas foederata" ismiyle Roma’ya bağlı serbest şehir konumunda varlığını sürdürmüştür.
M.S. 73 senesinde Roma İmparatoru Vespasianus Byzantion’u imparatorluk topraklarına katmıştır.
Buna rağmen Roma İmparatoru Septimus Severus ve Suriye ordusu lideri Pescenius Niger’in şehrin iktidarını ele geçirme mücadelesinde Byzantion halkının Pescenius Niger taraftarı olması sebebiyle savaşı kazanan Septimus Severus Byzantion şehrini büyük yıkıma uğratmıştır. Birkaç yıl sonra İmparator Septimus Severus’un evladı Caracalla, babasından şehrin tekrardan ihyasını dilemiş ve İmparator Severus şehri tekrardan ayağa kaldırmış ve şehri oğlunun Antonia ismi ile anmıştır. Şehrin bu ihya edilmesi aşamasında Septimus Severus surları olarak da bilinen surlar inşa edilmiş ve yeni şehrin sınırları belirlenmiştir.
Söz konusu surlar günümüz Eminönü Yeni Camii civarlarından başlayıp Çemberlitaş’a kadar uzanıyor ve oradan tekrardan aşağıya, Marmara Denizi’ne kadar iniyordu. İmparator şehrin ihyası sırasında büyük ölçekte hipodrom, çeşitli mabetler, tiyatro ve hamam inşa ettirmiştir. Kentin ana caddesini sütunlarla donatarak kenti Roma İmparatorluğu kentlerine dönüştürmüştür. İmparator I. Konstantinos dönemine (323) kadar bu şekilde varlığını sürdüren şehir bu dönemde İmparatorluğun doğu da en büyük şehirlerinden biri olmuştur.
İmparator I. Konstantinos döneminde şehirde imparatorluğun gücüne paralel olarak geniş bir kentsel dönüşüm başlamış ve şehir eski yüzölçümüne göre neredeyse dört kat genişletilmiştir. Hıristiyanlık yasağını kaldıran imparator şehre yeni saraylar, tapınaklar ve kiliseler ile meydanlar kazandırmıştır. Yeni şehir topografik olarak başkent Roma’ya benzetilmiştir.
Kent toplam on dört bölüme ayrılmış ve son bölüm olan Blakhernai sonradan surların içine dahil edilmiştir. İmparator I. Konstantinos’un şehri genişletmesiyle daha önce Septimus Severus’un inşa ettirdiği ve şehrin sınırlarını belirleyen surlar kent içinde erimiştir. Genişleyen şehrin yeni surları İmparator I. Konstantinos tarafından inşa edilmiştir.
Günümüze ulaşmayan bu surlar günümüz Cibali bölgesine yakın yerde bulunan Yavuz Selim Camii civarında başlayıp yukarıya doğru uzanmaktaydı. Söz konusu surlar Esekapı civarından tekrar Marmara Denizi’ne kavuşmaktaydı. İmparator I. Konstantinos döneminde inşa edilen surlardan günümüze çok fazla kalıntı gelmemiştir. Esekapı Mescidi avlusunda 2006 yılında yapılan arkeolojik çalışma sırasında yer altından beş ton ağırlığında porfir bir mermer çıkartılmıştır. Söz konusu porfir mermerin I. Konstantinos dönemi surlarına ait olan "İsa Kapı"ya ait olduğu düşünülmektedir. İsa Kapı’nın fetihten bir süre sonra halk dilinde Esekapı’ya dönüştüğü düşünülmektedir.
İmparator I. Konstantinos şehrin merkezine oval formda kendi adıyla anılan bir forum inşa ettirmiştir.
Forumun merkezine kendine ait anıt diktirmiştir. Hırıstiyanlık dininde azizler sınıfına giren İmparator I. Konstantinos çift yönlü politikası ile söz konusu anıtta kendini Güneş Tanrısı Apollon olarak göstermektedir. Günümüzde bu anıt Beyazıt Meydanı ile Sultanahmet Meydanı arasında kalan Çemberlitaşanıtıdır. Kent, pagan Roma’dan farklı olarak İznik’te 325 yılında yapılan konsil toplantısı sonucu Hıristiyanlığı benimsemiş idi. Yoğun geçen imar faaliyetlerinden sonra kent sadece Konstantinopolis olarak değil ayrıca başkent sıfatıyla Yeni Roma (Nova Roma) olarak 330 yılının 11 Mayıs Pazartesi günü büyük törenle Hıristiyan bir şehir olarak açılmıştır. Bu olay şehrin dünya tarihi içerisinde büyük önemini göstermektedir. Söz konusu tarih Konstantinopolis’in yani İstanbul’un resmi açılış tarihidir. Şehrin açıldığı dönemde nüfusu yaklaşık 100.000 kişi idi.