Bir Orta Çağ gecesinde kaybolmak: Brugge
Şehirlerin de insanlar gibi döngüleri vardır. Doğar, serpilir ve nihayet zorlukla hatırlanan birer hatıraya dönüşürler. Belki de artık yeni şehirler kuramadığımızdan ya da zamanın ruhu kentlerimizin meydanlarını, arka sokaklarını ya da beton yapılarını o kişiliksiz rengine boyadığından unutulmuş kentlerin hatıralarına daha sıkı sarılıyoruz. Bir sonbahar akşamı vardığım Brugge, tarihin sahici bir yeniden doğuş bahşettiği ender şehirlerden.
Neredeyse tüm Kuzey Avrupa kentleri gibi, Brugge da serin güz akşamlarında kendi kabuğuna çekilmeyi tercih ediyor. Sokaklar erkenden boşalıyor, mekânlar kapılarını kilitliyor ve tüm şehir kanı kaynayan gençlere ve bizim gibi arsız gezginlere kalıyor. Kim bilir, turistliğin en yorucu yanlarından birisi de gece gündüz demeden bir vazifeyi ifa eder gibi ziyaret edilen şehrin her köşesini arşınlamaya çalışmaktır. Ne var ki, eğer Brugge gibi bir kente serin bir güz akşamı vardıysanız, yapılacak en iyi şey otelinize sığınıp iyi bir uyku çekmek olmayabilir. Çünkü o tenha sokakların size vadedeceği çok fazla şey var.
Akşamın gölgeleri uzayıp, belki de Avrupa’nın en iyi korunmuş sivri çatıları, kırmızı tuğlaları ya da kesme taşlarının hatlarını yumuşatırken; doğal bir turuncu ışıkla boyanmış sokaklarda, sessiz kanalları aşan kavisli köprülerde ya da geniş ve bomboş meydanlarda bir Orta Çağ zabitiyle belki de bir zamanlar şehre hükmetmiş Fransız garnizonundan çıkan bir devriyeyle karşılaşmayı bekleyebilirsiniz. Ya da tek tük karşılaşacağınız bisikletliler sizi selamlarken ünlü çan kulesinin gece karanlığında kaybolan siluetine bakıp uzak limana yanaşan bir ticaret gemisinin tayfasının bağırışlarını işitebilirsiniz. Eğer zamanda yolculuk mümkünse bunu bir gece vakti Brugge sokaklarında deneyimlemeniz işten bile değil.
Gecesi müphem sürprizlere gebe olan Brugge’ün gündüzleri ise bambaşka bir hikâye. Sırt çantaları, fotoğraf makineleri ve coşkulu merakları ile şehre ikinci bir hayat bahşeden turistlerle cıvıl cıvıl ve kesinlikle büyüleyici bir masal kenti Brugge.
Büyük kanalları nedeniyle zaman zaman kuzeyin Venedik’i olarak anılan şehir bir zamanlar Kuzey Avrupa’nın hatta tüm Avrupa’nın ticaret merkeziydi. Özellikle 11. yüzyılda, İberli denizcilerin doğudan getirdikleri baharatlar, hemen yanı başındaki İngiltere’nin yünleri ya da İskandinav ülkelerinden gelen kürkler Avrupa’ya Brugge’dan dağıtılırdı. Uzak diyarlardan gelen tek şey gemi ambarlarını dolduran mallar değildi elbette. Limana yanaşan her gemiyle birlikte başka kültürler, tacirler, bilgi ve politik güç de yerleşti kente. Zamanla sadece Flandra’nın değil tüm dünyanın en zengin ve önemli şehirlerinden birine dönüştü Brugge. Ancak onun da bir döngüsü vardı kuşkusuz. On beşinci yüzyıldan itibaren seller ve doğal afetlerle bir iki kanal dışında Kuzey Denizi’yle olan bağını yitirmesi, kentin kaderini değiştirecek ve Antwerp’in gölgesinde kalmasına neden olacaktı. Görkemli günlerinin hatırası yavaş yavaş silinmeye başlasa da bilhassa 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren varlıklı Fransız ve İngiliz gezginlerin uğrak yeri olmayı başaran Brugge, bir zamanların ticaret merkezi olarak yitirdiği önemini bu defa bir turizm kenti olarak yeniden elde etti. Şehir, her iki dünya savaşında da Almanlar tarafından işgal edilse de neredeyse hiç zarar görmedi. Özellikle 1965 yılından sonra zaten iyi korunmuş olan kent, ikinci bir Rönesans geçirerek baştan aşağı restore edildi.
Neredeyse tüm kadim kentlerin yolları görkemli bir meydana çıkar. Brugge’un ünlü çan kulesinin (Belfort van Brugge) tüm ihtişamıyla yanı başında yükseldiği büyük meydanı (Grote Markt) ziyaret edebileceğiniz en güzel meydanlardan biri. Güçlü Belçika atlarının çektiği faytonların hafif tıkırtısı eşliğinde ünlü çikolata mağazalarından alışveriş yapabilir ya da Belçika’nın ünlü wafflelarının tadına bakabilirsiniz. İşin aslı Brugge, geceleri olduğu kadar gündüzleri de sürprizlerle dolu. Sözgelimi ancak tek kişinin sığabileceği bir ara sokağa girdikten sonra kendinizi kentin kanallarına nazır bir kafede ya da özgün bir restoranın kapısının önünde bulmanız mümkün. Bu hâliyle Brugge’ün misafirlerini kendi kuytularını keşfetmeye davet ettiğini söylemek mümkün. Bu ufak keşif turları sayesinde minicik dükkânında kentle özdeşleşen dantellerini ören kadınlarla tanışabilir, yakınlarınıza ruhsuz seri üretim ürünler yerine el yapımı hediyelikler alabilirsiniz. Eğer bir şehri sokaklarını adımlayarak, turistik bölgelerinden uzaklaşıp yerel halkın rağbet ettiği mekânları keşfederek gezmeyi seviyorsanız, istisnasız her bir sokağı ve binasıyla ziyaretçilerine estetik keyifler yaşatan Brugge, mutlaka listenize eklenmesi gereken bir şehir.
Öte yandan bulunduğu kentin ikonik yapılarını ya da müzelerini görmeyi tercih edenlerdenseniz Brugge’ün size sunacağı çok fazla şey var. İçerisinde bir de müze bulunan Belfort van Brugge’a tırmanarak bu masal kentini kuşbakışı seyredebilir, kule ile aynı meydanı paylaşan Eski Hükümet Binası’nın (Provinciaal Hof) konsey salonunda Flandra soylularının tutkulu tartışmalarından kalan yankılara kulak kabartabilir, az ötedeki Belediye Binası’nın (Stadhuis) kıvrımlarına hayran kalırken hemen yanı başındaki Kutsal Kan Bazilikası’nın (Heilig-Bloedbasiliek) büyüleyici gotik mimarisine karşı belli belirsiz bir ürperti duyabilirsiniz. Kentin ana kilisesi hükmündeki St. Salvator Katedrali’nin (Sint-Salvatorskathedraal) geniş vitraylarını ve eşsiz duvar halılarını incelemeniz ya da 116 metrelik yüksekliği ile kulesi, dünyanın en uzun ikinci tuğla yapısı olan Bizim Leydi Kilisesi’nde (Onze-Lieve- Vrouwekerk) Michelango’nun İtalya dışındaki tek eseri olan Bruggeli Madonna’yı görmeniz de mümkün. Tarihi 15. yüzyıla kadar uzanan ve bir vakitler Ceneviz Konsolosu’nun ikâmeti olarak kullanılan bir yapıda hizmet veren Patates Kızartması Müzesi’nden (Frietmuseum) ünlü Belçikalı yazar Guido Gezelle’in adına açılan bir diğerine kadar çok sayıda müze de ziyaret edebileceğiniz yerler arasında.
Avrupa’nın -belki de- dünyanın en iyi korunmuş tarihi kent merkezlerinden birine sahip olan Brugge, alçak ülkelerin* kendine has mimarisinin en iyi gözlemlenebileceği birkaç yerden biri. Eğer seyahat planınızda Belçika yer alıyorsa Brüksel’in metropol keşmekeşinden kaçıp rotanızı Brugge’e çevirebilir ve serin bir Orta Çağ gecesinde kaybolmayı tercih edebilirsiniz.