Bir kültür başkenti: Kâşân
İran’ın diğer tarihi şehirlerinin gölgesindekalmış bir nokta hüviyetinde olan Kâşânher ne kadar bu sebep dolayısıyla ülkeyegelen ziyaretçiler tarafından es geçilmekteolan bir şehir olsa da aslında İran’ındiğer tarihi şehirlerinden aşağı kalmadığınısahip olduğu zengin tarihi eserleriyle gözlerönüne serer. Şehrin isminin neredengeldiği konusundaki meşhur Pers imparatoruKays’a kadar uzanan rivayet ile şehiriçerisinde bulunan Safevi hükümdarı ŞahAbbas’ın mezarı şehrin bu özelliğini vurgularmahiyettedir.
Erken dönemde İslam topraklarına katılan Kâşân, bu tarihten itibaren de canlılık kazanan bir şehir olur. Kâşân, özellikle Büyük Selçuklu Devleti döneminde ticari kimi ürünlerin üretim ve alışverişinin yapıldığı önemli bir yer hâline gelir. Buraya özgü olan kâşî taşı öyle bir şöhret kazanır ki şehrin isminin nereden geldiği konusundaki söylentilerden biri de bu taşın varlığına bağlanır.
İran’ın diğer şehirlerinin kaderi gibi Moğol saldırıları 13. yüzyılda burada da yıkım meydana getirir. Fakat İlhanlılar zamanında tekrar canlanan şehir, Safeviler zamanında öylesine parlak bir dönem kazanır ki edebiyattan, mimariye kadar adeta bir dönemin kültür başşehri hâline gelir. Şehir ve çevresi üstelik İslam öncesi dönemden de zengin bir birikime sahiptir. Kâşân her ne kadar tarihinde çeşitli depremler dolayısıyla yıkımlara maruz kalmış olsa da günümüzde Selçuklular, Safeviler ve Kaçarlar dönemine ait eserlerle hâlâ görülmeye layık bir şehirdir. İslam şehirlerinin klasik yapısı bir yere kadar aynı formu barındırmakla birlikte aslında farklılık içerisindeki zenginliğe girince anlaşılır. Kâşân’ın mesela tarihi kapalı çarşısı İran’daki benzerlerine kıyasla en iyilerinden biri olarak tam da böyledir. Yüzyıllardır şehrin ticari merkezi olma özelliğini günümüzde de muhafaza eden kapalı çarşı, içerisindeki kervansaraylar, medreseler, camiler ve hamamlarla burada sizlere şüphesiz güzel bir temaşa imkânı sunacaktır.
Sıklıkla bir satıcısıyla karşılaşabileceğiniz Kâşân’a özgü lezzetli bisküvilerden edinmeniz, şüphesiz bu gezintiyi çok daha keyifli hâle getirecektir. Kaçarlar dönemine ait olan Ulucamii ise simetrik tarzıyla göz doldurur mahiyettedir. Farklı birimlerden meydana gelen ve külliye formunda olan caminin iç avlusunda verilen klasik İslami eğitim faaliyetleri, âdeta caminin inşa edildiği zamana, 1800’lü yıllara alır götürür sizleri. Şehirde özellikle yer alan ve aynı şekilde 19. yüzyıldan gelen geleneksel evler ise gerçekten de Kâşân’ın incileri gibidirler. Varlıklı ticaret ve idare adamları tarafından inşa ettirilen bu evlerin her ne kadar bazıları günümüze kadar ulaşamamış olsa da restore edilip de ziyarete açılanların varlığı şehrin ulaştığı zenginliği net bir şekilde ortaya koyar.
Tabatabai’nin konağı harika taş işçiliğiyle ziyaretçilerini büyülerken, döneminin meşhur halı tüccarı olan Burucerdi’nin konağı cam işçiliğiyle adeta gözleri kamaştırır. Amerilerin Konağı ile Abbasiyan Konağı da benzer özelliklere sahiptirler. Özellikle şehrin tarihi dar sokaklarında gezerken dikkatli olursanız evlerin kapısındaki çift tokmaklarla karşılaşacaksınızdır. Başka İslam şehirlerinde de örnekleriyle karşılaşılabilen kapıdaki bu tokmaklar, dışarıdan vuranın içeridekilere kapıdakinin kadın mı erkek mi olduğunu haber veren bir vazife görürler. Bu zarif gelenek o kapılardaki işçilik zarafetiyle adeta yarışır vaziyettedir.
Kâşân’a kadar gelmişken Unesco Dünya Miras Listesi içerisinde yer alan Bağ-ı Fin kesinlikle görmek gerekli. Safevi dönemi eseri olarak Şah Abbas tarafından yaptırılan bahçe, İran’da Dünya Miras Listesi’ne alınan 9 bahçeden birini meydana getirir. Klasik Pers bahçe formunda olan Bağ-ı Fin’in geleneksel olarak cenneti temsil ettiği bilinirken, dört kısma ayrılmış olmasının da Zerdüştlük’teki dört unsuru sembolize ettiğine inanılır. Bütün bu detaylarla birlikte Kâşân’daki keyifli seyahate burada soluklanarak nihayet vermek herhâlde en keyiflisi olacaktır.