Bi kavram 3 film: Direniş
Bir ağacın kökünden sökülüp koparılışıyla bir insanın vatanından sürgün edilişinin hissettirdikleri arasında hiçbir fark yok Filistin’de. O toprakların gerçek insanlarına reva görülen, -yaşamadan asla anlayamayacağımız- bir trajedinin tam ortasında geçen ya hapis ya sürgün yıllar. 1948’den bu yana Filistin’in kaderinde bu iki kelime var: Hapis ve sürgün. Evinden edilmenin haklı öfkesine rağmen taviz vermediği vakarlı duruşunda ise tek bir kelime: “Direniş.” Direniş, yokluğun diğer her şeyi sindiren varlığına karşı Filistin’in “Buradayım!” diyebilme mücadelesinin adı. Taşlar silah, sözler şiir ve anılar sinema olur. Var olduğunu tekrar tekrar hatırlatmak ister diğerlerine fakat öncelikle kendine. Dolayısıyla bir ulusun varoluş mücadelesinin sinema perdesine bin bir zorlukla izdüşümüdür izlediklerimiz. Bu yüzden bir Filistin olduğunu unutmaya direnmek için onun onurlu direnişini bize anlatan üç film öneriyoruz:
ÖmerCelile'de Düğün
Michel Khleifi, Filistin sinemasını dünyaya izleten yönetmenlerden biri ve bunu sağlayan filmlerinden biri de 1987’de Cannes Film Festivali’nde eleştirmenler ödülü alan Celile’de Düğün. Filmde, 1948’deki savaşın ardından İsrail’in uyguladığı sokağa çıkma yasağının gölgesinde oğlunu evlendirmek isteyen Ebu Adel’in kutlama planları baskıcı İsrail yönetimine takılıyor. İsrailli yetkililerin düğünde törenle ağırlanma isteklerini kabul eden Ebu Adel, işgalcilere verdiği taviz nedeniyle kendi ailesi tarafından yargılanıyor. Küçücük bir köydeki sıradan bir düğünün bile İsrail baskısıyla nasıl sabote edildiğini gözler önüne seren film, aynı zamanda Filistin toplumunun içindeki farklılıkların da zaman zaman nasıl karşı karşıya gelebildiğine dair oldukça insani bir hikâye sunuyor.
Kutsal Direniş
Yönetmen, senarist ve oyuncu Elia Suleiman… Direnişin mizahını yaratan adam. Üstelik hiç konuşmadan… Onun sesli sessiz filmi Kutsal Direniş de “Bölünmüş Filistin”in Kudüs ve Ramallah şehirlerinde yaşayan iki âşığın, siyasi koşullar fark etmeksizin bir sevgiyi sürdürebilme çabalarının hikâyesi. Ve onların aşkını bütüne yaydığımızda acımasız bir işgalin bedelini ödemeye zorlanan Filistin halkının direnişi çıkıyor karşımıza. Nihayetinde her şey daha da kötüye giderken Eli Suleiman, her seferinde daha incelikli bir isyan etme biçimiyle Filistin’i ve onun direnişini akıllara kazıyor. Çünkü kahramanımız şuna inanıyor: “Birisinin hayal gücünü tutuklayamazsınız.”
Ömer
Berlin Duvarı’nın yıkıldığı gün yani tüm dünyanın artık özgür olduğunun haykırılmasından çok kısa bir süre sonra Batı Şeria’da daha büyük bir utanç yükselmeye başladı. Fakat biz görmezden gelmeyi tercih ettik… Yönetmen Hany Abu-Assad ise 2014 yapımı Ömer filmiyle bu utancı en estetik hâliyle hepimizin yüzüne çarptı. Sevdiği kızı görebilmek için paranoyak işgal güçlerinin labirentinde her gün utanç duvarını aşmaya çalışan, sıradan, Filistinli bir genç Ömer. Ancak işgalciler tarafından İsrail’e karşı büyük bir saldırı hazırlığında olmaktan şüpheli bulunarak göz altına alınması ise bize işgalin Filistin’deki günlük hayatın kılcal damarlarına kadar nasıl sızdığını gösteriyor.