Beyaz yakalılar için ayin vakti: Öğle yemeği
Beyaz yakalılar için günü ikiye bölen bir ritüel. Afili sözlerin, renkli kravatların, yuvarlak gözlüklerin toplanma alanı. Bir sanat. Bir acı. Şükrün unutulduğu sıradan bir an. Pişmanlık ve şikâyet dolu bir gösteriş. Sabahtan hazırlanılmaya başlanan ardından mesai bitene kadar konuşulan bir gerçek. Her gün. Her gün. Aynı cümle. Aynı cümle. Öğle yemeği.
Her masada çeşit çeşit kur dansı. Bir konudan diğerine salisede geçiş. Bilginin gösterişi ya da internet haber sitelerinin. Binlerce başlık. Detay yok, incelik yok. Dedikodu çemberi içinde geçirilen bir saat. İhtimaller ve hatalar. Beyaz yakalılar için öğle yemeği bu sözlüğün tam ortasında. Acıkmadan oturulan ve şükretmeden kalkılan bir masa. Dört kişilik. Çorbanın ilk kaşığıyla başlayıp tatlıyla bitmeyen dert yanmalar. Sağlıklı beslenme tripleri. Salatanın içinden ayıklananlar. Bitmeyen tabaklar. Karşındakini etkilemek için sunulan her gün bir saat. Bilgili, yakışıklı, güzel ya da çekici. Paravanlarla çevrili krallığının dışında tam bir saatin var. Dakikalar azalmaya başladı bile. Koş, yetiş, sıraya gir, etkile, etkilen, bir tur at. Sağlıklı, önemli ve gamsız görün. Krallığına dönmeden umut topla. Mutlu ol. Ansızın bir yarışa dönüyor ortam. Kartlarını doğru oynarsan belki bir gün. Onunla bir kahve. Şununla bir iş görüşmesi. Ya da bundan bir linkedin davetiyesi.
Binlerce çeşit cümle havada. Her şeyin en iyisini bilen insanlarla dolu yemekhaneler. Her şeyin en iyisini isteyen ve elindeki her şeyden şikâyet eden. Yemek yeme alışkanlıklarımız değişti evet. Ben esnaflardan yanayım. Enerjiyi toplamak ve dinlenmek için. Büyük porsiyon tabaklar. Masa başında harcadığı üç kalorinin ikisini geri almak için yüklenen uygulamalar değil. Bir çeşit ritüel. Biçimsiz, karışık. Bu metin gibi.
Öğle yemeği postmodern mitoloji sözlüğünde para ödemeden kalkılan bir masa. İlk insandan beri süren bir gerçeğin oyunu. Oturup düşünmeye ya da bir şeyi uzun uzun konuşmaya imkân tanımayan boş vakit. Planlı, düzenli ve hijyenik. Mikroplardan, tehlikelerden ve yırtıcılardan uzak bir av partisi. Ne kadar tuz atsan da tatlanmayacak. Mutlu etmeyecek bir uğultu. Büyük bir sürü olarak katlardan indiğimiz kitlesel beslenme hareketi. Atay’ın Tahta At öyküsünden: “Asalet diye bir şey varsa toprak asaletidir anlıyor musun esnaf başkanı ve bu asaletle başa çıkılmaz. Ve sofra asaleti vardır, yemek yemeği bilmek vardır, çatal kaşık tutmayı bilmek değil.” Bu çatalları diyorum arkadaşıma dönüp, bir kere de güzel yıkasalar ne olur sanki? Salatama limonu sıkarken.