Bahadır Uludağlar: 'Bir müzisyen ürettiği kadar vardır'

'Bir müzisyen ürettiği kadar vardır'
'Bir müzisyen ürettiği kadar vardır'

Bu sene kuruluşlarının 25. yılını kutlayan “Moribund Oblivion”, ülkemizin metal müzik konusunda en istikrarlı topluluklarından biri. Grubun kurucusu Bahadır Uludağlar ile Moribund Oblivion’un Avrupa macerasını, yeni albümlerini ve bu ay gerçekleşecek Bosphorus Open Air’i konuştuk.

Son yıllarda vitesi yükselttiniz ve yurtdışı konser temponuz epey arttı. En son hangi ülkelerde çaldınız, konserler nasıl geçti?

Moribund Oblivion bildiğiniz üzere, uzun yıllardır yurtdışında çalan ve var olan bir grup. Yıllar içerisinde yoğun Avrupa turneleri, konserler ve önemli festivallerde yer alarak istikrarla grubun marka değerini yükselttik. Tabii bunun yine aynı istikrarla devam etmesi şart. Çünkü yurtdışındaki metal müzik sektöründe büyük bir pazar ve gruplar arası ciddi bir rekabet var. Buralarda var olmanın birincil şartı sürekli aktif olmak. Yıllar içerisinde talep gören bir grup hâline gelmemiz nedeniyle konser sayımızı yıldan yıla ortalama olarak artırmaya başladık. Son iki senede grubun kadrosu ve müzikal yapısında köklü değişikliklere gittik. Yeni yapılanmada, işleri daha sıkı tuttuğumuzdan hâliyle yurtdışı hamlelerimiz de o oranda arttı. Son çaldığımız ülkeler arasında; Danimarka, Letonya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Almanya, Hollanda, Çekya, Norveç, Slovakya gibi ülkeler var. Her biri harika geçti diyebilirim. Çok iyi bir destek ve metal kitlesiyle karşılaşıyoruz her ülkede. Tabii 25 senedir toplamda kaç yurtdışı konserimiz olmuştur bunu bilmek zor fakat oldukça fazla olduğunu söyleyebiliriz. Covid dönemi yurtdışı yasaklarının olduğu iki sene boyunca dünyada her grup ve müzisyen gibi biz de evde oturmak zorunda kalmıştık. Bu süreç dışında yurtdışında durmadan her sene düzenli turne ve konserlere devam ettik.

Özellikle ilk albümlerinizi ele alırsak sound olarak her albümde köklü değişiklikler vardı. Sizce artık Moribund Oblivion’un tarzı oturdu mu? Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?

Sonsuz sanılan evrenimiz ve sırlarıyla ilgili de insanları biraz düşünmeye sevk ediyoruz.
Sonsuz sanılan evrenimiz ve sırlarıyla ilgili de insanları biraz düşünmeye sevk ediyoruz.

Müzik aslında bir yolculuk gibidir. Bu yolculukta yeni yerler görmek, yeni tatlar tecrübe etmek gibi… Hiçbir müzisyen yoktur ki gün gelir, “İşte ben buyum. Ben oldum, bunun dışına çıkamam artık.” desin. Bu sanat anlayışına aykırı bir hadise zaten. Yani sanatçı, sınırları kalıpları sevmez. Bizim müzik yolculuğumuz da benzer şekilde ilerledi, ilerliyor. Zamanla gelişiyor ve yeni şeyler öğreniyoruz. Hem kendimizi hem de müziğimizi geliştiriyoruz. Son çalışmamız elbette her zaman son durduğumuz noktayı yansıtır. Kalıpçılığa tamamen karşı olmakla beraber, her zaman bir “black metal” grubu olarak anıldık. Fakat bu tür içerisinde yeni şeyler denemekten de hiç çekinmedik.

Grupta 25 yıldır sözler ve müzik size ait. Bu durum grup içinde yazılı olmayan bir kural mı? Yoksa tesadüfi bir durum mu?

Her ikisi de değil aslında. Basitçe; bu zamana kadar eski grup üyelerinin üretime katkıları olmamasından kaynaklanıyor. Bu cümleleri istisnaları tenzih ederek kuruyorum… Pek çoğunun zaten böyle bir arzusu yoktu, sadece sahne müzisyenleriydi. Her müzisyen beste yapamaz, aranje yapamaz. Çoğu duayen seviyesinde çalan müzisyenin bile böyle bir yeteneği olmayabilir. Ya da tam tersi; mütevazı seviyede çalan bir müzisyen çok iyi şarkılar yapabilir. Üretimin sürekli olmasından yanayım. Bence bir müzisyen veya sanatçı ürettiği kadar vardır. Bu noktada üşengeçlik, disiplinsizlik, çalışıp üretmemek kabul edilemez. Bu tempoya uyabilecek profesyonel grup arkadaşı bulmak da zor. Bu nedenle her eleman, her işi yapamıyor ve ister istemez bir görev dağılımı oluyor. Tüm bunların aksine son kadromuz grup tarihinde ilk kez üretime eşlik eden bir kadrodan oluşuyor. Çıkmak üzere olan “Intertemporal” adındaki son albümümüz güzel bir ortak çalışma ürünü oldu.

Yeni albümünüz “Intertemporal” ne zaman çıkıyor?

Aslında çoktan çıkmış olması gerekiyordu. Fakat albüm yurtdışından çıkacağı için bazı şeyler biraz uzun sürebiliyor. Intertemporal için iki senedir Avrupa’da turne yapıyoruz ve albüm daha çıkmadan bu kadar tanıtımının yapılması nadir görülen bir şey. Yurtdışından beklediğimiz bazı iş anlaşmaları ve bazı önemli onaylar var. “Geç olsun ama iyi olsun” diye düşündüğümüz için sabırla bekliyoruz. Hedef bu sene sonu çıkartmak fakat olmazsa da 2025’in ilk yarısında kesin piyasada olmasını hedefliyoruz.

Kendi kuram ve ütopyalarımızı birleştirip farklı bir açıdan bakarak geçmiş, bugün ve geleceği anlatmaya çalıştık.
Kendi kuram ve ütopyalarımızı birleştirip farklı bir açıdan bakarak geçmiş, bugün ve geleceği anlatmaya çalıştık.

Son iki kaydınız “Endless” ve “Time is an Illusion” paralel evrenler, uzay, zaman illüzyonları, portal geçitlerini ele alıyordu. Intertemporal’da ne anlatılıyor?

Intertemporal’da bu temaların devamı olacak. Bir süredir uzay zaman, zaman yanılgıları, insanoğlunun sonsuzluk arayışları ve bunun paralel evrenlerle ilişkilerini ele almaya çalıştık. Kendi kuram ve ütopyalarımızı bu konularla birleştirip farklı bir açıdan bakarak geçmiş, bugün ve geleceği anlatmaya çalıştık. Endless’da sonsuzluk arayışı içinde olan bir insan figürünü ele almıştık. Intertemporal’da ise konunun devamı olarak bu insanın sonsuzluk sandığı şeyin bir zaman yanılgısı olduğunu ve bu nedenle yaşadığı büyük hayal kırıklığını sunuyoruz insanlara. Sonsuz sanılan evrenimiz ve sırlarıyla ilgili de insanları biraz düşünmeye sevk ediyoruz.

Bu sene Moribund Oblivion 25. yılını kutluyor. Grup kurulduğu günden bu yana çok eleştiri de aldı. Haksızlığa uğradığını düşündüğünüz bir konu var mı?

Grubun 25 sene ayakta kalması, sırf düşmanlık olsun diye yapılan niteliksiz eleştirilere yeterli bir cevap.
Grubun 25 sene ayakta kalması, sırf düşmanlık olsun diye yapılan niteliksiz eleştirilere yeterli bir cevap.

Evet dile kolay… 25 yıl. Türkiye’de istikrarla bu işi 25 sene sürdürebilmek başlı başına çok zor bir işti zaten. Kaldı ki bunu Türkiye değil, ülke sınırları dışında sürdürdük ve çok mutluyuz ki dış piyasalarda artık bir yerimiz var. Çok zaman, emek ve zorluğa neden oldu ama iyi bir şeylere ulaşmak mutlaka zorlu yollardan geçmeyi gerektiriyor. 25 yıllık bir grubun eleştirilmemesi mümkün değil. Çeyrek yüzyılda büyük övgüler de aldık, kötü eleştiriler de. Bunlar normaldir. Haksız ve sırf düşmanlık olsun diye yapılan niteliksiz eleştirilere ise grubun 25 sene ayakta kalması yeterli bir cevaptır.

Peki, 25. yıllık süreçte “Evet, bu konuda hatalıyım.” dediğin bir konu var mı?

Olmaz mı… Sadece müzik hayatı değil, kim diyebilir ki 25 yıl hiç hata yapmadım? Bu gerçekçi değil. Elbette pek çok konu olmuştur ama en öne çıkan konu; gereksiz insanlara, gereksiz değerler vermek ve onları hak etmedikleri hâlde korumak kollamak olmuştur. Böyle insanlar gösterdiğiniz çabayı daima ihanet ile mükâfatlandırır. Bu kural hiç değişmez. İyi tarafı ise; bu size daima önemli bir hayat tecrübesi katar ve ayrıca hayatınızda olmaması gereken insanları hayatınızdan çıkartır.

İki sene önce mütevazı ama ağırlıkta Avrupalı gruplardan oluşan bir kadroyla Bosphorus Metal Fest’i gerçekleştirdiniz. Geçen sene de İsveç’in önemli gruplarından Naglfar’ın başı çektiği bir konserle seriye devam ettiniz. Bosphorus Open Air Metal Fest’in üçüncüsünü ise bu sene oldukça iddialı bir line up’la metalseverlerle buluşturacaksınız. Bu festivalin ortaya çıkış hikâyesini dinleyebilir miyiz?

Moribund Oblivion ile uzun yıllardır yurtdışında edindiğim sahne ve sahne arkası deneyimleri bu alanda da kullanmak istedim. Dünyaca ünlü pek çok grupla aynı sahneleri paylaştığımızdan seneler içinde çok fazla insanla tanışıklık ve dostluklar kurduk. Türkiye’de çalmak isteyen pek çok sanatçının kulislerde bana taleplerini direkt iletmesi de bu işe başlamam için bir nedendi. Ayrıca hem müzisyen olup hem de organizasyon yapan kişi az. Olayı her iki taraftan da görmek bence önemli. Bu nedenle farklı bir vizyonla bu işlere giriştim. Ortağım İbrahim ile birlikte Bosphorus Productions’u yasal bir şirket hâline getirerek, “Bu işte biz de varız.” dedik. 2022’deki ilk festivali kapalı bir mekânda yaptık. Amaç, bir iki hamle sonra işi open air’e çevirmekti ve üç sene gibi kısa bir sürede hedefe ulaştık. İlk andan beri planlı bir şekilde ilerledik ve bu sene festivalin en büyük versiyonunu insanlara sunduk. Eylül ayında, İstanbul’da büyük bir metal müzik buluşması yaşanacak. Uzun zamandır ekonomik sebeplerden dolayı ülkemizde metal festivali yapılamıyordu. Rock Off dışında, o eski dönemler ciddi şekilde aranır olmuştu. Eskiden tabii ki çok iyi festivaller yapıldı ama şartlar gereği devamı gelemedi. Biz hem istikrarlı bir festival markası oluşturmak hem de yurtdışında tanınan bir “Türk Metal Festivali” olsun istedik. Bu minvalde çalışmaları sürdürüyoruz. Eylül’de Bosphorus Open Air; önemli grupları ve dünya metal piyasasının önemli kilit isimlerini ağırlayacak. Ülke müzik piyasasına iyi bir şeyler katabilirsek ne mutlu bize. Sizlerin de buna destek vermesini arzu ediyoruz ve Eylül’de görüşmek üzere diyorum.