Anthony Burgess: Doğu Toplumları daha az sözcükle derdini anlatmak istiyor

John Burgess Wilson ya da bilinen adıyla Anthony Burgess, İngiliz roman yazarı, şair, besteci, eleştirmen, dil bilimci ve çevirmen.
John Burgess Wilson ya da bilinen adıyla Anthony Burgess, İngiliz roman yazarı, şair, besteci, eleştirmen, dil bilimci ve çevirmen.

Roman yazarı, şair, besteci, dil bilimci ve çevirmen olan Anthony Burgess ile 9 Mayıs 1959tarihli bir BBC programında yapılan bu söyleşi, yazar ile gerçekleştirilmiş en eski söyleşiolma özelliğini taşımaktadır.

Bay Burgess, sonuncusu Beds in the East kitabı olan bu üçleme, elbette tamamen Malay Yarımadası ile ilgili. Öncelikle, Doğu’ya gitmenize sebep olan şey neydi?

Orta yaş kapıda beklerken yakında egzotik Doğu’yu görmek için vaktin geç olabileceğini düşündüm
Orta yaş kapıda beklerken yakında egzotik Doğu’yu görmek için vaktin geç olabileceğini düşündüm

Açıkçası bunun tek bir nedeni yok. Orta yaş kapıda beklerken yakında egzotik Doğu’yu görmek için vaktin geç olabileceğini düşündüm, yani neredeyse hasbelkader gittiğimi söyleyebilirim. Manş Adaları’ndan iş bakmıştım, sanırım dışarıda geçirdiğim bir gecenin sonunda ve biraz da dalgınlıkla, bir de Malaya’dan bir işe başvurdum. Daha sonra Sömürge Dairesi tarafından çağrıldığımda hâliyle benimle Guernsey, Alderney veya Sark’ta bir iş için mülakat yapacaklarını düşündüm. Bunun üzerine beni, başvurduğumu bile hatırlamadığım Malaya koleji için görüşmeye çağırdıklarını öğrendim. Malaya’ya gitme fikrini zaman içinde kabullendim. Doğu’ya geldim, buraya âşık oldum; o zamandan beri de buradayım.

Kitap karakterlerinize büyük bir şefkatle yaklaşıyor gibisiniz, onlara gülüyor ve hatta onlardan sık sık nefret de ediyorsunuz, fakat genel manada onları sevdiğiniz aşikâr. Amma velakin bu insanların arasında yaşarken onları son derece rahatsız edici bulmuyor muydunuz, yani demek istediğim, kitaptaki tasvirlerinizden anlaşıldığı kadarıyla hoş oldukları kadar can sıkıcı da olabiliyorlar.

Evet, yani elbette, ama benim oraya bir öğretmen olarak gittiğimi ve bir öğretmenin her koşulda müsamahakâr olması gerektiğini unutmayın. Öğrencilerime karşı hoşgörülü olmamın büyük bir gereklilik olduğuna öyle kani olmuşum ki herhâlde bu hoşgörü görev dışındaki saatlerime ve görev dışındaki hayatıma da kendiliğinden taşınmış. Fakat büyük öfkeleri ve bir hayli huysuzluğu içimde tutmak zorunda kaldığımı da itiraf etmeliyim. Bir sigara ağızlığıyla, ağır bir şekilde, genellikle günde bir sigara tutucusu kadar sigara içiyorum, günün sonunda ağızlık ısırılmış oluyor.

Bıkkınlığınızı o insanlar üzerine sevecen bir tavırla yazılar yazarak mı giderdiniz öyleyse?

Doğrusu yazmak için pek az vaktim oluyor.
Doğrusu yazmak için pek az vaktim oluyor.

Bunun etkisi oldu. Sanırım D.H. Lawrence, kişinin kitaplar üstüne çalışarak hastalığından kurtulabileceğine dair bir şey söylemişti, benimki tam olarak bir hastalık değildi, ama o kişilere gülünç bir pencereden bakıldığında tahammül etmenin de kolaylaştığını hissetmiştim.

Malaya’dayken onlar hakkında yazdınız mı?

Evet, serinin ilk iki romanını Malaya’da yazdım, yakın zamanda basılan üçüncüyü yazmaya da yine oradayken başladım ama devamını gemilerde, banliyö evlerinde, Londra otellerinde ve uçaklarda sürdürdüm, en sonunda da Borneo’da bitirdim.

Nasıl ve ne zaman yazıyorsunuz?

Doğrusu yazmak için pek az vaktim oluyor. Borneo’da tam zamanlı bir işim var, Malaya’da da öyleydi. Öğleden sonraları sıradan bir siesta vaktinin iki saat kadarını yazmaya ayırmam gerekiyor. Yalnızca yazının başına oturmam, daktilonun karşısında ter dökmem, tuşlara gizlice sokulmam ve terle birlikte sözcüklerin de kendilerini dökeceğini umut etmem gerekiyor.

Öğleden sonraları sıradan bir siesta vaktinin iki saat kadarını yazmaya ayırmam gerekiyor.

Daktiloyla yazabiliyorsunuz, değil mi?

Bir tek daktiloyla yazabiliyorum, maalesef dolma kalem kullanamıyorum. Dolma kalemler beni pek sevmiyor, bu da bana müzik yazarlığından miras kalan bir şey, çünkü müzik yazarken kalemlerimi her seferinde bozuyordum. Şimdi ise daktiloyla bir dolma kalem ya da kurşun kalemle olduğundan daha iyi düşünebildiğimi fark ediyorum.

Daktiloyla yazarken bir dolma kalem ya da kurşun kalemle olduğundan daha iyi düşünebildiğimi fark ediyorum.

Üçlemedeki kitapların hepsi nispeten kısa metinler. Kitapların bu kısalığı sizce çalışma koşullarınızdan mı kaynaklı?

Buna dair bir teorim var. Öyle görünüyor ki Doğu’da üretilen çoğu sanat eseri, -bu romanlarımı sanat eserleri olarak değerlendirmeye istekli değilim, argümanı desteklemek adına öyle olduğunu farz edelim- özellikle Batı Yarımküre veya Kuzey Yarımküre’de üretilen eserlerden daha kısa olma eğilimli. Örneğin bir soğuk havalarda yazılan Rus kitaplarının boyutuna, bir de Çince şiirlerin veya Malay pantunlarının kısalığına bakın. Bir de Doğu’nun her yerinde icra edilen minyatürcünün sanatına… Bana kalırsa Doğu’daki insanın hem gerçek hem de metaforik anlamda soluğu tıkanıyor. Bunun neticesinde ise orada üretilen eserler görünüşe göre hacim bakımından daha kısa oluyor.

Bu güzel bir teori. Doğu üzerine yazmayı sürdürecek misiniz yoksa en nihayetinde İngiltere üzerine yazacağınızı mı düşünüyorsunuz?

Doğu romanları ve İngiliz romanları arasında köprü kurması niyetiyle kaleme alıyorum.
Doğu romanları ve İngiliz romanları arasında köprü kurması niyetiyle kaleme alıyorum.

Borneo hakkındaki romanım Devil of a State’i tamamladım; biraz uzunca bir roman ve bence değişmekte olan Doğu’da neler olup bittiğini kaydetme teşebbüsümün sonuncusunu temsil ediyor. Şu sıralar İngiltere’yi konu alan bir roman üzerine çalışıyorum, ama bu romanı, yazmaya niyetlendiğim Doğu romanları ve İngiliz romanları arasında köprü kurması niyetiyle kaleme alıyorum. Çünkü ana karakteri, Doğu’da yaşamış ve İngiltere’de gerçekleşen savaş sonrası olayları aslında sürgün edilmiş birinin gözlerinden izleyen bir adam.

İngiltere’ye artık dışarıdan gelmiş olan gözlerle bakacağınız için oradaki olayları kaydederken sizce daha farklı bir tutum benimseyecek misiniz?

Bundan kaçılamaz. Dışarıdan gelen kişi bir başkasının İngiliz karakterlerini ya da onların davranış şekillerini Doğulu bir bakış ile yargılamaya bilfiil yeltenir mi, bilmiyorum ancak daha geniş bir bakış açısına sahip olacağını düşünüyorum. O kişinin bugünlerde sıklıkla duyduğumuz, her şeye oldukça küçük, dar ve taşralı bir noktadan bakan bugünün çocuklarının sahip olduğundan -umulur ki- daha geniş bir dünya görüşü olacağına… Her ne yazıyor olursa olsun, böyle yolculuklar bir yazar için gerçekten yararlıdır.