Afrika'nın sarışın çoçuğu: Sahra çölü
Arapça çöl manasına gelen “sahrâ” kelimesi, sıcak çöl kategorisinde yer alan dünyanın bu en büyük sıcak çölünü tevazuyla ifade ederken, içine girenleri âdeta görkemiyle büyüler.
Bir ucu Atlas Okyanusu kıyılarına, diğer ucu Kızıldeniz’e kadar uzanan 9 milyon kilometrekarelik bu dev çöl çok basit bir şekilde haritaya bakıldığında bile ne kadar büyük bir yer tuttuğunu gözler önüne serer. Tahmin edildiği kadarıyla yaşı milyonlarca yılla ifade edilen bu çöl, tıpkı milyonlarca kilometrekarelik alanıyla Güney Amerika kıtasında yer alan Amazon Ormanları gibi çok sayıda ülkenin sınırları içerisinde yer alır.
Cezayir, Çad, Mısır, Libya, Fas, Moritanya, Mali, Nijer, Sudan, Tunus, Batı Sahra ve Eritre sınırları içerisinde yer alan Afrika kıtasının bu sarışın çocuğu, sayılan bu ülkelerin tamamından kendisine açılan kapılarla ziyaretçilerini kucaklar.
Tunus’ta şahsen ben Tetâvîn’den bu girişi gerçekleştirmiş, Sahra Çölü’nün uçsuz ummansız güzelliğini buradan yaptığım çok da uzun olmayan bir seyahat neticesinde idrak etmiştim. Alev topu gibi yanan tepede yer alan güneş altında, ufukları kaplayan altın rengi kum üzerinde bulunmak bana ayrı bir haz yaşatmıştı.
Mûnis göründüğü kadar beklenmedik yerde haşin de olabilen çöl; temkinli olunmayı da gerektirir. Bu bölgede sıklıkla karşılaşılabilen ve Sahra Çölü’nü çok iyi bilen, çölün arz edebileceği karakteri yerinde kestirebilen çöl sakinleri olan bedevîler bu bakımdan büyük fayda sağlarlar.
Bana mihmandarlık yapmış olan İbrahim tam da böyle biriydi. Âdeta konuşarak anlaştığı, şakalaştığı, dertleştiği devesini çok cüzî bir ücret karşılığında bana tahsis eden İbrahim’in rehberliğinde çölün içlerine girme imkânı bulmuş, kesinlikle bir tabiat güzelliği olduğuna inandığım çölün büyüleyici havasını içime çekmiştim.
Üzerimde İbrahim’in bana ödünç verdiği çöl kıyafetleri, sadece gözüm açık olacak şekilde yaramaz kum taneciklerinden beni muhafaza edecek olan türban ile sıcak çöl güneşinin altında devenin üzerinde giderken içimi serinleten düşünceler de beni âdeta kendimden almıştı. Zannedilebileceğinin aksine çölde aslında çok fazla keşfedilecek şey vardır. Tılsımını muhtemelen biraz da buna borçludur burası. Şaşırtıcı bir şekilde yer değiştiren ve bundan dolayı da yol tespitinde güvenilmez olan kum tepeleri, beklenmedik bir yerde karşınıza çıkan bir su birikintisi etrafındaki yeşil vaha, ilginç kayalıklar bunlardan sadece birkaçıdır. Ve tabii ki vahşi yaşam..
Sahra Çölü sanılabileceğinden çok daha fazla hayvanı besler ki ceylanlar, kendisini göremediğim ama İbrahim’in bana izlerini gösterdiği çöl tilkileri, tabii ki yılanlar, akrepler, kuşlar, sürüngenler.. “Burada amma çok akrep olur” şeklindeki ifademe İbrahim dudaklarında tebessümle yakalayıp bir şişenin içine koyduğu akrebi bana göstererek karşılık vermişti. Tabii ki hayatın devam etmesini sağlayan en büyük unsur olan su ile bu mümkün oluyor ki özellikle yağmur sularıyla beslenen tabii artezyen kuyuları bu imkânı burada yaşayan gerek insanlara gerek diğer canlılara sağlıyorlar.
Sahra Çölü’nün bağrında kurulan kimi şehirlere hayatı gerek bu, gerekse de dünyanın en büyük sulama projesi olan Arapçasıyla en-Nehrü’ssınâi’l- azîm (Büyük İnsan Yapımı Nehir) gibi teşebbüsler hayat veriyor.
Gizemlerle dolu olan Sahra Çölü, II. Dünya Savaşı’nda çatışma sahası olması sebebiyle bu döneme ait de pek çok kalıntıyı da antikalarına düşkün bir eskici gibi muhafaza eder.
- Hikâyelere, filmlere konu olan Sahra Çölü, dünyanın en çok okunan kitaplarından biri olarak Küçük Prens’in de başlangıç noktası, uçağıyla Sahra Çölü’ne inmek zorunda kalan pilotun Küçük Prens’le karşılaştığı yerdir.